TCMB dünyayı iyi analiz ediyor
AB’nin krizde küçülmeyen tek ülkesi Polonya’nın Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Pawel Samecki, “Erdem Başçı ve yardımcıları uluslararası düzeyde saygınlığı olan ciddi ekonomistler. Sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı iyi izliyor, analiz ediyor" dedi
Avrupa Birliği’nde yaşanan kriz döneminde eksi büyümeye geçmeyen tek ülke olarak kalma başarısı gösteren Polonya’nın bu başarısını reformlara ve düşük değerli Zlotiye bağlayan Polonya Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Pawel Samecki, Türkiye’de ki faiz tartışmalarını da yakından izlediğini belirterek, “TC Merkez Bankası dünyayı iyi analiz ediyor. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı ve yardımcılarını çok iyi tanıyoruz. Uluslararası alanda çok önemli ekonomistler ve çok iyi uzmanlar. Sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı iyi izliyor, analiz ediyorlar, çok iyi tespitlerde bulunuyorlar. Türkiye’nin komşularına ve Polonya’nın komşularına bakarsanız, işleri de bize göre oldukça zor. Ancak konuya hakimiyetleri nedeniyle sorunların üstesinden geleceklerinden eminim” dedi.
AB’de dolayısıyla Polonya’da da siyasiler ve hükümet mensuplarının bazen sert, bazen yapıcı bir üslupla rica ve taleplerini ortaya koyduklarını vurgulayan Samecki, “Bunlara yumuşak talepler diyoruz. Ancak bu isteklere mesafeli duruyoruz ve fiyat istikrarına odaklanıyoruz” şeklinde konuştu. AB’deki sıkıntıların aşılması için de hükümetlere görev düştüğünü dile getiren Samecki, “Sıkıntılı ülkeler, Yunanistan’dan daha şiddetli bir kriz geçiren Letonya’nın başarılı sınavını ve seçmene rağmen yaptıklarını örnek almalı” dedi. Samecki, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
►Merkez bankalarının öneminin arttığı bir süreçten geçiyoruz. Son zamanlarda sıklaşan MB toplantılarında aktif rol aldığınızı biliyoruz. TC Merkez Bankası’nı da takip ediyor musunuz?
Çok yakından takip ediyorum. Polonya Merkez Bankası’nın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (MB) ile yakın ilişkileri var. Geçtiğimiz yıl kutladığımız ilişkilerin 600’üncü yıldönümü nedeniyle büyük bir konferans düzenledik ve ortak bir para bastık. Aralık ayında Türkiye’de bir konferansa katıldım. Bu sırada 15-20 yıl boyunca gerçekleşen transformasyonu, Türkiye’nin son 30 yılda gerçekleştirdiği transformasyonla karşılaştırma fırsatı buldum. Ekonomideki çok önemli benzerlikleri gördüm. Ekonomik büyümedeki yüksek hız iki ülkenin en önemli benzerliği oluşturuyor. Merkez bankalarının dış ticaret üzerinde politikalara yardımcı olması bir diğer benzerliğimiz. Dış etkilere karşı çok hassasız.
►Benzerliklerin yanı sıra önemli farklılıklar da var mı?
Tabi ki var. Örneğin genç nüfus. Türkiye’nin avantajı. Polonya’da nüfus yaşlandı. İstatistikler böyle söylüyor. Türkiye’nin sanayideki büyüme hızı da Polonya’dan daha iyi. Bunlar Türkiye’nin pozitif farklılıkları. Türkiye negatif farklılığı ise zor bir coğrafyada, bu nedenle işi daha zor. İki ülkenin komşularına bakarsanız bu zorluğu daha iyi anlarsınız. Bir farkta tabi Polonya’nın AB üyesi olması.
►Krizi tetikleyen AB ülkelerine göre şansınız, zlotide kalışınız mıydı?
Krizden kendi ekonomilerini yeterince hazırlayanlar etkilenmedi. Portekiz ve İspanya gibi ucuz krediler nedeniyle piyasalarında balonlar oluşturan ülkeler krizi tetikledi. Polonya gibi kendini hazırlayan ülkeler ise bu süreçten başarıyla çıktı. AB ülkeleri arasında eksi büyüme görmeyen tek ülke Polonya oldu. Geçişkenli döviz kuru bu başarının temel nedenleri arasındadır. Çünkü o kur sistemi ve reformlar sayesinde ihracatımızı, üretimi artırdık. İhracata dayalı üretim modeliyle büyüme geldi. Uzun vadeli perspektifle, düşük değerli Zloti, ihracatın motoru oldu. İhracatta üretim ve büyümenin motoru oldu.
►Euro Bölgesi'nde de sıkıntılar var. Bu euroya geçiş önünde engel değil mi?
