Ne kadar vergi o kadar mutluluk
Can SÖZER - EY Türkiye Vergi Hizmetleri Kıdemli Müdürü
Vergi, kamusal gereksinimlerin karşılanması için özel kesimden kamu kesimine, hukuksal zor altında, karşılıksız ve kesin olarak yapılan parasal aktarım olarak tanımlanıyor.
“Hukuksal zor altında” ve “karşılıksız” gibi negatif ifadelerle çerçevesi çizilen bu şekildeki bir mali aktarımla ilgili son dönemde ortaya çıkan bazı istatistikler, verginin aslında ödeyen açısından bu derece olumsuz algılanmadığını gösterebilir.
Mutluluğun resmi yapılabiliyor mu?
157 ülkenin verileri esas alınarak hazırlanan Dünya Mutluluk Raporu, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Ağı tarafından 2012 yılından itibaren yayınlanmaya başladı ve bu güne kadar dört rapor yayınlandı. Söz konusu raporlarda belirtilen her ülkeden 1000 kişiye sorular soruluyor ve 1 ila 10 arasında puan vermeleri isteniyor. Anketlerde mutluluğu belirleyen temel etkenler; kişi başına düşen gelir, sosyal destekler, sağlıklı yaşam beklentisi, kişisel özgürlükler ve yolsuzluk düzeyi olarak sayılabilir.
Belirtilen 157 ülkede yaşayan insanların mülkiyet haklarına vergi yoluyla yapılan müdahalelerin ve daha geniş anlamda bu devletlerin maliye politikalarının da bu ülkelerde yaşayanların mutluluk seviyesine etkisi olduğu bir gerçek.
Bu noktada; vergi yükünün çok olduğu diğer bir değişle kurum ve kişilerin gelirleri içinde verginin yüksek oranda yer aldığı ülkelerde kişilerin bu durumdan mutsuz ve huzursuz olacağı düşünülebilir. Öte yandan, en mutlu ülkelerle ilgili OECD bünyesinden ulaşılabilen bir veri seti durumun gerçekten de böyle olmadığını gösteriyor.
Öncelikle 2016 Yılı Mutluluk Raporu’na (http://worldhappiness.report/) göre mutlu ülkeler sıralamasının ilk on basamağına ve endeks değerleri ile birlikte bir göz atalım. Rapordaki 157 ülke arasında en mutlu ilk on ülke açıklandıktan sonra; birçok araştırmacı bu ülkeler arasındaki ortak özellikleri bulmaya çalışıyor. Coğrafi yerleri, güçlü sosyal güvenlik sistemleri, düşük nüfus yoğunlukları en mutlu on ülkenin ortak özellikleri olarak sıralanabilir.
Ancak bir özellik var ki tek başına ele alındığında en mutlu on ülkedeki birçoğunda ortak payda yaratıyor.
Vergi ödemelerinin toplam milli gelire oranı
2016 Yılı Dünya Mutluluk Raporu incelendiğinde; gelir dağılımının adaletli olduğu ülkelerde bireylerin çok daha mutlu olduğu görülüyor. Adaletli gelir dağılımı ile vergi yükünün dengeli dağılımı arasında bir ilgi olduğu düşünülürse; Anayasamızda yer alan şu hüküm aklımıza geliyor: “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.”
Önceki bölümde yer verilen en mutlu ilk 10 ülkeyle ilgili ulaşılan diğer bir istatistik bu ülkelerdeki toplam vergi tahsilatları ile ülkelerin toplam gayrisafi yurtiçi hasılaları arasındaki oran. Bununla ilgili elimizdeki en güncel veri 2014 yılına (henüz bu verileri açıklamayan bazı ülkeler için 2013 yılına) ait ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından açıklanmış durumda.
OECD nezdinde 2014 yılında verilerine açıklayan ülkeler dikkate alındığında; OECD’ye üye ülkelerde toplam vergi gelirlerinin yurtiçi hasılaya oranı %35.3 seviyesinde. Bu oranlar önceki bölümde belirtilen en mutlu 10 ülkede hangi seviyede diye baktığımızda ise sonuç şu şekilde ortaya çıkıyor:
Görüldüğü üzere, Danimarka verilen istatistikler ile hem gelir üzerindeki vergi yükü hem mutluluk seviyesinde OECD ülkeleri arasında birinci sırada. Bu ülkede kişi ve kurumların yarattıkları milli gelirin yaklaşık %51’ini vergi olarak devletlerine ödedikleri görülüyor. Diğer bir konu en mutlu ilk beş ülkenin dördünde de vergi gelirlerinin GSYİH oranı OECD ortalaması olan %35.3’ün üzerinde. On ülke açısından aynı durum değerlendirildiğinde en mutlu 10 ülkenin 7’sinde vergi geliri/GSYİH oranı OECD ortalamasından fazla.
Tablodan çıkan diğer bir sonuç %40’ın üzerinde vergi geliri / GSYİH oranı olan üç İskandinav ülkesinin (İsveç, Finlandiya, Danimarka) bu yüksek vergilendirme düzeyine rağmen en mutlu on ülke içinde yer bulmuş olması.
Mutluluğun resminde vergi
OECD nezdinde son dönemde gündeme gelen Matrah Aşındırma ve Kâr Aktarımı (BEPS) bünyesindeki eylem planları, devletler açısından vergi gelirlerinin önemine vurgu yapıyor. Bu planlar OECD bünyesindeki devletleri birçok ciddi taahhüt altına sokarak giderek küreselleşen gelirleri ülkelerin bütçe gelirlerinin aşındırılmasını önleyecek şekilde vergilendirmeyi; haksız vergi rekabetine yol açan uygulamaları ortadan kaldırmayı hedefl iyor.
Son döneme ilişkin yapılan ve oldukça kısa biçimce özetlenen iki çalışma bünyesindeki istatistiki veriler ise; vergi gelirlerinin sadece Devletler açısından değil vatandaşların hayat standartları açısından da ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bu çalışmalar bir yanıyla, bireyselliğin bu derece üstün bir noktaya ulaştığı ve insanoğlunun birey olarak ilk defa batılı demokrasilerde bu kadar geniş yelpazede haklar edindiği günümüzde; bu hakların ve belki de bunlardan kaynaklı mutluluğunun karşılığında yüksek oranlarda vergi ödemeye razı olduğunu gösteriyor. Nitekim bu ülkelerde anayasal vergilendirme ilkelerine sıkı sıkıya riayet edildiği de bir gerçek. Örnek vermek gerekirse, insanlar mali güçleriyle orantılı olarak vergilendiriliyor, vergi gelirleri sadece kamunun finansmanının değil aynı zamanda etkin ve adil kaynak aktarımı ile sosyal adalet sağlama aracı olarak görülüyor, vergilerin belirleyici düzenlemeleri sadece yasama organlarınca ortaya konulup kaldırılıyor. Ayrıca; vergilerin etkin bir şekilde tahsilatının yanı sıra bunların hangi harcamalara tahsis edildiği de şeffaf bir şekilde denetlenerek vergi mükellefl eri ile paylaşılıyor.
Bu yönden bakıldığında; vergi yükünün adaletli dağıtıldığı ve sosyal politikaların adaletli şekilde uygulanarak gelir dağılımında eşitsizliğin giderilmeye çalıştığı ülkelerde yaşayanların vergi yükü yüksek de olsa mutlu olabildiği sonucuna ulaşılabiliyor.