”Krizi hep birlikte atlatacağız”
Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Devlet Bakanı Özak ve Bankalar Birliği üyelerini ağırladı. Kriz dönemi ve ekonomide yaşanan gelişmeler ele alındı
TRABZON – Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak, hükümetin küresel ekonomik krizin etkilerini ortadan kaldırmak için önemli tedbirler aldığını belirterek, "İnşallah bu sıkıntıları hep birlikte atlatacağız" dedi.
Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası'nda (TTSO) düzenlenen ve ekonomik konuların değerlendirildiği toplantıya, Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak, Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, TBB Yönetim Kurulu Başkanvekili Varol Civil, Trabzon Valis Nuri Okutan, Belediye Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, TTSO Yönetim Kurulu Başkanı Suat Hacısalioğlu ve iş adamları katıldı.
Toplantının açılışında konuşan Bakan Özak, Trabzon'un bir kültür, sanat şehri olduğunu ama girişimci sayısının da önemli olduğunu, yap-işlet-devret modeliyle yapılması planlanan Çakırgöl Turizm Merkezi olmak başta olmak üzere bölgeye katkı sağlayacak bir çok projenin hazırlandığını söyledi.
Küresel ekonomik kriz nedeniyle dış kaynak bulmada bazı zorluklar yaşandığını belirten Özak, şöyle devam etti:
"Ama bazı büyük projelere verilen krediler de bizi sevindiriyor. Mart ayında, sanayide kapasite kullanımında yaşanan düşüş, yerine yükselişe bıraktı. İnşaat sektöründeki büyüme sevindirici. Türk firmaları dünyada inşaat sektöründe önemli işlere imza atıyorlar. Hükümetimiz küresel ekonimik krizin etkilerini ortadan kaldırmak için önemli tedbirler aldı. İnşallah bu sıkıntıları hep birlikte atlatacağız."
Bankalar Birliği Başkanı Özince
Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince de zaman zaman Ankara ve İstanbul dışında toplantı yapma kararı aldıklarını, geçen yıl Sivas'ta, bu yıl da Trabzon'da yönetim kurulu toplantısı yaptıklarını söyledi.
Özince, diğer ülkelere nazaran durumun daha iyi olmasına karşın Türkiye'nin uluslararası piyasalardaki gelişmelerden olumsuz etkilendiğini ve bu etkilenmenin sürmesinin muhtemel olduğunu anlatarak, "Bunun için mutlaka krize çare ararken rekabet gücümüzü, global ve yöresel anlamda geliştirecek işleri ve yatırımları da bir taraftan devam ettirmekte, yapmakta yarar var. Tabii bu tür yatırımların hepsi finansal yatırımlar olmayabilir. Bölgesel işbirlikleri anlamında siyasi, dış siyasetle ilgili yatırımlar olabilir. Onların da iyi örnekleri var" diye konuştu.
Son bir yılda dünya ekonomisinde zor bir dönem yaşandığına dikkati çeken Özince, şöyle devam etti:
"Gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında başlayan sorunlar hızla diğer sektörlere ve ülkelere yayılmıştır. Bu dönemde gördüğümüz başlıca gelişmeler, finansal varlıkların değerinin düşmesi, dolayısıyla finansman imkanların küçülmesi, petrol ve başlıca emtia fiyatlarının önce gerilemesi, dış ticaret hacminin daralması ve dünyada da ciddi bir güven erozyonu. Güven erozyonunda sadece muhatabına değil, kendine güvenle ilgili sıkıntılar da var."
Gelişmelerin Türkiye'ye olumsuz etkileri
Uluslararası gelişmelerin Türkiye'yi üç kanaldan olumsuz etkilediğini dile getiren Özince, "Birincisi, yaşanan şokun etkisiyle para piyasaları dalgalı bir seyir izlemiş, risk algılaması değişmiş, iç talep hızla daralmıştır. Burada TOBB'un kampanyası, hükümetimizin özellikle tüketimi canlandırma yönünde aldığı bazı önlemler ve alınması düşünülen bazı önlemler yararlı olacak tahmin ediyorum. Ama en önemlisi bu işin psikolojisini iyi yönetip psikolojiyi değiştirmede de yarar var. Dünyada da bu psikolojinin olumluya doğru geliştiğini hep beraber görüyoruz" dedi.
