Türkiye'nin, 2030'a kadar önemi artacak

Küresel Eğilimler 2030: Alternatif Dünyalar Raporu'nda Türkiye için ilginç sonuçlar yer aldı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

 

 

 

WASHINGTON - ABD'deki istihbarat kuruluşlarını bünyesinde toplayan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü'ne bağlı, Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan "Küresel Eğilimler 2030: Alternatif Dünyalar" raporunda, 2030 yılını bekleyen en iyi senaryo, ABD, Avrupa ve Çin'in işbirliğinde başı çektiği bir dünya, en kötü senaryo ise devletler arasında geniş çaplı ihtilafların oluşması olarak gösteriliyor.

ABD'de 5 yılda bir yayımlanan raporda, 2030 yılına kadar dünyada tek bir "hegamonik güç" yapısının kalamayacağı kaydediliyor.

Raporda, 2030 yılına kadarki dünyayı şekillendirecek 4 "büyük eğilim" olarak, "bireysel güçlenme", "güçlerin yayılması", "demografik düzen" ve "artan yiyecek, su ve enerji bağı" gösteriliyor.

Bireylerin güçlenmesi, gücün devletler arasında yayılmasının, 1750'den bu yana gelen Batı'nın yükselişini tersine çevirip, küresel ekonomide Asya'nın ağırlığını tekrar düzenleyerek ve uluslararası ve iç düzeylerde yeni demokratikleşme çağına öncülük ederek, dünyada çarpıcı etkiler yaracağı öngörüsünde bulunuyor.

Rapora göre, 2030'a kadar uzanan dönemde dünyanın nasıl değişeceğini büyük oranda belirleyecek 6 "oyun değiştirici" öğe de şunlar:

'Krize meyilli bir küresel ekonomi, yönetim boşluğu, artan çatışma ihtimali, bölgesel istikrarsızlığın kapsamının artması, yeni teknolojilerin etkisi, ABD'nin rolü".

Bunlar sonucunda da olası "alternatif dünya"lar şu başlıklar altında sıralanıyor:

"Motorların aksaması, füzyon, şişeden cin çıkması, devletten bağımsız bir dünya".

2030 öngörüsünde, dünyayı bekleyen "büyük eğilimler"

Ayrıntılara bakıldığında, birinci büyük eğilim olan "bireysel güçlenme", önümüzdeki 15-20 yılda küresel orta sınıfın güçlenmesi, fakirliğin azalması, daha iyi sağlık ve eğitim koşullarını ifade ediyor. En önemli "büyük eğilim" olarak görülen bu eğilimin diğer tüm eğilimleri etkileyebileceği belirtiliyor.

İkinci büyük eğilim olarak "Gücün Yayılması"nda da dünyada artık hegamonik tek bir güç olmayıp, gücün, çok kutuplu dünyada koalisyon ve ağlar arası yer değiştirebileceği belirtiliyor.

Bu eğilimde, Çin'in 2030 yılında ABD'yi de geride bırakarak dünyanın en büyük ekonomisi olabileceği ifade edilirken, bu ortamda dünya ekonomisinin sağlığının, geleneksel olarak Batıdan çok, gelişmekte olan dünyanın ekonomisinin ne kadar iyi olduğuna bağlı olacağı öngörüsünde bulunuluyor. Bu eğilimde, Çin, Hindistan ve Brezilya'nın yanı sıra, Türkiye, Nijerya, Endonezya, Kolombiya ve Güney Afrika gibi bölgesel aktörlerin de küresel ekonomi için özellikle önemli hale gelmesi bekleniyor.

Raporda, Türkiye, Kolombiya, Mısır, Endonezya, İran, Güney Afrika, Meksika gibi "orta katmandaki" ülkelerin 2030 yılına kadar yükselişe geçeceği, ama Çin ve Hindistan'ın çok büyümesi nedeniyle bu ülkelerin çoğunluğunun "ikinci sıra oyuncular" olarak kalmaya devam edeceği kaydediliyor. Yine de bu ülkelerin kolektif olarak Avrupa, Japonya ve Rusya'yı küresel güç bağlamında 2030 yılına kadar geride bırakmaya başlayacağı öngörüsünde bulunuluyor.

