Ucuz ofis klişeleri ve yan etkileri
Farklı olmaktan korkmak, sürü psikolojisi ile hareket etmek, beklenileni yapmak bizleri nereye ulaştırabilir? Asıl olan özgün ve kaliteli üretimdir. Kurumsal olmayan, kuralları yazılmamış bir pazar hızla büyümekte; buna dikkat ederek hareket etmemiz gerek...
Ayşe Nazmiye UÇA
"Bir iş adamı fotoğrafı düşünün" deyince aklınıza ilk gelen nedir?
- Kollarını bağlamış, ayakta, ciddi, fakat umutlu bir bakış...
- Birkaç on yıl öncesi masasında oturmuş, vâkur ve otoriter...
Bir röportaj için ofise basından gelindiğinde birçok fotoğraf çekilir, çoğunluk en sıradan ve genel geçer beğeni için en ortalama olanı seçerler. İsterseniz bir deneme yapın.
Ofiste fotoğrafınızı çekmek için gelen basın fotoğrafçısına farklı bir poz vermeye çalışın, hemen sizi genelgeçer pozlara doğru itecektir. Aynen berber dükkânında saç sakal, düz ya da dağınık fön gibi bir soru ile sizden kollarınızı bağlamanızı ve şirketin logo ya da markasını gösteren mekânın önünde durmanızı ister. Siz ne kadar özgün olsanız da kalıbın içine giriverirsiniz.
Uluslararası piyasada stok fotoğraflar da klişeler doğrultusunda gelişir. Stok fotoğraflarda iş adamı diye bir arama yaptığınızda kollarını kavuşturmuş, takım elbiseli kadın ve erkeklere ulaşırsınız. Piyasa bunları istediği için oluşmuş bir akımdır. Bu fotoğrafların yeni versiyonlarında iş adamı / kadını elinde laptop çeşitli yerlerde oturur.
"Diversity-farklılıkların yönetimi" gibi bir klişe ile uğraşıyorsanız ise beş beyaz Batılı içine iki zenci, bir Hintli figürü yerleştirilir. Alın size farklılıkların yönetimi.
Sadece fotoğraflarda mı? Her alanda bu böyle!
Farklı olmaktan korkmak, sürü psikolojisi ile hareket etmek, beklenileni yapmak bizleri nereye ulaştırabilir?
Klişeler düşünce biçiminizi etkiler, bizleri çerçeve içine hapseder ve bizleri sıradanlaştırır.
Bu klişeler birçok alanda kendini gösteriyor. Bir dönem ofislerde gri etek, mavi gömlek ve boyunda inci kurumsal kabul edilebilirlik ikonuydu. Bir dönem sonra faklı bir kıyafete evrildi. Kılık kıyafetimizden davranış şekillerine, kullandığımız kelimelere ve en kötüsü yönetim kavramlarına kadar sızıyor bu evrim. İş hayatında genellikle Batıdan başlayan akımlar dalga dalga yayılır. Bu tür akımlar ilk başta işe yarayan, üretimi arttıran, bakış açılarını değiştiren konulardır. Her bir uygulamanın bir yaşam döngüsü vardır ve şöyle cereyan eder:
İlk uygulama örnekleri uygulayan organizasyonlarda davranış farklılıkları yaratır ve olumlu değişimler getirir.
Ardından bu uygulama bir trend olarak yayılmaya başlar ve başkaları tarafından uygulanmaya başlar. Bu aşamada cidden olumlu değişimler yaratır. Trend yayılmaya başlar, bunu uygulayan danışmanlar kitleleri oluşur. İş toplantılarında seminerlerde bu konu konuşulmaya başlanır. Ardından bu konuda makaleler, kitaplar yazılır.
Konuyu ikinci, üçüncü elden öğrenip uygulamasına başlayan ve bu konuda uzman olduğunu iddia eden kitleler oluşur. Toplantılarda insanlar sadece bu konuda sunumlar duymak isterler. Konu, uzmanı olmayan fakat uzman olduğunu iddia eden kesimlere geçtikten sonra yavaş yavaş kavramın içi boşalır ve bir top gibi oradan oraya atılmaya ve hiç anlamayan kişiler tarafından kullanılmaya başlanır.
Konunun özü anlaşılmamış, sadece kabuğu kullanılmıştır. Bu devreden sonra konu inişe geçer. Bu kavram ile önceden aşina olanlar için bir işkence dönemi başlar ve bu kavrama tahammül edemez olurlar. Aslında nefret ettiğimiz kavram değil, özü anlamadan kabul ederek kullanma ve sakız gibi oraya buraya yapıştırma eğilimidir.
Zaman içinde klişe yeterince kullanıldıktan sonra sırayla en üst kategoriden en alta doğru yavaş yavaş iniyor ve sonunda kullanımı bırakılıyor.
Klişe olmaya mahkumlar
Son on yılın Batıdan gelip klişe olmaya mahkum edilen bazı kavramları:
● Vizyon / Misyon
● Takım çalışması
● Toplam kalite
● İnovasyon
Öz be öz Türk klişelerimiz:
● Şu şirket ailesi
● Biz bir aileyiz
● Ben olmasam bu şirket batar.
● Beni doğru işte kullanamıyorlar.
Davranış klişelerimizden bazıları:
● Terasta happy hour
● Şirket pikniği
● Sabah Kahvaltıları
● Bowling'e gitmek
● Cross kalemler
● Tekne gezileri
● İşe "take-away" kahveyle gelmek
● Organik gıda ve doğal yaşam hevesi
● Yoga grupları kurmak
● Herkesin kendi getirdiği kupayı / fincanı kullanması (En büyük, daha büyük, devasa diye diye çorba kasesi boyutuna ulaşır.)
Yan haklar klişeleri:
● Araba değişimi
● Cep telefonu standartları
Güvenlikçilerin de klişeleri var:
● Bekletelim, sizi alsınlar.
Ortalama beğeniyi yakalamak yeterli mi?
Garip olan şu ki; deneme ile sabittir. Bir sunumda, bir yazıda ne kadar çok klişe kullanıyorsanız o kadar beğeni alma durumu var. Ortalamada bir beğeni çizgisini yakalamak ve bu bulut içinde buluşma gibi bir şey söz konusu. O anda moda olan klişeden bahsediyorsanız, çok güzel konuştuğunuz düşünülüyor. Bu aynı bir kitabı okurken yeni şeyler öğrenmek yerine bildiğimiz kavramın altını çizmemiz ve beğenmemiz gibi bir şey.
Ortalama olanların birbirini beğenmesi ve ortalama olanın kazanması bizi nereye götürür? Bizler büyük kurumsalda, ortalama bir performans göstererek, şirketlerin korunaklı ortamında birbirimizi kollayarak geçinirken, gelişen bambaşka oluşumlar var. Asıl olan özgün ve kaliteli üretimdir. Kurumsal olmayan, kuralları yazılmamış bir pazar hızla büyümekte; buna dikkat ederek hareket etmemiz gerek. Belki bundan sonra içi boşalacak kavram olan gig ekonomidir kimbilir?