Özince, dış finansman imkanlarının önemli ölçüde azaldığını anlatarak, "Türkiye geçen yılın son çeyreğine net 45 milyar dolar dış kaynak ihtiyacıyla girmiştir. Bu konuda ülke genelinde de bir ihtiyaç durumumuz var. Bütün bu konularla ilgili hükümetimizle ve yetkili organlarla, bununla ilgili çare önerilerimizi de paylaşıyoruz. Üçüncü olumsuz durum, ihracat gelirlerinin düşmesidir. Çünkü hem diğer ülkelerde yaşanan küçülme nedeniyle mallarımıza olan talep azalmış, hem de ihraç ettiğimiz mal ve hizmetlerin fiyatı düşmüştür. Buna bağlı olarak ekonomik faaliyet gerilemiştir" diye konuştu.
"Bankacılık, ihtiyatlı bir yaklaşım içinde olmuştur"
Geçmişten farklı olarak olumlu gelişmelerin, enflasyonun ve faiz oranlarının düşmesi olduğunu vurgulayan Özince, şunları söyledi:
"Ancak bu durum borçlu olanların mali yapılarının daha da bozulmasına neden olmuştur. Dış finansman imkanları sınırlı kalmaya devam etmektedir. Yurt dışından finansman, vadesi gelen borç miktarının altında kalmaktadır. Bu dönemde bankacılık, ihtiyatlı bir yaklaşım içinde olmuştur. Gelişmelerin etkilerini makro ve mikro düzeyde doğru olarak değerlendirmeye çaba gösteren bankalar, kredi standartlarını yükseltmişlerdir. Özellikle dış finansmanın daha kısıtlı ve daha pahalı hale gelmesi, milli gelirdeki hızlı düşüş ve sorunlu kredilerin artması kredi arzının sınırlanmasına neden olmuştur. Bu arada üretimin ve stokların düşmesi ve yatırımların azalmasına bağlı olarak kredi talebi de önemli ölçüde yavaşlamıştır. Sadece ticari değil bireysel kredilerde de bu var. Bu arada bütçe açığının büyümesi nedeniyle kamunun borçlanma ihtiyacında hızlı bir artış olmuştur. Buna rağmen kredilerdeki azalma ekonomik faaliyetteki düşüşten çok daha yavaş olmuştur."
14 Mayıs verilerine göre toplam kredilerin 365 milyar lira düzeyinde olduğunu ifade eden Özince, şöyle dedi:
"Krediler yıl sonuna göre yüzde 2,5 oranında gerilemiş, Eylül 2008'e göre yaklaşık aynı kalmıştır. Sorunlu krediler yıl sonuna kadar yüzde 37 oranında artmış, sorunlu kredi oranı yüzde 5'e yaklaşmıştır. Bu oran küçük gibi gelmesin size. Bu yüzde 5, 70-80 milyar lira gibi bir rakama geliyor. Bunun bir ucu bankalara, bir ucu da sorunu olanlara dokunuyor. BDDK tarafından yapılan değişiklik sayesinde vadesi gelmemiş kredilerin yapılandırılmasına başlanmıştır. Ödeme gücü olmakla birlikte likidite sıkışıklığı içinde bulunan işletmelerimiz ve bireysel müşterilerimizle bankalarımız arasında yapılan görüşmelerde bazı krediler yeni ödeme planına bağlanmaktadır. Bu yaklaşımın temelinde karşılıklı anlayış, yapıcı iş birliği ve iyi niyet bulunmaktadır."
Bankacılık sisteminin katkıları
Ersin Özince, bankacılık sisteminin, kredi arzını büyütmek, ekonomik faaliyetin finansmanına daha fazla katkıda bulunmak istediğini vurgulayarak, "Yakın dönemde yaşadıklarımız bu isteği açıkça ortaya koymaktadır. 2001 krizi sonrasında 2002 yılında 52 milyar lira olan krediler, bugün 7 kat daha fazladır. Kredilerin banka bilançolarına olan oranı iki kat artarak yüzde 50'ye, milli gelire oranı ise 2 kattan fazla artarak yüzde 38'e yükselmiştir" dedi.
