"Yavaşlayan BRICS'lerin yerini alacak ülkeler grubunda Türkiye de var"
Morgan Stanley'nin gelişmekte olan piyasalar birimi başkanı Ruchir Sharma'ya göre BRICS ülkelerinin son 10 yıla damga vuran altın devri sona erdi ve Türkiye, Endonezya, Polonya da aralarında bulunduğu 10 gelişmekte olan piyasa mucizenin eşiğinde.
Okan UMRUK
İSTANBUL - Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'i İngilizce adlarının baş harflerinden oluşan BRIC terimi ünlü ABD'li yatırım bankası Goldman Sachs'ta işletme direktörü olarak görevli Jim O'Neill tarafından 2001'de kullanılmıştı. Yüksek büyüme oranlarıyla küresel ekonominin motoru olarak nitelendirilen BRIC'e 2010'da Güney Afrika da katılmıştı. Ancak 2001'den bu yana 11 yıl geçti ve BRICS'lerin özellikle 2008 krizinden sonra büyüme hızlarının yavaşlaması başta olmak üzere diğer etmenler bu ülkelerin yerini hangi gelişmekte olan ülkelerin yerini alacağına dair tartışmalara yol açtı. Amerikan finans devi Morgan Stanley'de gelişmekte olan piyasalar birimi yöneticisi Ruchir Sharma "Breakout Nations: In Pursuit of the Next Economic Miracles" (Çıkış Yapan Uluslar: Bir Sonraki Ekonomik Mucizelerin İzinde) adlı 2 Nisan'da yayımlanan son kitabında BRICS'lerin 2000-2010 arasındaki parlak devrinin sona erdiğini bir sonraki 10 yıla aralarında Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Endonezya'nın da bulunduğu 10 gelişmekte olan ülkenin damga vuracağını öne sürüyor.
BRICS ülkelerinde
yaşlanma riski
BRICS ülkelerinden olumsuz sinyallerin geldiğine dair ilk ciddi uyarı Goldman Sachs'tan gelmişti. Finans devi, 7 Aralık 2011 tarihli raporunda bu ülkelerin yavaşlayacağı öngörüsünde bulunmuştu. Kuruluş, bu ülkelerdeki genç nüfusun gelecekte azalacağına dikkat çekmişti. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre Brezilya, Rusya, Çin ve Hindistan'da 65 yaş üstü nüfus 2020 yılı itibariyle yüzde 46 artarak 295 milyona, 2030 yılında ise 412 milyona çıkması bekleniyor. Ayrıca 15-64 yaş arası kurumsal olmayan sivil nüfusun bu ülkelerde düşmeye başladığına BM tarafından dikkat çekiliyor. Yine BM verilerine göre Rusya'da bu kesimin nüfusu Çin'de bu kesimin 2020'de zirveye ulaştıktan sonra düşmeye başlayacağı öngörülüyor. Brezilya'da zirveye 2040'ta, Hindistan'da ise 2060'ta ulaşılacağı tahmin ediliyor.
