Tasarruf için faiz değil teşvik lazım
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Bali, hızla düşen tasarrufun artırılması sürecinde vergi teşviklerinin daha etkili olacağını düşünüyor. Bali, bankacılığın ölçek ekonomisinin öneminin arttığını da söyledi.
DÜSSELDORF – Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, hızla gerileyen tasarruf oranlarını artırmanın püf noktasının vergisel teşvikler olduğunu söyledi. Tasarruf oranlarının düşük olmasının gerekçesinin faizlerin düşük seviyelerde bulunması olgusuna dayanmadığını anlatan Bali, “Faizler yükselirse tasarrufların artacağını sanmıyorum” dedi. Tasarruf eğilimi artırmak için “Stopaj suretiyle hem tasarruf sahibine doğrudan, hem de bankacılık sistemine aracılık faaliyetlerini iyileştirebilecek koşullar yaratmak lazım” diyen Bali, tasarrufçunun tek alternatifinin mevduat olmadığını da hatırlattı. Bali’ye göre geliri artan ve ertelenmiş ihtiyaçları nedeniyle tüketimini artıran bireylerin tüketim hızı da düşecek. Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerini ve bankacılık sektöründeki gelişmeleri Düsseldorf’ta bir grup gazeteciyle paylaşan Adnan Bali güncel gelişmelere ilişkin soruları da yanıtladı.
Faizler artınca tasarruf artmaz
Tasarruf oranlarının artırılmasının fiyat yoluyla olabileceği kanaatini taşımadığını söyleyen Adnan Bali, “Geçmişte tasarruf eğiliminin düşük olmasının gerekçesi, faizlerin düşük olması değildi. Şimdi aynı nedenle de faizler yükselirse tasarrufların artacağını sanmıyorum. Çünkü tasarruf eğilimi dediğinizde davranışsal bir alandan söz ediyoruz. Hele Türkiye'de mevduatın 30 gün-45 günlük sürelerde yeniden fiyatlandığı bir ortamda, fiyata dair bir anlayışın çok etkili olacağını düşünmüyorum. Ancak çok yüksek faiz ortamlarında o parayı ihtiyaçlarınıza harcamanın ertelenmesi imkanını verebilirdi. Bugünkü ortamda bu da yok” diye konuştu.
Vergisel kolaylıklar sağlanmalı
Yüksek enflasyon ve yüksek istikrarsızlık dönemlerinin davranışsal boyutu olduğunu da hatırlatan Bali, “Burada tek hadise şudur, Türkiye'de uzun süreli tasarruf bilincinin oluşmamasında çok uzun süre varlığını sürdürmüş olan yüksek enflasyon ve yüksek istikrarsızlık dönemlerinin davranışsal boyutu var. Bunun değişmesi kolay değildir. Burada davranışların değişmesine etki edecek şekilde uzun vadeyi teşvik edecek vergisel kolaylıklar sağlanması gerekiyor. Burada stopaj suretiyle hem tasarruf sahibine doğrudan, hem de bankacılık sistemine aracılık faaliyetlerini iyileştirebilecek koşullar yaratmak lazım” ifadelerini kullandı.
Tek alternatif mevduat değil
Bugünkü makroekonomik ortamda tasarrufçunun tek alternatifinin de mevduat olmadığını da kaydeden Bali şu değerlendirmeyi yaptı: “Örneğin geçen yıl tahvil ihraçları çok önemli bir kalem olmaya başladı. Mevduattan oraya bir kayma olduğunu görüyoruz ama, onun dışında orada yeni bir yatırımcı kitlesi de pozisyon aldığını da görüyoruz. Yine büyük ölçüde tasarrufun kayıt dışı olduğunu gösteren bir altın konusu var. 270 milyar dolar civarında bir yastık altı denebilecek türden bir altın birikiminde söz ediliyor.”
Teşvik paketi önemli bir adım
Bu yönde değişikliklerin konuşulduğunu söyleyen Bali şöyle devam etti: “Burada stopaj suretiyle hem tasarruf sahibine doğrudan, hem de bankacılık sistemine aracılık faaliyetlerini iyileştirebilecek koşullar yaratmak lazım. Bir teşvik uygulaması çıktı, teşvik belli bölgesel adreslemeyi de içerdiğine göre, örneğin orada ilave istihdam sağlamayı düşünecek olan bankacılık sisteminin hala orada harç ödeme olgusu o teşvik paketinin içinde. Ben yeni bir şube açacak olsam harç ödeyeceğimi düşünerek açacağım. Örneğin 5. ve 6. Bölge denilen yerlerde herhangi bir harç uygulaması gerekmez maddesi, bence o paketin ruhunun karşılığıdır.”
