Türkiye'nin önde gelen ekonomistlerine göre bu yıl büyümemiz biraz zor olacak. Yüzde 7.5'lik rakamlara alışan Türkiye bir taraftan iç diğer taraftan dış dalgalarla surlarını zayıflatıyor. Hükümet ise iki cephede ça
Türkiye'nin önde gelen ekonomistlerine göre bu yıl büyümemiz biraz zor olacak. Yüzde 7.5'lik rakamlara alışan Türkiye bir taraftan iç diğer taraftan dış dalgalarla surlarını zayıflatıyor. Hükümet ise iki cephede çarpışıyor. Biri kapatma davası diğeri gele
Ekonomistler bu programın nasıl olacağı konusuna ise net fikirlere sahip. Türkiye'nin IMF'den mali yardım almayacağı yeni programının sadece gelir artırmaya dönük değil, kamu harcamalarını kısan, hukuki altyapısı olan, yani belki de Anayasa'ya konan bir madde ile çerçevesi çok net çizilmiş, yapısal reformların ağırlıkta olduğu bütçenin kontrol altına alınacağı bir paket olması gerektiği düşünülüyor. Ayrıca tek parti hükümetini oluşturan kabine üyelerinden de 'tek ses' duymak isteyen ekonomistler bütçe dışı fon kurulacağı söylentilerini ise 2001 krizi ile görmekten kurtulduğumuz bir kabus olarak nitelendiriyor. Reform sürecindeki yavaşlama izlenimlerinin ise yapılacak reformlara olan kamuoyu desteğini azalttığına dikkat çeken ekonomistlere göre bu yıl cari açığın finansmanında yük reel sektörün omuzlarına binecek, çünkü portföy akımları kuvvetli olmayacak. Ayrıca fonlama maliyetlerindeki yükseliş nedeniyle özel bankaların konut gibi bazı tüketici kredilerinde faizlerini artırmasına karşın kamu bankalarının yükseltmemesinin de kârlılık üzerine değil, ekonomiyi desteklemek adına alınmış bir karar izlenimi verdiğine dikkat çekiliyor. "Büyüme, makro ekonomik politikalarla olmalı" diyen ekonomistler ekonominin büyük kısımlarının büyümediği dönemlerde popülist politikalardan endişe taşıdıklarını ifade ediyor. Türkiye'nin içeride düzgün ekonomi politikaları sürdürmesi gerektiğini anlatan ekonomistlere göre bu krizden de alacağımız dersler var. Alacağımız ders ise denetleme alanında. Bu krizin regülasyonun, sermaye yeterliliğinin, borç ödeme kabiliyetinin ve likiditenin ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini kaydeden ekonomistler, "Bazen bankacılar kredi verirken ne kadar çok belge istiyorsunuz eleştirileri ile karşı karşıya kalıyor. Bu kriz, kredi verilirken istenen belgelerin ne kadar önemli olduğunu da gösterdi. Bu ABD'de batan kredilerin çoğu hiç bir belge olmadan verilen krediler" diye konuşuyor. Paranın felsefecilerine göre ABD kaynaklı yaşadığımız türbülans 2007 Ağustos ayını miladı kabul edersek 12 ile 15 ay arasında sürecek. Yani 2009'unda bir bölümünü biz bu dalga ile kaybetmiş olacağız. Üstelik bu işin Avrupa tarafını daha görmedik. Yapı Kredi Bankası Stratejik Planlama ve Araştırma Bölüm Başkanı Ahmet Çimenoğlu, Fortis Ekonomik Araştırmalar Direktörü Haluk Bürümcekçi, İş Yatırım Araştırma Müdürü Serhat Gürleyen ve Raymond James Başekonomisti Özgür Altuğ, önce yurtdışındaki gelişmeleri ardından Türkiye ekonomisini DÜNYA için yorumladı. Ahmet Çimenoğlu bölümü FED bilançosunun yarısını bu işe ayırdı