TÜGİAD'dan, 'road show' talebi

TÜGİAD Başkanı Ali Yücelen, ekonomi yönetiminden, uluslararası alandaki algıyı güçlendirmek için dünya finans merkezlerinde 'road show' (tanıtım ve pazarlama faaliyeti) yapmasını istedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Volkan ÖZSOY

Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Başkanı Ali Yücelen, ekonomi yönetiminden, uluslararası alandaki algıyı güçlendirmek için dünya finans merkezlerinde 'road show' (tanıtım ve pazarlama faaliyeti) yapmasını istedi. Yücelen, 1986 yılında Cefi Kamhi başkanlığında kurulan TÜ- GİAD'ın, merhum Turgut Özal'ın da girişimleriyle, 'Türkiye' unvanını alan, ilk ve tek ulusal-uluslararası genç işadamları derneğiolduğunu ve bugün 500 bin istihdam ile, 18 milyar dolar ihracat hacmi yarattığını söyledi. Türkiye'de son dönemlerde yaşanan ekonomik dalgalanmalarla ilgili de konuşan Yücelen, Mayıs ayı sonlarından itibaren yaşananlardan birçok kesimin zarar gördüğünü dile getirerek, "22 Mayıs'tan bu yana, 2. el faizler yüzde 5,5'dan 10,2'lere yükselmiş, dolar kuru 2,03 TL'nin bile üstünü test etmiştir. Yaşananlardan bankalarımız, aracı kurumlarımız, reel sektör, bireysel ve kurumsal yatırımcımız ile hane halkına kadar büyük bir kesim zarar görmüş, mağdur olmuştur" diye konuştu.

Böyle bir ortamda, Türkiye'nin imajı ve algısını yeniden yapılandırılmasının faydalı olacağını savunan Yücelen şöyle konuştu: "Ekonomi yönetiminin, uluslararası alandaki algıyı güçlendirmek
ve Türkiye'nin avantajları ile güçlü yönlerini öne çıkarmak adına yapacağı 'road show' düzenlemesi yararlı olabilir. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın 15 gün önce, New York'ta, uluslararası yatırımcılarla bir araya gelmesi bu açıdan önemliydi. Bunun dışında, Londra, Dubai, Hong Kong, Tokyo gibi başkent ve finans merkezlerinde gerçekleştirilecek yeni ve yoğun temasların da fayda sağlayacağına inanıyorum. Ayrıca, her türlü senaryoya karşı, para ve maliye politikasına yönelik olası tedbirlerle ilgili detayların, eylül başında iş dünyası ve ekonomi çevreleriyle paylaşılması da yararlı olacaktır".

İş Dünyası Turu'nun bu haftaki konuğu olan Yücelen, derneğin kurulduğu tarihten, bugün geldiği noktaya, ekonomideki gelişmelerden STK tartışmalarına dek birçok konuyla ilgili şu görüşleri dile getirdi:

Hedefimiz, genç Türk girişimcisinin sesi olmak
TÜGİAD’ın kuruluş amacı, Türkiye’de var olmayan bir vizyonu yerleşik kültür haline getirmekti. Bu vizyon da, sosyoekonomik değişim, istihdam yaratma ve ekonomik kalkınma konularında karar vericileri, medyayı ve kamuoyunu etkilemeye odaklanmış lider bir STK olmakla mümkün. Biz, ülkemizin genç girişimcisinin Türkiye ve dünyadaki sesi olmayı hedefliyoruz. TÜGİAD, girişimciliğin bir kariyer olarak algılanmasını sağlamak ve bunu kültür haline getirerek, yaymak adına Türkiye’de karar vericileri etkileyen, gündem yaratan bir STK'dır. 

18 milyar dolar ihracat 500 bin kişi istihdam
'Hayat Boyu Bireysel Gelişim' ve 'Sürekli Eğitim' programları ile üyelerin liderlik ve girişimcilik yeteneklerini artırmayı, yurtiçi ve yurt dışında ticari menfaatleri için yeni iş olanaklarını ve uluslararası kurumsal işbirliklerini geliştirmeyi hedefliyoruz. Bugün, otomotiv yan sanayiinden, lojistiğe, bilgi teknolojilerinden finansa kadar farklı sektörleri temsil eden 21 ila 45 yaşları arasında 850 genç girişimci üyemiz var. İşte bu üyelerimizle, 500 bin kişilik bir istihdam gücü ile yaklaşık 18 milyar dolarlık bir ihracat hacmine sahibiz. İstanbul'daki merkezimiz dışında, Ankara, Bursa, Çukurova ve Ege'de şubelerimiz, yurtdışında 7 temsilciliğimiz var.

