"Elektronik Ödeme Sistemi etkinliği artıracak"

Başbakan Yardımcısı Babacan, "Bu sistem, devletin nakit yönetimindeki etkinliğini artıracak, asıl amaç bu" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

ANKARA - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Kamu Elektronik Ödeme Sistemleri (KEÖS)Projesinin, devletin nakit yönetimindeki etkinliğini artıracağını, asıl amacın bu olduğunu söyledi.
Babacan, KEÖS ile beraber ödemelerde ıslak imzalı belge yerine artık elektronik imza kullanılacağını, tahsilatların tek hazine cari hesabındaki yapıda devam edeceğini, işlemlerin daha hızlı yürütüleceğini, ödeme ve tahsilatlara ilişkin işlemlerin analiz ve denetimlerinin de böylece etkinleştirilebileceğini bildirdi.

Başbakan Yardımcısı Babacan, Kamu Elektronik Ödeme Sistemi (KEÖS) Tanıtım Toplantısı ve e-Sertifika Dağıtım Töreni'nde yaptığı konuşmada, bugün pek çok bakımdan önemli ve örnek teşkil edecek bir projenin tamamlanarak hayat geçirilmesine hep beraber tanıklık edeceklerini ve bu sistemi kullanacak olanlara sertifikalarını dağıtacaklarını söyledi.

Bu çalışmalara ilk olarak 2011 ve 2012 mali yılına ilişkin bütçe kanunu görüşmelerinde değindiklerini hatırlatan Babacan, 2002 yılından itibaren başlatılan kamu borç idaresinin bir bütün olarak modernizasyonunu amaçlayan reform çalışmalarının da bunun önemli bir adımı olduğunu kaydetti.

Kamu Elektronik Ödeme Sistemleri Projesinin, devletin nakit yönetimindeki etkinliğini artıracağını asıl amacın bu olduğunu ifade eden Babacan, "Bugünlerde özellikle çok değerli olan, dikkatli kullanılması gereken nakdin etkin bir şekilde yönetilmesi, zamanında gerektiği yere ulaşması, ama gereksiz yere de bir yerlerde bekletilmemesi... Yani işin içinde bütçe var, nakit yönetimi var ama bir de borç yönetimi var. Bütün bunlara bütüncül bir bakışı, bu sistemde sağlamış olacağız" dedi.

Kurumlar arasında güçlü bir koordinasyon var

Babacan, ülke maliye politikaları, para politikaları ve borçlanma politikalarının kurumlar arasında çok güçlü bir koordinasyonla yürütüldüğünü, kurumlar arasında bu konuda çok güzel bir işbirliği bulunduğunu belirterek, zaten bu projenin başarıyla tamamlanmasında kurumların bu işi sahiplenmesinin önemli katkısı olduğunu ifade etti.

Nakit yönetiminin, nakit gelir ve giderlerinin günlük bazda uzun dönemler için planlanmasını ve yönetilmesini gerektirdiğini, bunun için de devletin bütün harcama ve tahsilatının nakit idaresi çatısı altında izlenebilmesi ve yönetilebilmesinin önemli olduğunu anlatan Babacan, "Bu yapı gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında yaygın olarak uygulanan tek hazine hesabı yapısıdır. Nitekim gelirine ve giderine yani nakdine hakim olmayan bir devletin, güçlü bir devlet, böyle ülkenin de gelişmiş bir ülke olması mümkün değil" diye konuştu.

Bu aşamada gelinen noktayı değerlendirebilmek için 2006 yılındaki koşulların hatırlanması gerektiğini vurgulayan Babacan, şöyle konuştu:
"Bu dönemde 1972 yılında oluşturulmuş bulunan bir kamu ödeme ve tahsilat sistemi uygulanmaktaydı. Bu sistemde genel bütçeye ilişkin harcamaların gerçekleştirilmesi ve tahsilatların yapılabilmesi için bakanlık merkez teşkilatındaki muhasebe birimleri adına Merkez Bankasındaki; taşradaki muhasebe birimleri adına ise Merkez Bankasının muhabir bankası olan Ziraat Bankasındaki hesap açılmıştı. Bu hesaplar hem tahsilat hem de ödemeler için kullanılmaktaydı. Tahsilatların toplandığı hesaplar ödemeler için de kullanıldığından yapılan tahsilatlar, nakit yönetiminden sorumlu kurum olan Hazine Müsteşarlığı hesaplarına aktarılmıyor, yine kamu kurumları hazine nakit programını gözetmeksizin ödeme yapabiliyorlardı. Hatta taşradaki muhasebe birimleri, hesaplarında yeterli nakit olmasa bile Ziraat Bankasından kaynak kullanarak ödeme yapmaya devam ediyordu.

