MB Başkanı Yılmaz, Bakanlar Kurulu'na brifing verdi

Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, kısa vadede enflasyondaki düşüşün hızlanacağı öngörüsünde bulunuldu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

ANKARA - Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, bugün Bakanlar Kuruluna Türkiye ekonomisinde yaşanılan ekonomik gelişmeleri içeren brifing verdi.

Brifingte dağıtılan bilgi notuna göre, son zamanlarda küresel risk algılamalarında gözlenen toparlanma eğilimi Türkiye'nin risk primine, yurt içi piyasa faizlerine ve döviz kurlarına olumlu yansıdı.

Bu dönemde Türkiye'nin risk göstergelerinin göreli olarak daha iyi bir performans gösterdiği, Türkiye'de hem döviz hem de sermaye piyasalarındaki oynaklığın diğer ülkelere kıyasla daha sınırlı gerçekleştiği görüldü.

Türkiye'nin risk primi, küresel risk algılamalarındaki bozulmaya kredi notunun ima ettiğinden çok daha fazla direnç gösterdi. Türkiye gibi risk priminde göreli olarak düşük artış yaşanan ülkelerde para otoriteleri yüksek miktarda faiz indirimlerine gidebildi.

Artan risk algısı ve küresel krizin bankaların finansman imkanları üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de iktisadi faaliyette belirgin bir yavaşlama yaşanmakta. Özellikle özel tüketim ve yatırım harcamalarının gerilemesi nedeniyle iç talepte sert bir düşüş yaşandığı görülmekte.

Yurt içi talebe ilişkin göstergeler bir önceki çeyreğe kıyasla sınırlı bir toparlanma sergilemekle birlikte zayıf seyrini korumakta. Küresel düzeyde yaşanan krizin etkisiyle hızla gerileyen tüketici güven endekslerindeki bozulmanın son dönemde durduğu gözlendi.

Banka kredilerinde 2008 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren görülen azalış eğilimi, hem arz hem talep yönlü gelişmeler nedeniyle, Mart ayında da devam etti.

İşsizlik oranındaki artışta iş gücüne katılım eğilimindeki yükseliş kısmen etkili olmakla birlikte, temel belirleyicinin istihdamdaki yavaşlama olduğu düşünülmekte.

2009 Ocak döneminde tarım dışı istihdamın yıllık bazda gerilemesinde sanayi sektöründe yaşanan istihdam kaybı önemli bir rol oynadı.

Mevsimsellikten arındırılmış veriler, 2008 yılı Ekim ayında ihracatta başlayan gerileme eğiliminin, 2009 yılı ilk aylarında durduğuna işaret etmekte. Bununla birlikte, küresel talep koşulları göz önüne alındığında, ihracattaki toparlanmanın uzun bir süre alabileceği düşünülmekte.

2008 yılının üçüncü çeyreğinden bu yana dış ticaret açığında ve cari açıkta önemli gerileme yaşanmakta. Cari dengedeki iyileşme sonucu finansman ihtiyacının hızla azaldığı görüldü. Cari açığın finansmanında reel kesimin payı azalırken, doğrudan sermaye girişinin payı istikrarlı bir seyir izledi.

Bankacılık sektörü

Özel sektörün borç çevirme oranı 2008 yılı Kasım ayında yüzde 75'e gerilerken, 2009 yılının ilk iki ayında ise yüzde 88 seviyesinde gerçekleşti.

Sermaye yeterlilik rasyolarının ve kısa vadeli likidite yeterlilik oranlarının yüksek seviyesini koruması ve yabancı para pozisyonlarının düşük düzeyi, finansal sisteminin dayanıklılığını artıran unsurlar oldu.

Kredilerin tahsili gecikmiş alacak dönüşüm oranı 2008 yılı Eylül ayından itibaren artış eğilimine girdi. Hanehalkı borçluluk oranı, Avrupa Birliği ve Doğu Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, düşük bir düzeyde. Tüketici kredileri içerisinde dövize duyarlı kredilerin payının çok düşük olması finansal dalgalanmalar karşısında hanehalkının kur riskini sınırladı.

Türkiye'de bankacılık sistemi krize göreceli olarak güçlü bir pozisyonla girdi. Küresel kriz karsısında ekonominin dayanıklılığını artıran temel unsur finansal sistemin sağlam ve istikrarlı yapısı oldu.

Güçlü döviz rezerv pozisyonu, ortaya çıkabilecek şokların olumsuz etkilerinin giderilmesine ve ülkeye duyulan güvenin artmasına katkı sağlamakta.

İktisadi faaliyetteki toparlanmanın zaman alacağı, enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceği, kısa vadede enflasyondaki düşüşün hızlanacağı tahmin edildi.

2009 yılında kamu kesimi borçlanma gereksiniminin belirgin olarak yükselmesi para politikası kararlarının iktisadi faaliyet üzerindeki olumlu etkilerini zayıflatabilecek. Kısa vadedeki mali gevşemenin, orta vadede borç dinamiklerinin sürdürülebilirliğini temin eden bir çerçeve ile desteklenmesi gerekmekte.