”Yeni yol haritası gündeme gelebilir”
BDDK Başkanı Bilgin, bankacılıkta birleşme, yeni ortak ve sermaye artışı olabileceğini kaydetti
İSTANBUL - Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, bankacılıkta yeni yol haritasının gündeme gelebileceğini belirterek, "Yeni yol haritasından kastımız birleşme, yeni ortak ve sermaye artışı" dedi.
Bilgin, Türk Bankacılık Sistemi 2008 Sonuçları ve 2009 Beklentileri konulu basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda yaptığı konuşmada, IMF programına yönelik G-20 ülkeleri içerisinde IMF ile anlaşma yapan ülkenin bulunmadığına işaret eden Bilgin, IMF'nin Türkiye'ye 'bankacılık açısından' bir şey kazandırmayacağını söyledi.
Bankacılık sektörüyle ilgili olarak "Bizde banka katili toksit ürünler yok, türev ürünler göremezsiniz" açıklamasında bulunan Bilgin, 2009'da karlılığın bir miktar azalmasının muhtemel olduğunu belirterek, bankaların gerçek resminin 2009'un 6. ay bilançolarıyla ortaya çıkacağını söyledi.
Öte yandan mevduatların vadesiyle oynanması gerektiğine işaret eden Bilgin, "Mevduatın vadesi yıllardır üzerinde durduğumuz bir sorun. Vadeyi teşvik edici metotlar bulmalıyız" dedi.
"Karlılık bir miktar düştü"
Bir önceki yılla karşılaştırıldığında 2008'de bankaların karlılığında bir miktar düşüş meydana geldiğini ifade eden Bilgin, aynı dönemde aktif karlılığın yüzde 2,8'den yüzde 2'ye gerilediğini bildirdi. Bilgin, 2008 sonunda Türk Bankacılık Sistemi aktif toplamının 733 milyar TL olduğunu, GSMH içindeki payının yüzde 75'i bulduğunu söyledi. Bilgin, "Türk Bankacılık Sistemi ve BDDK olarak dünyadaki muadillerimizle karşılaştırıldığında şeffaflığımızın gerçekten çok farklı bir noktada olduğunu görmekteyiz. Bize göre şeffaflık, bankacılığa güvenin de birinci gereğidir" dedi.
"Krediler 200 toplamda % 29, son çeyrekte % 1,8 arttı"
Krediler hakkında da bilgi veren Bilgin, 2008 sonu itibariyle toplam kredilerin GSMH içindeki payının yüzde 38'i bulduğunu belirterek, kredi toplamının 368 milyar TL'yi bulduğunu, kredilerin toplam aktifin yüzde 50'sini oluşturduğunu söyledi.
Bilgin, her zaman bankacılığın büyüklüğünün yetersiz olduğunu, kredilerin daha büyük olması gerektiğinin söylendiğine dikkati çekerek, "Ancak, kriz döneminde gördük ki kredilerin GSMH içindeki payının çok yüksek olmaması riski azaltmakta. Bazı ülkelerin temel sorunu, aslında kredilerin ve özellikle bireysel kredilerin çok yüksek hacmidir" dedi.
Kredilerin 2008 yılı boyunca yüzde 29 artış gösterdiğini, Eylül 2008 sonrasına bakıldığında ise 3 aylık artış oranının yüzde 1,8'de kaldığını belirten Bilgin, "Bankalarımız aslında 2007'nin sonlarına doğru hızlarını yavaşlatmışlardı ancak, yavaşlama 2008 yılının 4. çeyreğinde çok keskinleşmiştir" dedi.
"Neden offshore şubeler üzerinden kredileri kullandırmak zorunda bırakılıyoruz"
Toplam kredilerin yüzde 29'unun yabancı para cinsinden olduğunu, 70 milyar doları bulan bu tutarın yüzde 65'inin (yaklaşık 45 milyar dolar) Türk bankalarının offshore şubelerinden kullandırıldığını kaydeden Bilgin, şöyle konuştu:
"Bu operasyonun temel sebebi ise yurtiçinde ihracatçı olmayanlara döviz kredisi kullandırılmasının yasak olması. Reel sektörün yurtdışından borçlanmasından, bunun riskinden bahsederken ve resmi tam olarak göremezken, neden Türk bankalarının ülke içinde belli koşullar dahilinde yabancı para kredi vermesinin önünü açmıyoruz? Neden offshore şubeler üzerinden kredileri kullandırmak zorunda bırakılıyoruz? Temennimiz, dış finansmanın azaldığı bir dönemde yurt içinde de döviz kredisi verme koşullarının bir miktar genişletilmesidir."