Taşradaki muhasebe birimlerinin yaptığı işlemlerin sonuçlarının Hazine Müsteşarlığına yansıması ise ancak haftalık olarak gerçekleştirilebiliyordu. Merkez muhasebe birimlerinin ödeme işlemleri, taşradan farklı olarak günlük bazda takip ediliyordu ancak bu birimlerin yaptıkları tahsilatlar da Hazine Müsteşarlığı hesaplarına aktarılmıyor, bu tahsilatlar kullanılarak yine Hazine Müsteşarlığının bilgi ve programı dışında ödemeler yapılabiliyordu. Merkez muhasebe birimlerinin hesaplarında ödemeler için nakit bulunmuyor ise Hazine Müsteşarlığından telefon veya faks yoluyla nakit talep ediliyor ve müsteşarlık bu talepler çerçevesinde nakit aktarımı yapıyordu. Bu sistem nakdin yönetildiği değil, ancak nakdin arkadan izlenebildiği bir sistemdi. Hazine, beklediği tahsilatın, beklenen zamanda ve miktarda gerçekleşmemesi ve öngörülmemesi, harcamaların yapılması riskine son derece açıktı. Bu durum, borçlanma ihtiyacının da doğru bir şekilde tespit edilmesi önünde önemli bir engel teşkil ediyordu."

Babacan, tüm bu sorunların üstesinden gelmek ve nakdi yönetmek için 2007 yılında Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası arasında imzalanan protokolle 'Tek hazine cari hesabı' adı verilen sistemin hayata geçirildiğini anlattı.

Ödemelerde ıslak imzalı dönem sona eriyor

Başbakan yardımcısı Babacan, Kamu Elektronik Ödeme Sistemi ile beraber ödemelerde ıslak imzalı belge yerine artık elektronik imzanın kullanılacağını, tahsilatların tek hazine cari hesabındaki yapıda devam edeceğini, işlemlerin daha hızlı yürütüleceğini, ödeme ve tahsilatlar ilişkin işlemlerin analiz ve denetiminin de böylece etkinleştirilebileceğini bildirdi.

Şu anda bu projenin bazı birimlerde pilot olarak uygulandığını ifade eden Babacan, ancak Haziran 2012'de tam olarak devreye alınacağını söyledi.

Günümüzde bilgi sistemi teknolojilerinin ulaştığı seviye ve sağladığı imkanların gerçekten çok ileri düzeyde olduğunu ifade eden Babacan, "Önemli olan bu teknoloji ile kurumlarımızın ihtiyaçlarını buluşturabilmek" dedi.

Aslında teknolojinin sadece kurumların kendi iç çalışmalarını değil aynı zamanda kurumlararası eşgüdümü de kolaylaştırdığını anlatan Babacan, bunun vatandaşların devletle olan irtibatını da kolaylaştırdığını söyledi.

"Bizim geliştirdiğimiz uygulamalar başka ülkelerle de paylaşılıyor"

Başlattıkları elektronik beyanname sisteminin, mükellef ile devlet arasındaki vergi beyannamesi işlemini son derece basite indirgediğini belirten Babacan, şöyle devam etti:
"Bütün bu çalışmalar aslında Türkiye'nin sadece kendi işlerini kolaylaştırması açısından değil aynı zamanda başka ülkelerde de yakından izlenen uygulamalar. Şu anda bizim birimlerimiz kendi geliştirdiğimiz uygulamaları ve kendi geliştirdiğimiz teknolijiyi başka ülkelerle de artık paylaşıyor. Bize çok sayıda ülke geliyor, müracaat ediyor. Siz şu işi nasıl yapıyorsunuz, şu sorununuzu nasıl çözüyorsunuz diye... Biz de mümkün olduğunca pek çok ülkeye teknik desteği, bu hizmeti sağlıyoruz. Türkiye artık bundan sonraki dönemde yaptıklarını sadece kendisi için değil, başka ülkelere de faydalı projeler olarak düşünmek zorunda. Uluslararası kuruluşlardan da bu yönde bize çok talep geldi. Dünya Bankası'ndan, OECD'den, sizin şu 9-10 yıldır yaptıklarınızdan pek çok ülke istifade edebilir, biz uluslararası kuruluş olarak belki tavsiye veriyoruz, reçete yazıyoruz ama iyi işleyen bir örnek bir bakıma tavsiyeden, reçeteden çok daha faydalı oluyor diğer ülkeler açısından. İşte bu çerçevede de başta Dünya Bankası ve OECD olmak üzere üçüncü ülkelerdeki yaptığımız çalışmalarda bundan sonraki dönemde daha çok önem kazanacak ve Türkiye'nin diğer ülkelere verdiği katkı da bu alanlarda önem kazanacak."

(AA)