Yapı Kredi Bankası Stratejik Planlama ve Araştırma Bölüm Başkanı Ahmet Çimenoğlu, türbülansın ilk dönemlerinde yavaş kalan FED'in şimdi tüm silahları ile savaşmaya başladığına dikkat çekerek şunları anlattı: "Bu kriz atlatıldığında dünya farklı şartlarda bir mali ortamda olacak. Bankacılık sektöründe de Bear Stearns gibi bir panik ve bankalara hücüm olursa bunun yaratabileceği çöküntüyü engellemek için gerek FED gerek devlet destekli mortgage şirketleri ve hükümet mali politikaları ile bunu engellemeye çalışıyor. Bence engelleyebilecekler de. Çünkü Bernanke kariyerinin önemli bir bölümünde merkez bankası politikalarının ne olması gerektiğine kafa yormuş bir insan. FED'in bilançosunun büyüklüğü 860 milyar dolar civarında. Zaten 400 milyar dolarlık bir müdahaleyi yaptı. Dolayısıyla kendi boyutlarında çok ciddi bir piyasa riskini de üstlendiler. Ayrıca yine vergi ayarlamaları veya başka maliye araçları ile ekonomiyi tekrar döndürmeye başlayacaklarını düşünüyorum. ABD hükümetinin seçim yılında böyle krizlerden hoşlanmayacağı açık. Yurtdışında 'aracı kurumlar ve hedge fonların denetleme oranları çok düşük ama batma aşamasına geldiklerinde dönüp hadi bizi kurtarın' dediklerine dikkat çekerek entellektüeller 'biz bunları kurtaracaksak aynı denetleme kurallarına tabi olsun' diyor. Bu aynı yatırım bankaları aynı ürünleri aynı fiyattan satamayacak demek. Yabancılara çok bahane verdik Ben Türkiye'nin durumunu şöyle tarif ediyorum. Biz bir surun arkasındayız, sürekli dışardan dalga yiyoruz. Birinci, ikinci, üçüncü dalga derken surlarımız dayanıyor. Fakat içerden surlarımızı güçlendirmek için hiçbir şey yapmıyoruz. Hatta dalga yaratıp içerden de surları zayıflatıyoruz. Dolayısıyla hem içerden, hem dışardan dalga olursa, ki biz son dönemde şunu gördük, ABD ve İngiltere gibi bizimle kıyaslanmayacak sağlamlıktaki ülkelerde bile surlar yıkılabiliyor. O yüzden bütün bu olaylar, dava, reformların gecikmesi, AB sürecinde isteksiz davranılması gibi olayların hepsi bizim surlarımızın gücünü zayıflatan şeyler. Eğer yabancı yatırımcılar Türkiye ile ilgili bir karar alacaksa o karar alınma noktasına geldiğinde biz ellerine çok hazır bahaneler vermiş oluyoruz. Halbuki IMF ile anlaşma bitiyor. IMF ile bitecek anlaşmanın yerine eğer yeni bir anlaşma yapılmayacaksa bile IMF programı benzeri hükümet kendisi bir program açıklayabilirdi. Kurallara dayalı. Ya da IMF anlaşması bitmeyecek diyebilirdi. Bunu 6-7 ay önceden açıklamanın mahsuru yok. Bu şeffaflık açısından çok önemli. İkincisi madem dünya kötüye gidiyor Türkiye'nin son 5-6 yılda hikayesi neydi AB'ye yakınsama süreci. Biz onun üzerine gidecektik. Neden Hırvatistan'a bir şey olmuyor. Çünkü Hırvatistan 2009'da AB ile görüşmelerini tamamlayacak diye açıklama geldi. Dolayısıyla AB hikayemizi güçlendirerek de bu dalgaya karşı dayanıklılığımızı artırabilirdik. Halk büyümeyi fazla hissetmeyecek Türkiye'de geniş kitleleri fazla ilgilendirmeyen sektörler otomotiv sektörü gibi bankacılık sektörü gibi turizm gibi sektörler büyümeye devam edecek. Tekstil dışındaki