3G ülkeleri ve Çıkış
Yapan Uluslar
Önümüzdeki 10 yıl büyük ölçüde Asya ekonomilerine ait görünse de, uzmanlar yatırımcıların Türkiye ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkeleri hesaba katmaları gerektiğini söylüyor. Amerikan bankacılık devi Citi, güçlü performans gösteren gelişmekte olan ülkeleri 3G'ler yani "Global Growth Generators" (Küresel Büyüme Jeneratörleri) olarak nitelerken, Ruchir Sharma bu ülkeleri "Çıkış Yapan Uluslar" olarak adlandırıyor. BRIC grubunun devrinin geçtiğini ileri süren Sharma'ya göre BRIC dışındaki yüksek büyüme performansı sağlayan gelişmekte olan ülkelere odaklanılması ve bu ülkelerin "Çıkış Yapan Uluslar" olarak tanımlanması gerekiyor. Bu gelişmekte olan ülkeler Brezilya, Rusya, Çin ve Hindistan'ın ötesine geçecek potansiyele sahip olarak görülüyor. Bu ülkeler yeni ekonomik mucizelerin gerçekleşeceği coğrafyalar olarak niteleniyor. Sharma "Çıkış Yapan Ulus"u hem beklentilerin üzerinde büyüyen hem de benzer kişi başına düşen gelire sahip ülkelerden daha fazla büyüyecek ülke olarak tanımlıyor. Forbes dergisine verdiği röportajda tüm gelişmekte olan ülkelerin artık aynı kefeye konulamayacağını söyleyen Sharma, "Son 10 yıl, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik olarak aynı şekilde davrandığını şahit oldu. Fakat bence artık bu durum geride kaldı. Yatırımcılar bugün gerçekten seçici davranmalılar. BRIC'ler son 10 yılın takımıydı" diyor. Sharma'ya göre BRICS ülkelerinden Çin'de ekonomik veriler yüksek seyretse de önümüzdeki yıllarda yüzde 6-7 düzeyine gerilemesi nüfusu dikkate alındığında yumuşak bir resesyon olarak gibi hissetirecek. Hindistan ise ekonomide yolsuzluğu aşmakta güçlük çekiyor. Ayrıca büyüme tahminleri aşağıda seyrediyor. Bir petrol ülkesi olarak Rusya'nın bütçe disiplini zayıf görülüyor. Brezilya, düşük büyüme halinde sorun yaratacak zayıf alt yapı yatırımlarıyla dikkat çekiyor. Güney Afrika'da ise ekonomiyi halen büyük ölçüde beyazlar yönetiyor.
Morgan Stanley
Türkiye'yi izliyor
Uzmanlara göre bir yatırım bankası olarak Morgan Stanley şu anda Brezilya, Rusya ve Çin'e daha az ağırlık veriyor. BRIC ülkeleri arasında daha büyük genç nüfusa sahip oluşundan dolayı önümüzdeki 10 yılda sadece Hindistan'a daha hızlı büyüme performansı şansı tanınıyor. Morgan Stanley'nin özel olarak ağırlık verdiği iki ülke ise Türkiye ile Endonezya. Yatırımcıların 2011'in büyük bölümünde bu iki gelişmekte olan piyasada yer almaktan memnun oldukları belirtiliyor. Türkiye, yüksek kazanç olanağı ve devlet tahvili piyasasında yatırım yapılabilirlik konumu ile yatırımcıların dikkatini çekiyor. Endonezya ise emtia alanındaki etkinliğine ilaveten nüfusunun Brezilya'dan fazla oluşuyla bir büyüme yatırımı olarak niteleniyor. Endonezya'nın, 2011'de en iyi performans gösteren gelişmekte olan ülke ünvanını elde ettiğine dikkat çekiliyor. Ayrıca Endonezya önümüzdeki birkaç yıl içinde GSYH'si 1 trilyon doları geçecek az sayıda ülke arasında gösteriliyor. Uzmanlar Brezilya'nın GSYH'sinin 1 trilyon doların zaten üzerinde olduğuna işaret edilirken, Endonezya'nın ise geriden gelerek çıkış yapmaya çalıştığı vurgulanıyor.