"Son çeyrekte bireysel kredilerde gerileme var"
Bilgin, 2008'de kullandırılan 368 milyar TL kredinin yüzde 44'ünün kurumsal ve ticari, yüzde 32'sinin bireysel, yüzde 24'ünün KOBİ kredilerinden oluştuğunu ifade ederek, kurumsal ve ticari kredilerin 1 yılda yüzde 44, bireysel kredilerin yüzde 23 ve KOBİ kredilerinin ise yüzde 13 artış gösterdiğini kaydetti. Bireysel kredilerin toplam kredilerin üçte 1'ini oluşturduğuna dikkati çeken Bilgin, bireysel kredilerde 2008 yılı toplamında yüzde 23 artış gerçekleşmiş olmasına karşın Eylül 2008 sonrasında bir gerilemenin söz konusu olduğunu belirtti.
Bilgin'in verdiği bilgiye göre, bireysel kredilerde ilk sırada konut, ikinci sırada kredi kartları, üçüncü sırada da ihtiyaç kredileri yer aldı. 23 Ocak 2009 tarihi itibariyle konut kredileri 39 milyar TL, kredi kartları 34 milyar TL, ihtiyaç kredileri 33 milyar TL'yi buldu.
"Tüm kredilerde takip oranlarının artması muhtemel"
Tevfik Bilgin, tüm kredilerin ortalama takip oranının 23 Ocak 2009 tarihi itibariyle yüzde 3,8 olduğunu, takibe dönüşüm oranı en yüksek alanın yüzde 7 ile kredi kartları olduğunu söyledi. Bu oranın taşıt kredilerinde yüzde 6,2 seviyesinde bulunduğunu kaydeden Bilgin, şu bilgileri verdi:
"Bireysel kredilerde, 2007 yılı sonunda takipteki müşteri sayısı 1 milyon 338 bin iken, 2008 sonunda 2 milyon 170 bin kişi oldu. Takibe düşen kişi sayısı yüzde 62 arttı. Takibe dönüşüm oranı düşük kalmasına rağmen, takibe düşen kişi sayısındaki yüzde 62'lik artışın temel sebebi; özellikle kredi kartlarına 2008 yılında eklenen yeni kart borçlularıdır. 2008 başında kredi kartı takipteki müşteri sayısı 1 Milyon 86 bin iken, 2008 sonunda, bu, 1 milyon 564 bin kişiye ulaşmıştır (eklenen 478 bin kişi).
@page@
Takipteki kişi sayısı konut kredisinde 10 bin, taşıt kredisinde 28 bin, ihtiyaç kredisinde 268 bin, diğer bireysel kredilerde 366 bin, kredi kartında 1 milyon 564 bin olmak üzere toplam 2 milyon 170 bin bireysel kredi müşterisi takip hesaplarında izleniyor.
Ekonomideki daralma, işsizlikteki artış gibi nedenlerle genel olarak tüm kredilerde ama özelde bireysel kredilerde takip oranlarının artması muhtemeldir."
"Krizin temel sebebi aşırı borçluluk"
İngiltere, ABD, Güney Kore gibi diğer ülkelerde, bireysel kredilerin GSMH içindeki payının, Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar yüksek olduğuna dikkati çeken Bilgin, "Aslında krizin ve kurtarma paketlerinin temel sebebi de bu aşırı borçluluk oranıdır. Halkımızın borçluluk düzeyi diğer ülkelerle karşılaştırıldığında dengeli düzeydedir" dedi. Bilgin, bugün 71 milyon kişi içinde konut kredisi kullanan kişi sayısının sadece 785 bin olduğuna işaret etti.
Bireysel kredilerin sabit faizli olduğunu ve kredi kullanan müşterilerin önemli bir bölümünün oldukça uygun faizlerle borçlandığını belirten Bilgin, "en riskli alanın kredi kartları olduğunu" vurguladı ve şöyle devam etti:
"Geçmişte hem bankalar hem de tüketicilerin kredi kartındaki yanlışlıklarını saymak istemiyorum. Krizin en şiddetli dönemlerinde kredi kartlarındaki takibe dönüşüm oranı yüzde 7'ler düzeyine ulaşmıştır. Önümüzdeki aylarda özellikle kredi kartlarındaki takibe dönüşüm oranının bir miktar daha yükselmesi beklenebilir."
"Japon Yeni yaklaşık yüzde 70 yükseldiğinde ne düşünüyorlar"
Bilgin, 2008 Ağustos ayında bile Japon Yeni ile bireysel kredi pazarlaması yapan bankalar bulunduğuna dikkati çekerek, "Hayatında Japon Yeni görmemiş kişilere, faiz oranı düşük/yıllardır yükselmedi diyerek Yen kredi vermeye çalışan bankalarımız, şimdi Japon Yeni yaklaşık yüzde 70 yükseldiğinde ne düşünüyorlar acaba?" sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Bankacılara seslenen Bilgin, "Toplumdaki kredi ahlakının yerleşmesinde sizin de rolünüz var. Kendinizin kullanmadığı, riskli gördüğü enstrümanları bu halka pazarlamayın. Bu bakımdan kriz dönemi, hem kredi kartı hem de sair krediler bakımından önemli derslerin çıkarıldığı bir dönem. İnşallah hafızamız bunları kalıcı olarak muhafaza eder" dedi.