ihracatçı sektörler yine büyümeye devam edecekler. Fakat son 2 yılda halk büyüyor ekonomi diyorsunuz ama biz hissetmiyoruz diyor. Haklılar, daha da fazla hissetmemeye başladılar. Reel sektörde ciddi bir likidite sıkışıklığı ve iş hacimlerinde daralma olduğunu görüyoruz. Ekonomide daha küçük işletmeleri, tarım gibi vs. konularda inşaat sektörü de olmak üzere bir problem var ama bazı sektörlerde de büyüyoruz." Haluk Bürümcekçi bölümü Krizde ilk aşama bitti, ikinci aşamaya geçtik Fortis Ekonomik Araştırmalar Direktörü Haluk Bürümcekçi, Avrupa'nın bu dalgada şeffaflık göstermediğine dikkat çekerek şöyle konuştu: "ABD''de gerçekten FED ve hükümet çok güçlü tepkiler veriyor. Baktığımızda ABD''de şeffaflık Avrupa'ya göre daha büyük. Bankaların riskleri daha açık bir şekilde değerlendiriliyor. Burada daha tehlikeli olan Avrupa da daha bir şey görmedik. Avrupa finans sektörü o şeffaflığı göstermedi. Zaten AB'de mekanizmalar hızlı çalışmıyor. Merkez Bankası da enflasyona öncelik veriyor. Bu hızlı reaksiyonları Avrupa'da görmedik. Burada önümüzdeki birkaç ay içinde risk burada yatıyor bence. Burada görülebilecek olumsuz finansal haberler yeni bir panik ortamı yaratabilir. Banka batışı olmasa da büyük zarar yazmalar devam edecek Avrupa'da. ABD ekonomisinde yaşanan yavaşlamanın resesyona girişin Avrupa'yı da daralmaya doğru iteceğini göreceğiz önümüzdeki birkaç ayda. Bunun bize etkileri olacaktır. Şimdiye kadar bir ölçüde kendimizi koruduk ama iyi de performans göstermedik. Ama etkileri göreceli olarak sınırlı kaldı ve belli alanlarda yaşandı. Bu krizin ilk aşaması bitti ve ikinci aşamaya geçtik. İkinci aşamanın da başındayız. Bir reform programı ortaya konulmalıydı Bizde en büyük risk büyüme üzerine. Bunlar Türkiye'nin büyümesinin bir uzun süre düşük kalacağını gösteriyor. Türkiye'de de ekonomik yavaşlama vardı. Ama bundan çıkma ihtimalimiz de vardı. 2007'nin yarısını zaten kaybetmiştik fakat seçim sonrasında bir derli toplu program göremedik. Mikro reformlar için ortam hazırdı ve bunlar ilan edilebilirdi. Belli takvimlere bağlanabilirdi. IMF ve AB'den bağımsız olarak. Bu çalkantı bizi kredi kanalları ile etkileyecek. Derli toplu bir reform programı ortaya konamamış olması da en büyük problemlerden biri. Siz yerinizde sayarsanız siyasi tarafta da hiç istediğinizi yapamazsınız. Siz ilk 5 yılda reformların arkasında bulduğunuz desteği ekonomik açıdan güç kaybettiğinizde bulamazsınız. Örneğin Sosyal Güvenlik Reformu'na bakın. Bugün bu reforma medyadan genel bir destek gelmiyor. Türkiye'nin büyümesi üzerindeki riskler artmıştır. Eğer IMF yoksa hükümetin bir mali kural açıklaması lazım. Bu mali kuralı da hukuki yapısı ile ortaya konmalı. Böyle söylemler duyuyoruz, ama somut olarak görmek gerek. Serhat Gürleyen bölümü Her kriz kendi dinamiklerini yaratır İş Yatırım Araştırma Müdürü Serhat Gürleyen, karşımızda sadece bir durgunluk değil, bir borç krizi olduğunu belirterek şunları anlattı: "Borç krizi ABD halkının geçmiş 5 yılda gelirinin çok üzerinde harcamasından kaynaklanıyor. Böyle bir sorunu