'Çin giderek orta sınıf
toplumuna dönüşüyor'
Uzmanlar 2000 yılından bu yana Amerikalı ve Avrupalı yatırımcıların gelişmekten olan piyasalara para yatırdığını ifade ediyor. Yatırımcılar bu kararlarını verirken gelecekteki büyümenin Batı dünyasının haricindeki bölgelerden geleceğine işaret eden finans konusunda uzman pek çok gazeteci ile piyasa analistinin görüşlerini dikkate alıyor. Sharma'nın son kitabındaki verilere göre gelişmekte olan piyasalara akan toplam fon miktarı 2000 ile 2005 arasında yüzde 92 oranında arttı. 2005-2010 arasında ise artış oranı ise yüzde 478 oldu. Fakat bu son 10 yıllık sürecin artık değişmekte olduğu ifade ediliyor. Çin'in ekonomisinin giderek olgunlaştığı ve zengin kıyı kentlerinde kişi başına düşen ortalama 20 bin dolar gelirle orta sınıfın giderek büyüdüğüne dikkat çekiliyor. Bu durumun da Çin'i düşük gelir grubuna ait Hindistan ve Vietnam'dan ziyade orta sınıf ülkesi olan Çek Cumhuriyeti'ne daha yaklaştıran bir eğilime işaret ettiği kaydediliyor. Sharma, Çin'edeki ekonomik patlamanın ardında geniş bir genç kuşağın üretime dahil olması yatıyordu.
1 trilyon dolar
GSYH eşiği
Ancak gelişmekte olan büyük ekonomilere dair temel sorunun bu ülkelerin giderek orta sınıf gelir düzeyine yaklaşmaya başlamaları ve bu yüzden büyüme hızlarının da doğal olarak düşeceği gerçeği olduğu ifade ediliyor. Bu ortamda yeni ekonomik mucizelerin GSYH'nin 1 trilyon dolar eşiğini aşacak ve gelir düzeyi dünya standartlarına göre halen düşük olan ülkelerden çıkacağı üzerinde duruluyor. Bu da önümüzdeki birkaç yıllık süre zarfında gelişmekte piyasa yatırımı stratejisini potansiyel olarak değiştirecek. Çin, kendisindeki önceki Asya Kaplanları gibi tipik bir orta sınıf toplumuna dönüştükçe, bu ülkenin demir cevheri, soya fasulyesi ve petrole olan talebinin artık çift basamaklı değerlerde olmayacağı saptamasında bulunuluyor. Emtia fiyatlarının düşmesinin sürpriz olmayacağı, Goldman Sachs'ın 2008 yazında yaptığı petrolün varil fiyatının 200 dolara çıkacağına dair tahminlerin Asya'da talep patlamasından ziyade Ortadoğu'daki jeopolitik gerilimlere bağlı enflasyondan kaynaklanacağı ifade ediliyor. Yakın geleceğe dair tahminler güç olsa da, önümüzdeki 10 yılda bir sonraki yatırım dalgasının yönünün neresi olacağı kritik bir soru olarak finans çevrelerince tartışılıyor. Batı dünyasının ekonomik değişkenler bakımından ağırlığının azaldığı gerçeği kabul edilmekle birlikte ABD'nin önümüzdeki 10 yılda teknolojik bir yenilik merkezi vasfının devam edeceği belirtiliyor. Çinli tüketicilerin ileri teknoloji ürünü ABD mallarına ilgisi artarak devam ediyor. Bu bakımdan ABD'nin Batı dünyası içinde dinamik bir güç merkezi olmaya devam edeceği ifade ediliyor.