Evet tabi ki. Biz iyi ve işleyen kurumları olan bir Euro’ya dahil olmak istiyoruz. Şu anda AB yeniden yapılanma süreci yaşıyor. Ve birçok eksiği var bu yapının. Bazı yapılar tamamen değiştiriliyor. Biz kendi sorunlarımızı tamir ederken bir taraftan da Euro Bölgesi’nin tamiratını bekliyoruz.
►ECB’nin parasal genişleme hamlesinin AB’deki sorunlu ülkelere kısa ve uzun dönemde faydası olur mu?
Parasal genişlemenin AB Bölgesi’ni etkilememesi mümkün değil. Ancak bizim gibi dersine çalışmış ülkelere etkisi daha sınırlı olur. Polonya’da enfl asyon düşük. Parasal genişleme enflasyonun oynamasına katkı sağlar. Esas yapılması gereken yapısal reformlardır.
►Polonya, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde kesintisiz büyüyen tek ülke. Bunu nasıl başardı?
Reel sektör için ciddi reformlar yapıldı. Yapılan reformların yanı sıra, Zloti’nin değerini düşürerek ihracatın ve dolayısıyla üretimin artmasına katkı sağladık. Ekonominin temellerini güçlendirdik ve Euro’ya geçmeden önce ekonomiyi hazırladık. Ekonomiyi de bu yolla büyüttük. Krizden de AB ekonomisindeki diğer ülkelere nazaran başarıyla çıktık. Hatta söylediğiniz gibi kriz döneminde kesintisiz büyüyen tek ülkeyiz. AB’de ki krizden de ekonomisini hazırlamayanlar etkilendi.
►Ekonomisini hazırlamayanların etkilendiği doğrudur ama krizi tetikleyen de o ülkeler değil mi?
Doğrudur, ekonomilerini iyice hazırlamadan, düşük faizli ucuz kredilerle çeşitli balonlar oluşturan ülkeler krizi tetikledi. Sonradan da diğer ülkelere göre krizden daha fazla etkilendi. Bu bir döngü.
►Türkiye’de de bir faiz tartışması var. İzlediniz mi?
AB’de de de dolayısıyla Polonya’da da siyasiler ve hükümet mensupları bazen sert, bazen yapıcı bir üslupla ricalarını, taleplerini ve isteklerini ortaya koyuyor. Biz bunlara yumuşak talepler diyoruz. Ancak bu isteklere mesafeli duruyoruz. Fiyat istikrarına odaklanıyoruz. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı ve yardımcılarını çok iyi tanıyoruz. Uluslararası alanda çok önemli ekonomistler, çok iyi uzmanlar. Sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı iyi izliyor, iyi analiz ediyorlar, çok iyi tespitlerde bulunuyorlar. Türkiye’nin komşularına ve Polonya’nın komşularına bakarsanız, işleri de bize göre oldukça zor.
Ekonomimizi tam olarak hazırladıktan sonra euroya geçeceğiz
Ekonomimizi tam olarak hazırlamamız gerekiyordu. Acele etmememiz gerekiyordu. Yaşanan kriz nedeniyle bir parça euroya geçiş için bakış açısı değişti. Krizden önce euroya geçişin avantajlarını sıralıyorduk. Faizlerin daha düşük olacağını düşünüyorduk. Şimdi biraz daha farklı düşünüyoruz ama eninde sonunda euroya geçeceğiz. Bunun için sorumluluğumuz, zorunluluğumuz ve yükümlülüğümüz var. Ekonomimiz hazır hale gelmek üzere. İhracatımızın büyük bölümünü AB ülkelerine yapmaya başladık. İşadamlarımız artık rekabet edebilir durumda. Zor zamanlarda harcamayı artırarak, iyi zamanlarda harcamayı kısarak bu duruma geldik. Cari açıkta da önemli yol kat ettik, kapattık. İş piyasasını biraz daha güçlendirmemiz gerekiyor.
Sıkıntılı ülkeler, Letonya'nın başarılı sınavını örnek almalı
Hükümetler sosyal yardımlarda kısıtlama gibi yeni reformlara sıcak bakmıyorlar. Toplumların tepkilerinden çekiniyorlar ve olumsuz tepkilerle karşılaşmak istemiyorlar. Ancak bu krizi daha da derinleştiriyor. İki somut örnek var Avrupa Birliği ülkeleri arasında. Biri Letonya bir diğeri Yunanistan. Letonya 2007, 2008 ve 2009 yıllarında Yunanistan’a oranla çok daha yıpratıcı bir kriz yaşadı. Gayri Safi Milli Hasılası’nın beşte bire düştü. Ancak önlem almayı ve bunu halka rağmen uygulamayı başardı. Mesela sosyal yardımları bıçak gibi kesti. Daha fazla çalışmaya, daha fazla tasarrufa gidildi ve o sıkıntılı dönemler atlatıldı. Hükümetlerin ve halkların Letonya’nın verdiği sınavı görmesi ve ders alması gerekir.