"Uzun vadede mevduata neden spotaj teşviki vermeyelim"
BDDK Başkanı Bilgin, kriz döneminde yurt dışı fonlamanın da zayıflamasıyla temel fonlama aracı olan mevduatın tekrar öne çıktığını belirterek, 2008 sonunda bankalardaki mevduat toplamının 455 milyar TL olduğunu bildirdi.
"Türk Bankacılık Sektörünün en önemli sorunu belki de mevduat vadesinin kısalığıdır" diyen Bilgin, vadesiz ve 3 aya kadar vadeli mevduatın, toplam mevduat içindeki payının yüzde 91,2 olduğuna dikkati çekti ve kalan vadeye göre ortalama vadenin ise 31 gün olduğunu söyledi. Bilgin şöyle devam etti:
"Mevduat genelde yenilenmektedir ama böyle bir yapı ile nasıl bankacılık yapılabilir? Daima tedirginsiniz, faiz değişikliklerinden doğrudan etkileniyorsunuz, herhangi bir söylenti, fısıltı halinde korunaksızsınız. Bu yüzdendir ki likidite önemli ve bankalarımız likit kalmak zorunda ve yine bu yüzdendir ki mevduatı kredi olarak verirken defalarca düşünmek zorundalar.
Artık bankalarımızın yönünü ve aktifi, pasif daha belirgin bir şekilde yönlendirmektedir. Bize göre, bankacılıktaki pek çok sorunun ve reel sektörün bankalarla ilişkilerinin rahatlamasının en basit ve etkin yolu sistemdeki mevduatın vadesinin uzatılabilmesidir. Bu bağlamda uzun vadeli mevduata neden stopaj teşviki vermeyelim? Neden uzun vadeli mevduatta munzam karşılık oranını düşürmeyelim? İnanınız bu aksiyonların getirisi ilk aşamada görülen vergi kaybının kat ve kat üstünde olacaktır.
Bankacılık sisteminde pasifin vadesi uzamadan, bankalarımız reel sektörü istenen ölçüde destekleyemez. Çünkü bu çözülemediğinde bizim ve bankacılarımızın aklı hep vade uyumsuzluğunda olacaktır."
"2009'da yurt dışı ödemelerinde sorun beklemiyorum"
Türk bankacılık sisteminin dış borçlarının da çok tartışılan bir konu olduğunu kaydeden Bilgin, bankaların Eylül 2008 sonunda toplam yurt dışı borcunun 60 milyar dolar olduğunu, bunun 14 milyar dolarını, Ekim, Kasım, Aralık 2008 yükümlülüğün oluşturduğunu belirtti. Bu dönemin geride kaldığına vurgu yapan Bilgin, "Krizin en şiddetli günlerinde bankacılığımızın ödeme taahhüdü hiç de az bir tutar değildi. 2009'da ödenecek 21 milyar dolar ve kalan ise diğer yıllara sarkmaktadır. Türk Bankacılık Sistemi, 2009'da yurt dışı ödemelerde 2008'e göre çok daha rahattır ve ben bir sorun beklemiyorum" dedi.
"Kredi faizlerinde gerileme eğilimi kuvvetle muhtemel"
Tüm dünyada da görüldüğü üzere piyasanın faiz indirimlerine tepkisinin, geleceğe olan beklentisini ve tansiyonun yüksekliğini gösterdiğini ifade eden Bilgin, "İnancımız tansiyonun yavaş yavaş düşeceği yönündedir. Nitekim bankalarımız son birkaç haftadır tekrar reklamlara başladılar. A grubu firmalara kredi pazarlamaya çalışıyorlar ve özellikle beyaz yakalı çalışanlara yönelik pazarlama girişimlerinde bulunuyorlar. Mevcut koşulların devam etmesi halinde; kredi faizlerinde gerileme eğilimi kuvvetle muhtemeldir. Bilindiği üzere likit kalmak güvenliği sağlar, aşırı likidite de bir süre sonra zarar yazmaya sebep olur" diye konuştu.
Globalleşen dünyada gelişmelerden bağışık olmadıklarına, talebin düştüğü, ihracatın daraldığı, büyümenin düştüğü ortamda bankaların etkilenmemesinin imkansız olduğuna işaret eden Bilgin, "Ama bu sefer, krize yığınakla girdik ve bizde toksit ürünler yok. Bankacılığımız konvansiyonel, yaygın, mevduat ağırlıklı, yaygın müşteri ağının hakim olduğu bir bankacılık. Bireysel kredilerin GSMH içindeki payı çok yüksek değil. Konut kredilerine geç başladık ve faizler sabit. 2007'den itibaren bazı politik ve ekonomik gelişmeler sebebiyle bankacılık olarak hafif fren yaparak geldik ve bankacılarımızda kriz tecrübesi mevcut" dedi.