'Borsalar eşit olmayan
getiriler sağlayacak'
Sharma'ya göre yeni ekonomik mucizeler ılımlı bir büyüme sergileyecek. 2000'lerin ilk 10 yılında ekonomik patlama sağlayan sıcak, kolay erişilebilir likidite olanakları ile iyimserliğe sahip olmayacak bu ortamda borsalar daha ölçülü ve eşit olmayan getiriler sağlayacak. 2003-2007 arasında borsa getirileri ortalama yüzde 37 seviyesinde seyrederken, önümüzdeki 10 yılda yatırımcılar yüzde 10 getiriyi mutluluk sebebi sayacak. Gelişmekte olan büyük ekonomilerin hepsinde hisse senedi piyasası endeksleri son iki yıl düşüş kaydetmişti. Forbes dergisine konuşan Ruchir Sharma bu konuda, "Büyüme oyunu tamamen beklentilerle ilgilidir. Bu yatırımcıların hayal kırıklığını nasıl ele aldıkları ile ilgili bir meseledir. Çıkış yapacak yeni ülkeler, insanların bu devletlerde ne kadar kazanç sağlayacağı ve bu ülkelerin bulundukları ortalama gelir seviyesindeki ülkelerden daha büyük GSYH üretip üretmeyeceklerine bağlı olacak" diyor. Kişi başına gelirin 20 bin ila 25 bin dolar bandında GSYH büyümesinin de ortalama yüzde 3 olduğu ülkeler arasındaki bir sonraki iki ekonomik mucize adayı Çek Cumhuriyeti ile Güney Kore olabileceği belirtiliyor. Kişi başına gelirin 10 bin ila 15 bin dolar olduğu orta gelir grubu ülkeler arasında ortalamanın üzerinde performans sergileyen bir ülke Türkiye. Türkiye'yi Polonya izliyor. Çin'in çift haneli büyüme devrinin kapandığı, Brezilya'da hükümetin dahi yüzde 5 büyüme hedefi koymadığına dikkat çekiliyor.
'Doğu-Batı yakınsaması
gözden geçirilmeli'
Ruchir Sharma, Time dergisi için kaleme aldığı yazıda da gelişmekte olan ülkelere yönelik toplam özel sermaye akışı 2000 yılındaki 200 milyar dolar seviyesinden 2010'da yaklaşık 1 trilyon dolara çıktığını belirtiyor. Pek çok çevrenin Batı'nın düşüşte olduğu, Doğu'nun ise ekonomik olarak yükselişte olduğu saptamasına dikkat çeken Sharma'ya göre hemen herkes gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin bir noktada buluşmaya gittiğini düşünüyor. Bu düşüncenin ardında dünya genelinde tüm yoksul ülkelerin ortalama kişi başına gelir seviyelerinin yükselmesi yoluyla Batı'ya yaklaşmaları gerekiyor. Küresel büyüme sürecinde herkesin kazanç sağlayacağına dair beklenti Sharma'ya göre 2000-2010 arasındaki özgün koşullardan kaynaklandı. 2003'ten başlayarak Çin'den kaynaklanan kesintiye uğramaz görünen büyüme performansı gelişmekte ülkelere yayıldı. Sharma özellikle 2007 yılına dikkat çekerek gelişmekte olan ülkelerde 20 yıl önceki ortalama yüzde 3.6'lık büyümenin iki katına çıkarak o yıl yüzde 7.2'ye çıktığını belirtiyor. Hemen hiçbir gelişmekte olan ülkenin düşük büyüme kaydetmediği 2007'de üçü dışında 184 ülke ekonomisi büyüdü. Bu ülkelerden 114'ü ise yüzde 5'in üzerinde büyüme kaydetti. Bu küresel büyüme dalgasından sadece Fiji, Zimbabve, Kongo Cumhuriyeti faydalanamamıştı. Ama yine de Sharma'ya göre 2007'de yaşanan bu gelişme, dünyanın o zamana kadar tanık olduğu en hızlı ve yaygın büyüme dalgasıydı. Pek çok gözlemci de gelişmekte olan ülkelerin hepsinin Çin gibi olduğunu, yani 10 yıllarca sürecek hızlı büyümenin kaderleri olduğu gibi sonuçlara vardı. Ruchir Sharma'ya göre bu beklenti geçerli değil.