Geliri hızlı artan birey tüketti ama değişecek
Bali, kamuoyunda tasarruf oranlarının çok ciddi oranda düştüğünün tartışıldığını ama önümüzdeki dönemde tüketici davranışlarında düzelme beklediğini de ifade etti. Bali, geçen dönemde geliri hızlı artan bireylerin tasarruf etmek yerine ertelenmiş ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığını anlattı. Bali, “Bu büyük ölçüde hızlı büyüme dönemindeki gelirlerin artışına bağlı olarak daha önce ertelenmiş ihtiyaçların aktive olmasıydı aslında. Bunun aynı oranda devam edeceğini düşünmemek lazım. Dolayısıyla orada sürecin bir miktar değişmekte olduğunu düşünüyorum” dedi.
Bu yıl daha makul büyümeler olacak
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, bankacılık sisteminin bu yıl daha makul büyüyeceği öngörüsünde bulunarak “Karlılığın geçen yılın ikinci yarısından itibaren belirginleştiği gibi bu yılın tamamına etki edecek bir unsur olarak öne çıkacağını düşünüyorum” dedi.
2011 son çeyreğinde yeni yılın bir çok bilinmezle karşılandığını ve büyüme tahminlerinin çok karamsar beklentileri işaret ettiğine atıfta bulunan Bali, bankacılık sisteminin bu yıl daha makul bir büyüme grafiği çizmesini bekliyor. Bali 2011’de Türkiye ekonomisinin performansının, bankacılık sisteminin büyümesine ciddi bir ivme verdiğini kaydederek “Belirsizliği yüksek bir yıl olmasına rağmen dönem içinde hızlı bir büyüme trendi yaşandığını gördük. Öncü göstergelerin tamamı da bunu teyit etti. Sektör, örneğin kredilerde yüzde 30 civarında büyüdü. Biz tabi bunun açık ara çok üzerinde büyüdük. Bu yıl, bu tarz bir makroekonomik ortamdan beslenen hızlı bir büyüme varsaymak kolay değil. Bir kere sadece büyüme oranlarına bakacak olsak geçen yıl yüzde 8.5'lik bir büyüme yaşandı. Bu yıl yüzde 3.5-4 tahmin ediliyor ki bu birkaç ay önce çok iyimser bulunan bir büyümeydi. Yabancı analistlerin bir kısmı uçtan uca daralma ya da yerinde sayan bir ekonomi, hatta en iyisi yüzde 1 büyüme tahmin ediyordu. Son çeyrekteki hava bundan çok daha karamsardı. Bütün iş dünyası da iş programını o dönemde, o dönemin koşullarına göre hazırladı” dedi.
ECB, piyasalardaki algıyı iyileştirdi
2012 yılının ilk aylarında ise Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) likidite hamlesinin ise piyasaları ve algıyı iyileştirdiğine de değinen Bali, “Bu Avrupa bankacılık sisteminin likidite sorunları açısından gereken önlemlerin alınacağı izlenimini verince o genel global risk algılamasındaki tedirginlik ortadan kalktı. Bunun sonucunda da Türkiye'deki bakış açısının da bir miktar iyileşme eğilimi gösterdiğini gördük. Örneğin ilk çeyrekte yüzde 1.5 civarında bir büyüme bekleniyor ki bu uçtan uca bile düşünüldüğünde, bir çeyrek önce büyük bir öngörü olarak karşımıza çıkıyordu” değerlendirmesinde bulundu.
Karlılık kaygısı ölçek ekonomisinin önemini artırdı
Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerinin ardından bankacılık sektörü ile ilgili değerlendirmelerde de bulunan Adnan Bali, piyasa payı kaygısından çok karlılık kaygısının ön plana çıkacağına inanıyor. Bali, daha makul büyüme performansının yaşanacağı bir ekonomide karlılığın sağlanması içinde bankaların daralan faiz marjlarını kompanse edecek şekilde stratejiler izleyeceğini de anlattı. Bali şöyle devam etti: “Karlılık kaygısı, kanaatim öyle ki ölçek ekonomisinin önemini bir tur daha artırdı. Bu konjonktür, küçük ve orta ölçekli bankalar açısından konsolidasyonun etkisini göstereceği konjonktürdür. Bu net faiz marjları, konsolidasyonun hızlanacağı sonucunu getirir diye düşünüyorum. Çünkü ölçek ekonomisinin önemini biz kendi ölçeğimizde dahi görüyoruz şu anda. Yine net faiz marjının dışında, bankacılık sisteminin net faiz dışı gelirler açısından operasyonel giderlerin kontrolü, operasyonel verimlilik ve teknolojik yenilik açısından alternatif dağıtım kanallarının maliyet azaltıcı bir unsur olarak önem kazanacağı yeni bir dönem bu.”
Türk bankacılık sektöründe karlılık seviyelerinin, net faiz marjının kıyaslanabilecek belli ekonomilere göre iyi olmakla birlikte çok hızlı daraldığını vurgulayan Bali, “2010'un başında Türkiye’de net faiz marjı yüzde 5.7-5.8’di. 2011'in ikinci yarısında yüzde 3.5'lerin de altına inmişti” dedi.