Bu gelişmeyi sağlayan başlıca nedenler arasında özel sektör öncülüğünde yaşanan istikrarlı ve hızlı büyümenin, yatırımlardaki artışın, bütçe açığının düşmesinin, enflasyonun ve faiz oranlarının gerilemesinin, dış finansman imkanlarının bu krize kadar oldukça iyileşmesinin ve bankacılık sisteminin de geçmişe nazaran çok daha güçlü hale gelmesinin yer aldığını ifade eden Özince, şöyle konuştu:
"Bankacılık sektöründe bugün çok fazla nakit, serbest sermaye vardır. Tarihimizdeki en yüksek seviyedir. Bu olumlu gelişmelere rağmen, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında bankacılık sistemimiz ve kredi hacmimiz hala küçüktür ve yüksek büyüme potansiyeline sahiptir. Biz hesaplarımızı buna göre yapıyoruz. Gelecekte çok daha fazla rekabet ve hızlı büyüme bekliyoruz. Bu nedenle finansal sektörün büyümesi, kaynak maliyetinin düşürülmesi ve sizlere yönelik aracılık işlemleri üzerindeki yüklerin azaltılması için çaba gösteriyoruz. Mali yapılarımızı güçlendirmeye ve hızlı genişleyen hizmet ağıyla finansal hizmetlere olan talebin karşılanmasında hazırlık yapıyoruz."
Özince, işletmelerin bilanço yapıları, büyüme potansiyeli, halka açık olmaları, rekabet gücü ve raporlama özelliklerinin bankalar açısından ana kriterler haline geldiğine dikkati çekerek, "Tüm faaliyetleri kayıt içinde bulunan ve aynı zamanda çok daha etkin bir denetime tabi olan bankalar açısından müşterilerinin de kayıt içinde ve büyüme potansiyeline sahip olması, geçmişe göre çok daha önemli hale gelmiştir. Tüm bu unsurları göz önüne alarak ulusal ekonomimize, sanayici ve tüccarlarımıza bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da destek olmaya devam edeceğiz" dedi.
"Krizin ilk gününden itibaren devlet garantisi istemedik. / Biz bunu istemeyen sayılı ülkelerdeniz"
Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince, Türkiye'deki bankaların krizin ilk gününden itibaren devlet garantisi istemediğini belirterek, "Bunu istemeyen sayılı ülkelerdeniz" dedi.
Özince, Trabzon Sanayi ve Ticaret Odası'nda düzenlenen ve ekonomik konuların değerlendirildiği toplantı sonunda, iş adamlarının sorularını aldıktan sonra Türkiye'deki bankacılık sektörüne yönelik genel bir değerlendirme yaptı.
Türkiye'de bankaların hepsinin kriz deneyimi bulunduğunu ve çok iyi yetişmiş ekiplerle çalıştıklarını belirten Özince, "Biz 2001 krizinden, kendi imkanlarıyla çıkmış bankalarız. Bizi IMF'den gelen parayla falan kurtarmadılar. Hiç öyle bir şey mevzu bahis değil. Bizim sektörün önemli bir bölümü, 2001 krizinde battı. Geriye kalan batmayanlar da, çok ciddi sermaye desteği yapmak zorunda kaldı" dedi.
Turgut Özal'ın, "evlerinizi, villalarınızı satıp şirketlerinize sermaye koyun" dediğini hatırlatan Özince, şöyle devam etti:
"Biz yaptık mesela İş Bankası olarak. Memurlarımızın lojmanlarına kadar sattık. Buradaki merkez şubeyi, eski binamızı bile sattık, sermayemize koyduk. Biz bu ülkenin vatandaşıyız. Herkes bu ülkenin vatandaşı ve tamamıyla kendi sermayedarlarından sorumlu olan, çoğumuz borsaya, halka açık şirketleriz. Biz muhakkak ki bazı kamusal görevlerimiz olduğunun, ülke ekonomisiyle ilgili fonksiyonları yerine getirmek için bankacılık lisansı aldığımızın bilincindeyiz. Bu bilinçte olduğumuz için zaten diğer ülkelerdeki gibi kriz edebiyatı yapıp, krizin arkasına sığınıp, devlet garantisi gibi taahhütler talep etmedik."