'Kalkınma inişli
çıkışlı bir süreç'
Ekonomik kalkınma Sharma'ya göre çıkışları olduğu kadar inişleri de ola bir olgu. Son kitabında yer alan araştırmaya göre 1950'den bu yana 10 yıllık süreler göz önünde bulundurulduğunda gelişmekte olan ülkelerin dörtte biri iki 10 yıl boyunca yüzde 5'in üzerinde büyüdü. Üç 10 yıl boyunca ise sadece onda biri büyüme sağladı. Malezya, Singapur, Güney Kore, Tayland, Tayvan ve Hong Kong dört 10 yıl boyunca bu büyüme oranını tutturdu. Bu altı ülkeden de sadece Güney Kore ve Tayvan beş 10 yıl boyunca yüzde 5'in üzerinde büyüdü. Sharma'ya göre son 50 yıldaki her 10 yılın başlangıç dönemi yatırım çılgınlığına sahne oldu. 1970'te Disney gibi büyük ABD'li şirketler yatırımın adresi oldu. 1980'de yatırımın adresi altın ve petrol oldu. Yatırım çılgınlığı 1990'da Japonya'ya yönelmişti. 2000'de bilişim sektöründen kaynaklanan beklentilerle yatırımın adresi bu kez Kaliforniya'daki Silikon Vadisi oldu. Bugün ise yatırım çılgınlığının yönü BRIC oldu. Sharma'ya göre tüm bu yatırım patlamaları sırasında egzotik gerekçeler sunan pek çok gözlemci yüksek getirilerin süreceği şeklinde görüşler öne sürdü. BRIC ülkelerinin 2000-2010 arasında hızlı büyümesinin nedeni de Sharma'ya göre kolay paraydı. 2003'ten itibaren gelişmekte olan ülke piyasalarının yükselmesi ABD'de de gerçekleşen atak faiz indirimleriyle yakından alakalıydı. ABD'de gerçekleşen atak faiz indirimlerinin nedeni 2000 yılında meydana gelen bilişim teknolojisi balonunun patlamasının ekonomide yol açtığı tahribatı ortadan kaldırmaktı. Böylece likidite gelişmekte olan piyasalara yöneldi. Geçen 10 yılın bu likidite güdümlü, aşırı hızlı büyüme trendi Sharma'ya göre fonlama maliyetlerinin artmasından ötürü çözülüyor.
'Gelişmekte olan ülkeler de
daha az ihracat yapacak'
Bugün ağır borç yükleriyle karşı karşıya olan gelişmiş ülkelerin yavaş büyüme gerçekleştirdiği genel kabul gören bir görüş olmakla birlikte Sharma'ya göre bu durum gelişmekte olan ülkeleri de etkiliyor. Zengin ülkelerde büyüme yavaşladıkça, bu ülkelerdeki tüketiciler Meksika, Tayvan, ve Malezya gibi ihracat odaklı ülkelerden daha az ithalat yapacaklar. Sharma'ya göre 2000-2010 arasındaki ekonomik patlama sırasında gelişmekte olan piyasalardaki ortalama cari denge GSYH'nin bir payı olarak üç katına çıktı. Ama 2008'den bu yana gelişmekte olan ülkelerdeki cari hesap fazlası GSYH'nin yüzde 2'sinin altındaki eski değerlere geri döndü. Sharma'ya göre yeni dönem daha ılımlı bir büyümeye sahne olacak. Bu ılımlılığın sinyalleri de çoktan alınmaya başladı. Örneğin Rusya'nın büyüme oranı yüzde 8'lik zirveden yüzde 4'lere geriledi. Hindistan geçen ay büyümesinin yüzde 8.5'ten yüzde 7'nin altına ineceğini açıkladı. Brezilya 2011'de büyümenin yüzde 4'ten yüzde 2.7'ye gerilediğini kabul etti. 14 yıldır yüzde 8'in üzerinde büyüyen Çin'de resmi büyüme hedefi yüzde 7.5'e düşürüldü. Daha yavaş ve daha belirsiz bir dünya ekonomisinde ülkelerin ve şirketlerin büyüme oranları farklılaşmaya başlayacak. Sharma, gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 20'sini, borsa kapitalizasyonunun da yüzde 5'ini meydana getirdiği 2000 yılında farklılaşmanın çok önemsenmeyebileceğini belirtse de 2010'da bu veriler sırasıyla yüzde 40 ve yüzde 15 olduğu için gelişmekte olan ülkelerin ayrı ayrı ele alınması gerekiyor. Sharma, bu yüzden ağırlığı artmış olan gelişmekte olan ülkeler havuzunda ancak bazı ülkelerin başarılı performans göstereceğini ifade ediyor.