da para politikası çözmeniz mümkün değil. Para politikası ile siz borç alanı rahatlatırsınız ama borcu azaltamazsınız. Bir şekilde mali tedbirlerin devreye girmesi gerekiyor. Burada devreye sadece FED'in değil, Hazine'nin ve diğer mali tedbirlerin devreye girmesi gerekiyor. Bunlarla yine kolay çözülmez, çünkü borcun azaltılmasının temel yolu nasıl 5 yıl boyunca gelirden fazla harcandıysa önümüzdeki yıllarda da gelirden az harcanacak yani tasarruf yapılacak. ABD'de uzun süreli bir durgunluk kaçınılmaz. ABD gibi bir ekonominin durgunluğa girmesi de dünya ekonomilerinin büyümesini aşağı çekecek. Asya ve Avrupa'nın tuttuğu ABD kıymetlerine bakıldığında Asya'da daha çok Hazine bonosu veya Fannie Mae gibi büyük kuruluşların ihraç ettikleri tahviller bulunuyor. Hane halkı veya şirketlere dayalı borçlanma araçlarının Avrupalı fon ve bankalar tutuyor. Dolayısıyla bugün eşik altı dediğimiz kredilerde başlayan sorun diğer kredilere yansıdığı zaman yayıldığı zaman ABD ekonomisindeki sorunların Avrupa finans piyasalarına yansıdığını daha fazla göreceğiz. Belki oradan çıkarak Avrupa bankalarında sorunlar yaşayabiliriz. FED'in olaya bakışı ile ECB'nin olaya bakışı farklı. Çünkü Amerika kendi tarihinde ağır bir durgunluk yaşamış bir ülke. Oysa Avrupa hiper enflasyon yaşamış bir bölge. Dolayısıyla bu merkez bankalarının hedef fonksiyonlarına da yansımış durumda. Bir taraf büyümeye nasıl önem veriyorsa diğer tarafta enflasyona o derecede katılığı var. ECB son noktaya kadar faiz indirimlerine gitmeyip enflasyonla mücadeleye çalışıyor. Bu kriz 12 aydan fazla sürecek ve 2009'un belli bir bölümünü de alacak. Fakat her kriz kendi dinamiklerine sahip. Olaya balon olarak baktığınızda bugün mortgage kredilerinde çıktı, yarın otomobil kredilerinde çıkabilir. Öncekilerden temel farklılığı ABD şirketleri iyi Amerikan bankalarının sorunu şirketlere verdikleri krediyi geri alamamaktan değil, kısmen hanehalkına verdikleri krediden bozulmadan. Kısmende ABD bankalarının çok fazla kaldıraç kullanmasından kaynaklanıyor. Kamunun harcamalarını azaltıcı tedbirler alınmalı Hükümet 2002'de iş başına geldiğinde önceliği ekonomiydi. Türkiye'nin de ciddi problemleri de vardı ve gereken önlemleri de aldılar. Seçimler bittiği zaman da arkasında korkunç bir halk desteği vardı. Bizim ümidimiz hayati öneme sahip olana Sosyal Güvenlik Reformu gibi bugünden başladığınızda 10 yıl sonrasını şekillendirdiğiniz reformların daha hızlı yapılmasıydı. IMF'in parasına ihtiyacımız yok. Hazine'nin borç dinamiklerine baktığınızda milli gelire oranladığında bir çok gelişmiş ülkeden iyi ama bir kredibilite sorunu olarak bir çapaya ihtiyacımız var. Bu çapa AB çapası olabilirdi. Şu anda öyle gözükmüyor. IMF çapası olabilir. Hükümetten gelen bir işaret yok. İçinde yapısal reformların ağırlıkta olduğu, bütçenin daha kontrol altına alındığı bir paket hazırlanmalı. Hükümetin yaptığına baktığımızda harcamaları kısmaktan çok gelir artırıcı bir politikası vardı. Bir yerden sonra bu politika enflasyonu düşürmeye çalıştığınız bir ortamda yeterli