Merkez Bankası’nın munzam karşılık kararları, BDDK’nın kredilerin artış hızını sınırlaması gibi konuların da geçen yılın ilk 3 çeyrek itibarıyla belirsizliğini koruduğu bir tablo oluşturduğunu aktaran Bali, sektördeki gelişmelere bakışını şu sözlerle özetledi: “Yaşanmış hızlı büyümeler bir miktar hazmedilecek. Bu seviyelerde makul büyüme oranları tutturularak özellikle karlılığın artırılması için çalışılacak. Net faiz marjlarının genişletilmeye çalışılması, faiz dışı gelirlerin artırılmaya çalışılması ve maliyetlerin kontrolü suretiyle de operasyonel etkinliğin sağlanması önemli. Bankacılık sektörünün 2012 için bizim açısından mevcut görünümü budur.”
Organik büyümeyle konsolidasyondan daha fazla pay alırız
Bali, İş Bankası olarak ise organik büyüme planları yaptıklarını aktararak “Konsolidasyonlar olacak dedik. Bizim inorganik olarak büyümek için, bize farklı bir değer yaratacak bir güce ihtiyacımız olmalı. Şimdi buna konu olan oyunculara baktığımızda ne onların şube ağı itibarıyla, ne onların müşteri segmenti itibarıyla biz birbiri üstüne örtüşen bir şeyden farklısını görmüyoruz. İnorganik büyümeye harcayacağımız bedelden çok daha azını pazarda kullanırsak, organik büyümeyle o konsolidasyondan daha fazla pay alırız. Kaldı ki orada da karlılık kaygılarıyla bizim hızlı bir pazar artışı için bu yılın konjonktüründe böyle bir şey yapmamız doğru olmaz” değerlendirmesinde bulundu.
Kredilerde sorun yok
Bali, bankaların tahsili gecikmiş alacaklarında yani sorunlu krediler cephesinde de major bir sinyal görmediklerini aktardı. Bireysel tarafta tüketicilerin önümüzdeki dönemde daha fazla tasarrufa yöneleceği değerlendirmesi yaparken ticari tarafta ise artışın ancak ekonomik büyümenin hız kesmesinden, kurun ve girdi maliyetlerinin artmasından dolayı bazı sektörlerde bazı firmaların zorlanabileceği tahmininde bulundu. Bunun da belli şartlara bağlı olduğuna vurgu yapan Bali, öncü göstergeler olarak sayılan karşılıksız çek ve protestolu senet verilerinin de bir bozulmaya işaret etmediğini belirtti.
Sorunlu kredilerdeki yüzde 2.7'den yüzde 2.8'e geçişin bunu yeteri kadar desteklemediğini de vurgulayan Bali, “Merkez Bankası Başkanımızın da ifade ettiği bir şey var. Bu rasyolarda mevcut stokun ortalama yaşı da önemli. Bütün mesele yeni intikalin değişip değişmediğini görmek” şeklinde konuştu.
Hatta tedrici iyileşme bile var
Hatta 2011'e göre çok tedrici bir iyileşmenin devam ettiğini gördükleri bilgisini de veren Bali, şöyle devam etti: “Özellikle bankaların risk yönetimi konusunda tabi olduğu mevzuat ve kendilerinin bu konuda gelmiş olduğu yetkinliğe baktığımda, bu verilerle beraber düşündüğümde, şu anda major bir sorunlu kredi soruna ilişkin bir veri görmüyorum. Hızlı büyüyen bir banka olarak şunu söyleyebilirim; 2011'e yüzde 3.6 sorunlu kredi rasyosuyla başladık, yılın sonunda bunu yüzde 2.1'e indirdik. Sektörde oran yüzde 2.7 düzeyindeyken. Bu kadar hızlı kredi büyümesine rağmen sorunlu kredilerde bir iyileşme yaşadık.”
Meslek erbabıyız hızlı büyümeyi iyi yönettik
“Normalde agresif büyümeler, bir takım komplikasyonları da beraberinde getirebilir” diyen Bali, geçen sene kredilerde yüzde 43 büyüyen bankanın bu süreci de iyi yönettiklerini düşündüğünü belirtti. Bali, başarılarının ardında ‘meslek erbaplığı’ olduğunu da vurgulayarak “İş Bankası'nın 2011'de uçtan uca mevcut sorunlu kredilerdeki tahsilatları, yeni intikallerinden fazla. Sadece kredilerin büyümesinden değil, aynı zamanda yeni intikallerin azalmış olmasından kaynaklanıyor” dedi.
Ticari krediler 2007’nin 3 katına yükseldi
İş Bankası’nın 2007'deki ticari kredi portföyünün üç katı büyüklüğe ulaştığına ve sorunlu kredi rasyosunun düştüğüne dikkat çeken Bali, “2007'de 22 milyar lira ticari kredimiz vardı. Şu anda 66 milyar ticari kredi portföyümüz var. Bu da açık ara Türkiye'nin en büyük ticari kredi portföyüdür. 66 milyar liralık büyüklüğe ulaşılan yıldaki yeni intikal tutarı o tarihteki intikal tutarından mutlak rakam olarak da aşağıdadır” ifadelerini kullandı.