Demografik değişimleri içeren üçüncü büyük eğilimde de ana noktalar şöyle: Batıdaki yaşlanmaya karşın, gelişmekte olan ülkelerdeki genç nüfusun artıyor olması, göçmenlik ve artan kentleşme.

Artan yiyecek, su ve enerji bağı eğilimi başlığında da dünyada 2030'a kadar bu öğelere ihtiyacın yüzde 35-50 civarında artacağı, bunun da özellikle mahrumiyet çeken genç nüfusu fazla yerlerde su ve yiyecek için çatışmalara götürebileceği kaydediliyor. Yiyecek ve su sıkıntısında en fazla risk altında olan bölgeler Afrika ve Ortadoğu. Ama bunun yanında nüfusu nedeniyle Çin ve Hindistan da bu konuda kırılgan yapıya sahip. İklim değişikliğinin de bu durumu daha da kötüleştirileceği ifade ediliyor.

Raporda, "kara kuğular" olarak adlandırılan, tarihin akışını değiştirebilecek olası sıra dışı olayların yaratabileceği yıkıcı etkilerden de bahsedilirken, bunlar arasında, birkaç ayda milyonların ölümüne neden olabilecek şiddetli bir salgın ve iklim değişikliğinin hızında dünya nüfusunu beslemeyi zorlaştıracak derecede bir artış görülmesi senaryolarına yer verildi.

Alternatif dünyalar...

[PAGE]

Alternatif dünyalar...

Raporda sıralanan "alternatif dünyalar" senaryosunda, en kötü seçenek "motorun aksaması", en iyi seçenek ise "füzyon".

En iyi senaryoda, ABD, Avrupa ve Çin'in, birlikte hareket ederek güney Asya'daki ihtilaflara müdahale etmesi ve ateşkes sağlaması, bunun yanında, AB, Çin ve Avrupa'nın ikili ilişkilerinde büyük pozitif değişimlere öncülük ederek birlikte işbirliği yapacak başka alanlar da bulması ve daha geniş kapsamlı olarak da küresel problemlerle başa çıkmada dünya genelinde işbirliğine öncülük etmeleri öngörülüyor.

Yani bu senaryo siyasi liderliğe dayanıyor. Büyük güçler arasındaki artan işbirliğiyle de küresel çok taraflı kurumlarda reformlar ve daha çok kapsayıcılık yönünde değişimler olabileceği öngörülüyor. Bunun yanında, bu senaryoda yükselen ekonomiler de hızlı büyümeye devam ediyor, dünya ekonomisi her alanda gelişme gösteriyor.

En iyi senaryoda ayrıca, orta sınıfın yükselişi, kentleşme, daha gelişmiş sağlık hizmetleri ve teknoloji kullanımı öngörülüyor. Şiddet içeren terör azalıp, siber terör riski artıyor.

Raporda, küresel istikrarı artırabilecek olumlu senaryolar olarak, "Demokratik bir Çin ya da reform gerçekleştirmiş bir İran" sıralanıyor.

En kötü senaryo: çatışma...

En kötü senaryo ise devletler arası geniş çaplı ihtilafı içinde barındırıyor. Bunun arkasında yatabilecek etmen olarak da ABD ve AB'nin içe dönerek küresel liderlikle ilgilenmemesi gösteriliyor. Ancak, dünyanın mevcut konumu ve küresel ekonomik düzen ve bağlar nedeniyle böyle bir senaryonun olabilmesine pek ihtimal verilmiyor.