değil. Kamunun ağırlığını, harcamalarını azaltıcı tedbirler alınmalı. Özgür Altuğ Bölümü Durun daha Avrupa'dan bir şey görmedik Raymond James Başekonomisti Özgür Altuğ, FED'in son dönemde daha yenilikçi politika araçları ile müdahale etmesine karşın finans sektörü ile reel sektör arasındaki kopukluğun giderilemediğini söyledi. Altuğ şu ifadeleri kullandı: "FED faizleri indiriyor, ama gidin herhangi bir ABD bankasından mortgage kredisi almaya. FED faizi getirmiş yüzde 5,25'ten yüzde 2,25'e, ben baktım yüzde 6,25'lerde. Alamıyorsun, bu üstelik prime kredi oranı. Bu subprime'da daha yüksek. Reel sektör ile finans sektörü arasında kopukluk var. Bu ilişki şu anda kurulamıyor. Kurulamadığı zamanda o batıklar artacak, çünkü yeni prefinansman imkanları olmayacak. Biraz bizim 2001 sorunumuza benziyor. Biraz likidite biraz güven bunalımı olan bir ortam var. Piyasa fiyatlarına göre değerleme yaparak bilançosuna yansıtan bankalar eğer MBIA Ambac gibi bono kreditörü şirketlerin ratinglerinin düşmesi halinde daha ciddi zararlar yazacaklar. Çünkü ellerinde tuttukları onların tarafından garanti edilmiş bonolardan daha fazla zarar yazacaklar. Şu anda birkaç tane bono ihraçlarına garantör olan şirketin sermayesini güçlendirmek için adımlar atıldı. Atılan adımlar çok majör olmasa da çözüme yönelik bir hamle. İkinci hamle bankaların finansal yapılarının yeniden ayağa kaldırılması. Bizim 2001 krizinde yaptığımıza benzer şeyler aslında. Şimdilerde ABD medyasında bahsedilen kamu fonlarının devreye girip bankalardaki likit mortgage kağıtlarının geri alınmasını ne kadar yapabilirler bilmiyorum, ama iş buraya doğru gitmeden pek büyük bir rahatlama gelmeyecek gibi görünüyor. İngiliz hükümeti yeni yeni bankalardan ne kadar batığınız var diye soruyor. Bunu ABD'de SEC'de yaptı. Ama bunun sonuçlarını bir türlü biz göremedik. Riskin Avrupa'daki boyutunu görmeye devam edeceğiz. Riskin bir kısmı geçildi ki, unutulmaması gereken Ağustos 2007'den beri farklı boyutlarını fiyatlıyoruz. 9 aylık dönemde biz bu işi daha derinleşen boyutta fiyatladık. Ama ben 12-15 ay fiyatlamadan bu işi geçirdik tamam demek için erken görüyorum. Bunun yanında iş ECB'nin omuzlarına kalıp onlarda faiz indirimlerine başlarsa üstüne bir de ABD seçimlerinde demokratlar lehine bir durum görülürse Euro'nun zayıfladığı doların güçlendiği bir ortam görebiliriz. Türkiye, hikayelerini zayıflattı Reform sürecinin yavaşladığı hatta duracağı da bir gerçek. Yatırımcının dikkat etmesi gereken bir unsur. İster içeriden, ister dışarıdan nereden olduğu hiç fark etmez yatırımcıyı Türkiye'ye yatırım yapmaya ikna etmeniz için birkaç kural gerekiyor. Bunların en basiti bir hikayeniz olması gerekiyor. Ben bir Brezilyalı'yı veya Macarı kendi ülkesi yerine Türkiye'ye yatırım yapması için ikna edebilmem için bir farklılığımız olmalı. Bunlar son 5 yılda vardı. Türkiye'nin bir büyüme hikayesi vardı. 