Nakit sıkışıklığı en büyük sorun
Üyelerimizden çok çeşitli konularda şikayet alıyoruz. Tabi en fazla şikayet edilen konuların başında, piyasadaki nakit sıkışıklığı geliyor. Tahsilatlar ve alım satımlardaki vade uzunluğu, sektörlere has kar marjlarındaki düşüşler gibi bazı problemler ve bankalar ile ilgili sıkıntılar da genelde yaşanan ortak sorunlar. İşte biz üyelerimizden gelen bu şikayetleri dinleyip, rapor haline getirerek, çözümleriyle birlikte kamuoyu ile paylaşıyoruz.

'Girişimcilik ekosistemi' fazla gelişmiş değil
Türkiye’de girişimcilik ekosistemi henüz yeterince gelişmiş değil. Girişimcilerimiz ve KOBİ'lerimiz finansmana erişim konusunda ciddi sorun yaşıyor. Ayrıca, ekonomimizde katma değer üretme konusundaki sıkıntı da başka bir sorun. Ekonomik büyüme ile elde edilen refahın tabana yayılmaması, yani adil dağılmaması ve bunun tam tersine birçok sektörde artan tekelleşmeler söz konusu.
Tabi, büyük şirketler ve bankaların küçük ve orta ölçekteki işletmeler üzerindeki tahakkümünü de göz ardı edemeyiz.

Sayıda değil 'güç'te çoğalmalı
Oda ve STK’lar, ülkemizde demokrasi bilincinin gelişmesi açısından çok önemli. Hiçbir STK ve oda, maddi kaynak olmadan ömrünü idame ettiremez. Dolayısıyla buraların gelir kaynaklarını kesmek, onu bitmeye mahkûm etmek demektir. Odaların sosyal hayatımızdaki etkileri önemlidir ve onların bitirilmelerine izin verilmemelidir.
Türkiye’deki STK sayısının fazla olduğu görüşüne katılmıyorum. Avrupa ya da gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında az olmakla birlikte, Türkiye’nin ihtiyacı, sayısaldan ziyade niteliksel açıdan güçte çoğalmaktır. Kadın ve çocuk hakları, demokrasi, ekonomi gibi hangi alanda olursa olsun, konusunda etkin ve gündem yaratan STK’ların sayısı artmalıdır. Ayrıca STK sayısı kadar, üyelerin katılım niteliklerinin artması da önemli. Zira STK'lar, toplumun en kıymetli uzlaşma noktaları, seçimle kurulmayan gönüllü parlamentolarıdır.

Hiç bir görüşü ötekileştirmeyiz
TÜGİAD'ın diğer STK'lardan farkı, birçok farklı görüş ve inanç sistematiğini bünyesinde barındırması ve bu farklı görüşlerin ifade edilme zeminini sağlamasıdır. Derneğimizde, laik ve demokratik cumhuriyet ve ülkemizin birlik ve bütünlüğü fikrinin dâhilinde hiçbir görüş, hiçbir fikir hor görülmez veya ötekileştirilmez.
Bunun yanı sıra, TÜGİ- AD sadece Türkiye’de değil yurtdışında çeşitli platformlarda da Türk genç işadamlarının ve girişimcilerinin lobi gücü misyonu ile hareket etmektedir. G20 Genç Girişimciler İttifakı’nda (G20 GGİ) Türkiye’yi temsil eden TÜGİAD, aynı zamanda İttifakın stratejik planlama ve iş planından sorumlu icra kurulu üyesidir. Derneğimiz ayrıca, 84 ülkede 200 bin genç girişimciye ulaşmayı hedefleyen MAME’de (Akdeniz – Afrika ve Orta Doğu Genç Girişimciler İletişim Ağı) kurucu üye ve kurumsal yapılanmadan sorumlu icra kuruluna üyedir. 1993 yılından itibaren Brüksel’de AB nezdinde daimi temciliği bulunan TÜGİAD, 45 bin üyesi bulunan Avrupa Genç Girişimciler Konfederasyonu (YES) Başkan Yardımcısıdır.
Türkiye’deki STK bilinci henüz yeterince olgunlaşmadı. Son yıllarda özellikle gençler sosyal olarak aktif olmanın öneminin farkında olsalar da halen, ‘Benim işlerim zaten yeterince iyi, bir işadamları derneğine neden üye olayım?’ görüşü yaygın. Toplumsal bazı sorunlarla karşılaşan kesimlerin de, STK’larda yeterince örgütlenemediğini görüyoruz. Bunun dışında, doğrunun hep birlikte ifade edilmesi gereken yerler olan STK'ların bazılarında, çeşitli çekinceler ile subjektif yargı ve görüşler nedeniyle, doğrunun eksik kaldığını düşünüyorum.