"Şişeden cin çıkması" senaryosu ise "aşırılıkları" içeren bir senaryo. Bu senaryoda, birçok ülkede siyasi ve sosyal tansiyonu artıran eşitsizliklerin artması seçeneği bulunuyor. Bu senaryoda, kazananlar ve kaybedenler keskin biçimde ayrılıyor, ABD, enerji bağımsızlığını kazanırken, önde gelen güç olarak kalmayı da sürdürüyor. Ancak, bu senaryoda ABD, artık her güvenlik tehdidinde "küresel polis" rolünü oynamaya çalışmıyor. Ayrıca, bu senaryoda, büyük güçler arasında ihtilaf riskinin artması ihtimali var.

"Devlet dışı dünya" senaryosunda da devlet dışı oluşumlar, çok uluslu şirketler, akademik kurumlar ve varlıklı kişiler, küresel zorluklarla mücadele etmede başı çekiyor.

ABD'deki istihbarat kuruluşlarını bünyesinde toplayan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü'ne bağlı, Ulusal İstihbarat Konseyi'nce hazırlanan, "Küresel Eğilimler 2030: Alternatif Dünyalar" raporunun geleceğe yönelik "şişeden cin çıkması" senaryosunda, "Kürdistan'ın yükselişi Türkiye'nin bütünlüğüne darbe olur ve bu, çevresindeki komşularında büyük bir ihtilaf riskini artırır. Ortadoğu sınırları ortaya çıkmakta olan Kürdistan ile yeniden çizilir" ifadesi yer aldı.

Ulusal İstihbarat Konseyi Danışmanı ve raporun başyazarı Mathew Burrows, "Bu, muhtemel bir senaryo değil" dedi.

Raporda, Türkiye'nin de 2030'a kadar Nijerya, Endonezya, Kolombiya ve Güney Afrika gibi bölgesel aktör olarak küresel ekonomi için önemli hale gelmesinin beklendiği belirtiliyor.

Türkiye, Kolombiya, Mısır, Endonezya, İran, Güney Afrika, Meksika gibi orta katmandaki ülkelerin 2030 yılına kadar yükselişe geçeceği ama Çin ve Hindistan'ın çok büyümesi nedeniyle bu ülkelerin çoğununun ikinci sıra oyuncular olarak kalmaya devam edeceği vurgulanan raporda, yine de bu ülkelerin kolektif olarak Avrupa, Japonya ve Rusya'yı küresel güç bağlamında 2030 yılına kadar geride bırakmaya başlayacağı öngörüsünde bulunuluyor.

Öte yandan, raporun, demografik düzen bölümünde de Türkiye'ye kısaca değiniliyor. Burada, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Kürt nüfusta kadın başına düşen çocuk oranının 4 olduğu ifade edilerek, ülkelerdeki "azınlık"ların bu şekilde yüksek doğum ve nüfus artışına sahip olmasının, siyasi düzende kaygılar yaratacağı ifade ediliyor.

Bunun yanında iş gücü açısından bakıldığında, Türkiye'de doğum oranında keskin düşüş görüldüğü ve genç nüfusunun 2030 yılına kadar az bir oranda düşeceği belirtildi. Bu nedenle, genç nüfusu giderek azalan Türkiye, Brezilya ve Çin gibi ülkelerin, Sahraaltı Afrikası ve Güneydoğu Asya gibi daha düşük gelirli bölgelerden genç göçmenleri çekeceği dile getiriliyor.

"Ortadoğu sınırları yeniden çizilebilir"

[PAGE]

"Ortadoğu sınırları yeniden çizilebilir"

İran'ın nükleer kapasitesiyle ilgili bölümde, "Türkiye'nin olası nükleer bir İran'a, kendisi de nükleer kapasite arayışı içine girerek veya NATO savunma sistemine bağlı olarak karşılık verebileceği" yorumunda bulunuluyor.

Raporun, geleceğe dair çeşitli senaryoların ele alındığı bölümünde Türkiye'nin adı, "Şişeden cin çıkması" başlığı altında da geçiyor.