2008'in ilk iki aylık rakamları kötü gitmese de büyüme dinamiklerinin bundan sonraki dönemde pek de yerinde olamayacağını gözlemliyoruz. Eskiden Türkiye'yi pazarlama anlamında öne çıkartan noktalardan biri de dezenflasyon süreciydi. Yüzde 80'den tek haneye indiren, sonrasında da önünü yüzde 4 hedefini koyan ardından Maastrich kriteri olan yüzde 3'ü hedefleyen bir Türkiye vardı. Şimdi görüyoruz ki son 2 yıl 3 ayda iç ve dış olumsuz gelişmelerle bir dezenflasyon hikayemiz yok. Bir başka şey politik istikrardı. Dışardan baktığınızda kararlı bir duruşu olan tek parti iktidarından bahsediyorduk. fakat gördük ki bazı konularda kendi içinde anlaşamayan reformlar konusunda zaten yavaşlayan kapatma davası ile de iki hedefi kalmış bir hükümet görüntüsü çiziyorlar. Bu iki hedefte bir kapatma davasından kurtulmak iki yerel seçimleri kazanmak. Bir diğer süreç AB. AB sürecinde yapılacak bir sürü şey var ama en önemlisi 301. madde gözüküyordu burada da yapılmış bir şey yok. Türkiye'yi pazarlarken özelleştirme sürecinden bahsediyorduk ve 'makro reformlarını yaptı yavaş yavaş mikro reformları da yapacak' diyorduk. Fakat şimdi ciddi yavaşlama geldi. Reform sürecinin zaman aldığı doğrudur. Ama bu süreç sekteye uğrarsa Türkiye'yi anlatacak çok fazla done elimizde kalmıyor ki, cari açıktan bile bahsetmiyorum. Cari açığın finansmanı bu yıl zor olacak Bu kadar yüksek enerji maliyetleri varken ve faturamız bu kadar ağırken geçen sene 72.6 dolar/varil olan petrol fiyatı bu yıl 100 dolar civarında. Büyümeniz çok süper olmasa da 50 milyar dolarlık bir cari açığı finanse etmekten bahsediyoruz. Eğer özelleştirme hamleleri olmazsa 14-15 milyar doların üzerinde yabancı sermaye girişinde zorlanma olabilir. Portföy yatırımları zaten son iki yılda Türkiye'ye büyük finansman sağlamadı. 2007'de net portföy girişi 700 milyon dolar. 50 milyar dolar nerede 700 milyon dolar nerde. Hadi bu yıl Telekom'un arzı olsa başka arzlara yabancı gelse 32 milyar dolar finansman ihtiyacı kalıyor. Bunun için tek çareniz kalıyor Türk şirketlerinin yapacağı orta ve uzun vadeli borçlanma. Ama bankalarla konuşuyorsunuz sendikasyonlarını ancak çevirecekler ve yeni borçlanma hedeflemiyorlar. İş kalıyor mali sektör dışı şirketlerin üzerine. 2008 yılında 22 milyar dolar gibi eski orta ve uzun vadeli borçlanmalardan dolayı yurtdışına geri ödeme yapacağız. Özel sektör önce bu 22 milyar doları çevirecek üstüne de 25 milyar dolar gibi bir rakam bulacak. Bu yılın cari açığını finanse etmek çok kolay olamayacak. Kurum Enflasyon Büyüme Cari açık Fortis %6 %4.5 42 milyar dolar İş Yatırım %7-7.5 %4-4.5 48 milyar dolar RJ %9 %4 48 milyar dolar YKB %6.6.5 %4.5-5 45 milyar dolar TABLONUN SPOTU: Raymond James Başekonomisti Özgür Altuğ, bu yıla ilişkin beklentilerini revize ederken Yapı Kredi Bankası Stratejik Planlama ve Araştırma Bölüm Başkanı Ahmet Çimenoğlu ve Fortis Ekonomik Araştırmalar Direktörü Haluk Bürümcekçi revizyon için biraz daha bekleyecek. İş Yatırım Araştırma Müdürü Serhat Gürleyen'e göre ise beklentileri muhafazakar seviyeleri işaret ediyor. Paranın yönünü çizenlere göre Merkez Bankası en az altı ay daha faizlerine dokunmayacak. Hatta olası bir indirim için en iyi ihtimalle yılın son aylarını bekleyecek.