Krizin ilk gününden itibaren devlet garantisi istemediklerini vurgulayan Özince, "Biz bunu istemeyen sayılı ülkelerdeniz. Biz bilmez miydik garanti istemek için fırsat bu fırsat demeyi. Kaldı ki, ülkemizdeki bankaların en güçlü ve ciddi bir bölümü devlet bankasıysa. Hadi geri kalan özeller, madem öyle, bize de verilsin bu garanti diyebilirdi" dedi.
"2001'den sonra bankacılık sektöründe değişiklikler oldu"
Özince, 2001'den sonra bankacılık sektöründe değişiklikler olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:
"Bankalarımızın önemli bir bölümüne, yeni sermayedarlar girmiştir. Neden? Çünkü sermayenin uluslararası kuralları konmuştur, sizlerde olmayan, sizlere zaman içinde etki etmekte olan finans kapital kuralları, önce bize konmuştur. Bu kurallar bize TBMM'nin aldığı kanunlar doğrultusunda konmuş. Yol haritası da cümle aleme ilan edilmiştir. Bu konularda ülkemizin yasama ve karar organları, bunları kararlaştırmıştır. Netice itibariyle ülkemizde bir bankacılık reformu yapılmıştır. Bugün de onun sayesinde buradayız. Sizler de burada olmayabilirdiniz. Maalesef bizim ülkemiz 2001 krizinde neredeyse iflasın eşiğine gelmişti kanaatindeyim."
Hep banka konuşmanın doğru olmadığı ifade eden Özince, "Sermaye piyasasından da yararlanmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bunlarla ilgili sadece düşünceler değil, somut öneri ve yaklaşımlar geliştiriyoruz. Bunları öteden beri yetkili organlara sunuyoruz" diye konuştu.
Bankacılık sektörüne ciddi uluslararası sermayenin girdiğini, globalleşen dünyada sermayenin akıllı hareket etmek durumunda olduğunu ifade eden Özince, "Bugün tamamen yerli sermayeli olarak bildiğiniz benim bankamın bile borsaya açık kısmının yüzde 68'i yabancı sermayedarların elindedir" dedi.
"Bankacılık daha da değişebilir"
Özince, Türkiye'de bankacılığın daha da değişebileceğini belirterek, şunları söyledi:
"Dünyada bankacılık konsolide oluyor, el değiştiriyor, büyüyor, devlet kontrolüne geçiyor. Biz şu gerçeğin farkına varmalıyız. Artık Türkiye'deki bir yatırımcı Polonya'daki, Çin'deki, Singapur'daki, ABD'deki bir sermayedarla her konuda rekabet etmek zorundadır. Sadece üretim değil, finansman açısından da rekabet etmek zorundadır. Finansmanda 2 tane unsur var maddi yönden. Birinci unsur sermaye. Sermaye olmadan iş olmaz. Ben kimseye akıl vermek istemiyorum ama 35 yıllık meslek hayatımın 25 yılını hiç sermayeyi düşünmeden bankacılık yaparak geçirdiğimi sonradan anladım. 25 yıl 'bankacılığın sermayesi itibardır' diye öğretildi. Biz öyle yaşadık gittik. Serbest sermayenin ne olduğunu ben 25 sene sonra öğrendim. Sermayenin yanı sıra ölçek de önemli. 'Benim olsun küçük olsun' diyerek bir yere varmak mümkün değil. Küçük işletmeleri sermaye yönünden büyüyecek bir sıhhate kavuşturmamız lazım. Bizim bankacılık sektörü olarak yaptığımız budur."
Dertlerinin Türkiye'nin motoru sermaye piyasasının, bankacılık piyasasının büyümesi olduğunu vurgulayan Özince, "Türk bankacıları, yabancı sermaye dahi olsa bu yöreye hakim olsun. Bakın bankaları yabancı, yöneticileri Türk. Niye? Bu yörenin en iyi bankacıları bizden çıktı da ondan" dedi.
Özince, iş adamlarının popülist söylemlerden uzaklaşmaları gerektiğini ifade ederek, "İş ortamlarında maalesef çok siyasi davranıldığını görüyorum. Mesela bankalar kar ediyor, tabi ki kar edecek. Sizin olsa kar etmez misiniz? Reel sektör zarar ediyor, bankalar kar ediyor düşüncesi tümüyle yanlıştır" diye konuştu.