Önceliğim kendi işim değil, TÜGİAD
Güne mutlaka yerli ve yabancı gazeteleri okuyarak başlarım. Türk ve dünya basınında neler olduğunu hiç aksatmadan takip ederim. Ardından öncelikli olarak dernek işleri ile ilgilenmeye başlarım. STK gönüllülük esasına dayalı ama ciddi mesai alıyor. İnsanlar size güvenerek oy kullanıp, o mevkiye getiriyorlar. Bu sorumluluk bilinciyle öncelik, kendi işinizden ziyade dernek oluyor. Daha sonra kendi şirketlerimin işleriyle ilgilenmeye çalışıyorum. Bir de tabii sosyal medya, ekonomik konulara ilişkin yorumlarımı paylaşıyor elimden geldiğince de tarafıma yöneltilen sorulara yanıt vermeye çalışıyorum.

Hep, 'faiz lobisi’ demek güven sarsar
‘Faiz lobisi', belirsizlikleri kullanarak, Türkiye'yi faiz arttırmaya zorlayan, iç ve dış birtakım çıkar çevreleri olarak tanımlanabilir. Yurt içi ve dışında böyle bir çıkar lobisinin parçası olan kişi veya kurumlar olabilir. Bunlar, iç ve dış siyasi gelişmeleri istismar edip, yaşananları Türkiye'nin hatasıymış gibi gösterip, yatırımcı nezdinde itibar zedelemeye çalışarak, daha yüksek faiz geliri koparmaya çalışabilir. Hatırlanacağı gibi, 22 Mayıs'tan bu yana, 2. el faizler yüzde 5,5'dan 10,2'lere yükselmiş, dolar kuru 2,03 TL'nin bile üstünü test etmiştir. Yaşananlardan bankalarımız, aracı kurumlarımız, reel sektör, bireysel ve kurumsal yatırımcımız ile hane halkına kadar büyük bir kesim zarar görmüş, mağdur olmuştur.
Böyle, tanımlanması, tarif edilmesi güç olan bir düşmana, çıkar çevresine karşı, sürekli faiz lobisinden bahsetmek, iş çevrelerinin ve piyasaların moralini bozar, güven sarsar. Eğer, Türk ekonomisinin böyle bir çıkar çevresinin emellerinden bu  kadar kolay etkilenebilen bir ekonomi olduğunu peşinen kabulleniyorsak, bunların amacına daha çabuk ulaşmasına katkı sağlamış oluruz.
Bunlarla birlikte, gelişen ve büyüyen ekonomilerde her çıkar grubunun lobisi olması ve kendi çıkarları doğrultusunda çalışma yapması maalesef doğaldır. Önemli olan, birinin çıkarını diğerinden üstün tutmamayı  sağlayacak yönetimleri bulmak ve bu çıkar gruplarını tanıyarak, gerekli önlemleri almaktır. İşte alınacak bu tedbirler, reel ekonomiyi bu lobiye karşı koruyacaktır.

Dolarda 2 TL sınırı niye tedirdgin ediyor?
22 Mayıs'tan bu yana, Hindistan para birimi yüzde 13, Güney Afrika yüzde 7,5, Endonezya yüzde 10, Malezya yüzde 8,5 ve Brezilya para birimi ise yüzde 15 değer kaybetti. Bunları dikkate aldığımızda, dolar kurunun 2 TL sınırını zorlaması ve TL'nin yüzde 7,5'lik değer kaybı niye bizi tedirgin ediyor? Rusya gibi cari fazlamız ve 600 milyar dolar rezervimiz mi var? Bu nedenle, dolar-TL kurunun 2,05 TL'ye kadar varmasını ve TL'deki değer kaybını yadırgamamalıyız. 
Tersine, böyle bir küresel konjonktürde, uluslararası ticaret ve ihracatta rakibimiz olan ülkelerin para birimleri değer kaybederken, TL'nin küresel rekabetteki pozisyonunu yeniden konumlandırmazsak, dış ticaret ve cari işlemler açığı nedeniyle çok üzülürüz.

Ekonomik değil siyasi kriz için önlem alınmalı
Türk ekonomisinde bir krizden bahsedebilmemiz için, Türk bankalarının sermaye yeterliliğinde bir çöküş, Merkez Bankası rezervinde ürkütücü bir erime, bütçe açığı ve kamu borç stoğunda rahatsız edici bir sıçramanın yaşanması gerekir. Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısı sapasağlam dururken, Türkiye mali disiplin konusunda kararlı duracağını belirtirken, 1994 veya 2001 gibi bir kriz beklentisini dillendirmeyi yersiz buluyorum. Bununla birlikte Türkiye, çözüm süreci, yoğun bir seçim dönemi, başkanlık sistemi, yeni, anayasa, dış politika tercihleri, sıcak çatışma riskleri gibi nedenlerle risklerin yüksek olduğu bir bir buçuk yıla girmekte. Ekonomik değil ama siyasi ve toplumsal kriz ihtimaline karşı hükümetimizin dikkatli olması ve toplumsal hassasiyeti gözeterek, ülke dışındaki etkenlerin yönlendirmesinin önüne geçmesi gerekir.