Dünyanın önemli güçleri ve bölgelerine dair olası kötü durum senaryolarının sıralandığı bu başlık altındaki senaryolara ilişkin tablonun bir maddesinde, "Kürdistan'ın yükselişi Türkiye'nin bütünlüğüne darbe olur ve bu, çevresindeki komşularında büyük bir ihtilaf riskini artırır" ifadesi kullanılıyor.

Bunun yanında, yine aynı başlıktaki senaryolara ilişkin bir tabloda "bölgesel istikrar" maddesinde, "Ortadoğu sınırları ortaya çıkmakta olan bir Kürdistan ile yeniden çizilir" ifadesi yer alıyor. 

"Muhtemel senaryo değil"

Washington'ta Ulusal Basın Kulübü'nde raporla ilgili brifing veren Ulusal İstihbarat Konseyi Danışmanı ve raporun başyazarı Mathew Burrows, rapordaki, "şişeden cin çıkması" senaryosu bağlamında kullanılan, "Kürdistan'ın yükselişi, Türkiye'nin bütünlüğüne bir darbe olur ve bu, çevresindeki komşularıyla büyük bir ihtilaf riskini artırır" ifadesiyle ilgili soruyu yanıtladı.

Bunun muhtemel bir senaryo olmadığını belirten Burrows, özellikle Suriye'deki gelişmelerin ışığında, Ortadoğu'yla ilgili kaygı duydukları hususlardan birinin olası bir bölünme olduğunu belirtti.

Burrows, Suriye'nin olası bir bölünmesinde, bunun Irak'a da sıçrayabileceğini ifade ederek, elbette böyle bir şeyi Türkiye'nin ve bölgedeki diğer birçok ülkenin istemediğini, dolayısıyla bunun olmaması için güçlerin bir araya geleceğinin ve işbirliği yapacağının görüleceğini vurguladı.

Bununla birlikte, raporun bir planlama belgesi olduğuna değinen Burrows, "Yapmaya çalıştığımız şey, bazı durumlar için en kötü senaryoları sıralamak ve bu elbette Ortadoğu için en kötü senaryo. Bunun gerçekleşmeyeceğinden emin olmalıyız" dedi.

"Türkiye model olabilir"

Burrows, Türkiye'nin uluslararası sistemdeki rolüyle ilgili soruyu da yanıtladı.

Raporda, "orta katmandaki" ülkeler arasında yer verdikleri, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu Endonezya, Kolombiya, Brezilya gibi ülkelerin uluslararası arenada giderek artan bir rol oynadığını belirten Burrows, Hindistan, Çin gibi ülkelerden sıkça bahsedildiğini, ancak G20 veya G20 ötesi dünya olsun, bundan çok daha geniş bir uluslararası sistemin bulunduğunu ifade ederek, "Türkiye de bu anlamda giderek artan bir rol oynuyor" diye konuştu.

Burrows, Ortadoğu'daki Arap dünyası coğrafyasını çevreleyen, Türkiye, İran, İsrail gibi ülkelerin, bölgenin nasıl şekilleneceği konusunda potansiyel bağlamda çok büyük role sahip olduğuna dikkati çekerek, "Elbette Türkiye, çok başarılı demokrasisi ve büyük çaptaki ekonomik büyümesiyle Ortadoğu'da yeşermekte olan diğer demokrasiler için bir model olabilir. Türkiye için öngördüğüm rol bu" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili bir soru üzerine de Burrows, raporda Türkiye'nin AB üyeliği konusunda bir çağrı yapmadıklarını dile getirerek, bununla birlikte, AB kamuoyunda genişlemeye tepki gösteren çok güçlü bir akımın mevcut olduğunu ifade etti.

Bu durumun, Türkiye'nin AB üyeliğine yönelik engellerden birini oluşturabileceğine değinen Mathew Burrows, ancak yönetici düzeyinde, bu müzakerelerin devamına çok güçlü ilginin hala sürdüğünü kaydetti.