"BRICS'ler yavaşladıkça
Batı'nın kaygıları azalacak"
Ekonomik yaşamda mutluluğun neye sahip olmaktan ziyade başkalarına göre neye sahip olunduğunun fonksiyonu olduğunu söyleyen Sharma, yakın gelecekte yavaşlasa dahi çok hızlı büyüyen komşular arasında yaşamanın Batı'nın gelişmekte olan ülkelere dair algısını da çarpıttığını iddia ediyor. 2011'in başında ünlü kamuoyu araştırma şirketi Gallup'un "Dünyanın lider ekonomisinin Çin mi, ABD mi?" olduğu sorusuna ABD'lilerin yüzde 52'sinin "Çin", yüzde 32'sinin de "ABD" yanıtını verdiğini söyleyen Sharma, Çin ekonomisinin ABD'ninkinin üçte biri büyüklüğünde olduğuna dikkat çekiyor. Gelişmiş ülkelerde 1 puan düzeyinde yavaşlamanın yol açtığı kaygı Sharma'ya göre Çin'de 3-4 puanlık yavaşlamayla karşılaştırıldığında azalacak. Gelişmekte olan ülkelerin eşitsiz gelişimi küresel güç dengesini yeniden şekillendirecek. BRIC ülkelerinin yıldız solmaya başlayacak. Sharma'ya göre Amerika'nın kendisine yönelik algısının değişmeye başlamasıyla birlikte Washington üzerinde yeni ticari bariyerler oluşturma ve Çin'i tehdit olarak algılama yönündeki baskıları azaltacak. Aralarındaki çıkar çatışmaları arttıkça BRICS ülkelerinin siyasi blok oluşturma fikri gerçekleşme ihtimali düşeceği için Batı'yı daha az endişelendirecek. Sharma, Çin'in diğer dört BRICS ülkesi ile ticari ve finansal ilişkilerini geliştirdiğini belirten Sharma, diğer dört ülkenin ise kendi aralarında çok fazla ticari ve finansal ilişkiye girmediğine de dikkat çekiyor. Sharma şirketler ve yatırımcılara gelişmekte olan ülkeleri tek bir homojen piyasalar olarak görmek yerine her birini ayrı hikayelere sahip ekonomiler olarak ele almalarını tavsiye ediyor.
"ABD ve Almanya'nın
yıldızı tekrar parlayabilir"
Sharma, önümüzdeki 10 yılda önde gelen gelişmekte olan ülke para birimlerinin ABD doları karşısında değeri arttıkça Amerikan imalat sektörünün de yeniden canlanabileceğini belirtiyor. Enflasyon-ayarlı verilere göre doların 1970'lerden beri en düşük seviyede seyrettiğini ifade eden Sharma, ABD ihracatının 2008'den bu yana artış kaydettiğine dikkat çekiyor. ABD'nin hızlı inovasyon, zengin bir ülke için görece geniş genç nüfus, iç göçe açık olması gibi temel avantajları ülkeyi enerji sektöründe güçlendiriyor. ABD, doğal gaz üretiminde Rusya'yı kısa süre önce geride bıraktı. Bunun yanı sıra sosyal ağlardan bulut bilişime yeni yazılım teknolojileri yine ABD'de üretiliyor. Sharma imalat sektörünün hiçbir yanını gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanan rekabete yitirmeyen tek zengin ülke olan Almanya'nın da önümüzdeki 10 yılın yükselen yıldızı olabileceğini ifade ediyor.