Yıldırım: Ekonomik taarruzları bertaraf edecek gücümüz var
ABD'deki soruşturmanın Türk bankaları üzerinde not baskısı oluşturabileceği yönündeki açıklamalara tepki gösteren Başbakan, "Ekonomimize saldırı yapıldığında 'ben bankaların işine karışmam' diyemeyiz. Hepsine gereken cevabı vereceğiz. Bu ülke ekonomik taarruzları bertaraf edecek güce sahip" dedi.
Hakan GÜLDAĞ
İngiltere dönüşü uçakta gazetecilerle sohbet eden Başbakan Binali Yıldırım, ABD'nin YPG ile ilişkilerinden Suriye sorununun çözümünde gelinen aşamaya, Varlık Fonu'ndan Mısır'daki gelişmelere, Brexit aşamasındaki İngiltere'nin Türkiye'ye yaklaşımından Almanya ile normalleşme sürecinin ekonomiye yansımasına ve 2019 siyaset matematiğine kadar pek çok konuya değindi. Elbette ABD'de Reza Zarrab'ın sanık olmadan tanık haline geldiği soruşturma ve bunun Türk bankalarına olası etkisi de sohbetin başlıklarından biri oldu. Soruşturma neticesinde Türk bankalarına ceza gelebileceği, hatta bu durumun bankaların üzerinde not baskısı oluşturabileceği son günlerde gündemin sıcak konularından... Başbakan bu konuda tavrını çok net dile getirdi:
"Biz bankalarımızla, reel sektörümüzle, finans piyasalarımızla bir bütünüz. Gayet tabii ki ekonomimize topyekun saldırı yapıldığında ‘ben bankaların işine karışmam' diyecek halimiz yok. Hepsine gereken cevabı vereceğiz. Savaşlar sadece tankla tüfekle olmuyor. Bu ülke kendi dinamikleri ile her türlü taarruzu, ekonomik taarruzlar da dahil, hepsini bertaraf edecek güce sahip. Eğer kötü niyetleri varsa işin sonunda kendileri kaybeder, Türkiye kaybetmez."
Başbakan Binali Yıldırım, İngiltere'deki temaslarının ardından yurda dönüşünde uçakta gazetecilerle sohbet etti. Uçakta Başbakan Yıldırım'ın Londra'daki temaslarını takip eden Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Şenol Kazancı , TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ, Hürriyet Gazetesi'nden Vahap Munyar, Milliyet Gazetesi'nden Atifet Verda Özer, Sabah Gazetesi'nden Hilal Kaplan, Star Gazetesi'nden Halime Kökçe, Takvim Gazetesi'nden Ekrem Kızıltaş, TGRT'den Yücel Koç ve Yeni Şafak Gazetesi'nden Merve Şebnem Oruç yer aldı.
Başbakan Yıldırım, gazetecilerin sorularını şöyle yanıtladı:
ABD ile stratejik müttefiklik sürecekse 3 engel aşılmalı XTrump'ın "YPG'ye daha fazla silah vermeyeceğiz" sözü için değerlendirmeniz nedir? ‘ABD, YPG'den desteğini tamamen çekiyor' diye mi değerlendireceğiz, yoksa başka bir şekilde mi?
Konu Cumhurbaşkanı ve ABD Başkanı arasında konuşulmuş bir meseledir. bundan sonraki gelişmeleri takip edeceğiz. Üzerinde yorum yapmanın bize faydası yok. Uygulamalara bakıp göreceğiz. Esasen, ikisinin arasındaki konuşmanın, sonuçları görülmeden tartışılmasının doğru olmadığını düşünüyorum.
Genel ABD politikasına bakıldığında, Trump'ın politikası farklıymış gibi bir algı var. Özellikle Suriye ve YPG özelinde... Olanlar derin ABD'nin icraatıymış gibi algılanıyor Türkiye'de. Pentagon ile Trump arasında uyum var mı?
ABD'nin nasıl yönetildiği ile onların içişleri ile uğraşacak vaktimiz yok. Kendi işimize bakalım. ABD kendi sistemlerine göre yönetiliyor. Çeşitli laflar söyleniyor, yeni yönetimle, ABD'nin kurumsal yapısıyla ilgili... Fakat bizim bunları gündemimize alıp değerlendirmemiz yakışık almaz. Biz meselelerimizi ABD ile konuşacağız. Anlaştığımız konular var, ayrıştıklarımız var. Uzun vadede, iki ülkenin hem kendi gelecekleri, hem de Ortadoğu'nun geleceği bakımından daha fazla birlikte hareket etmesi gerekir. Konuştuğumuzda ABD'liler de aynı şeyi söylüyor. Zaman zaman bir önceki yönetimden devam eden kararlar var. O kararların henüz süreçler tamamlanmadığı için değiştirilmediğini söylüyorlar. Biz de diyoruz ki; ABD ile Türkiye geçmişte olduğu gibi müttefik olarak NATO'da ve iki stratejik müttefik olarak devam edecekse bunun önünde üç engel var. Birincisi; Biz istiyoruz ki, DEAŞ'la mücadelede, terör örgütü PKK'nın aynısı olan, iç içe geçmiş bir örgütle ABD'nin çalışmaması, DEAŞ'la mücadeleyi bunlarla bir olup yapmaması.
İkincisi; 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğuna Türk milletinin emin olduğu bir örgütün başının ABD'de hala çok rahat hareket etmesi. Hatta bazı ABD medyasına ve uluslararası medyaya, ABD'nin kurumlarına sirayet ederek Türkiye hakkında olumsuz algı faaliyetlerini sürdürmesi bizim kabul edeceğimiz bir şey değil. Bu konuda bir adım mutlaka atılmalıdır. Üçüncüsü; Sizin ne yapıp yapıp, Türk halkının ABD hakkındaki olumsuz algısını düzeltecek bir çıkış yapmanız lazım. Bir duruş göstermeniz lazım. Bu üç husus önemli. Şimdi buna bir şey daha ilave oldu. Karşılıklı vizelerin önce krize girmesi, sonra kısıtlı açılması... Karşılıklı tutuklamalar var, davalar var. Bu davaların hukuki mecradan çıkarılıp başka bir siyasi sonuca dönüştürülmesine asla izin verilmemesi gerekir. Yani iki ülke ilişkileri zaten nazik bir dönemden geçiyor. Bu davalarla birlikte hukuk zeminindeki gelişmelerin ilişkilerimizin geleceğini tehdit etmemesi. Açıkça bizim söylediğimiz bu.
"ABD, FETÖ ile ilgili adım atmazsa darbe kuşkusu yerleşir"
Peki bize verdikleri cevap ne?
Bir, "PYD/YPG bir tercih değil, mecburiyet. Eskiden başlamış, şu anda da alternatifimiz yok. Bunlarla stratejik işbirliğimiz yok. Konjonktürel bir beraberlik." Şimdi DEAŞ bitti, bunlarla ilişkiye nokta konulmalı. Bizim beklentimiz bu. İnşallah bu konuda bir gelişme olur, diye düşünüyoruz. Son görüşmelerde böyle bir intiba oluştu.
İkincisi FETÖ ile ilgili. Defalarca taleplerimiz oldu. Belgeler, bilgiler, her şeyi verdik ama henüz adım atılmış değil. Son gidişimde de bu meselenin çok önemli olduğunu, Türk toplumunun ABD yönetiminden bir hareket beklediğini, bu olmadığı zaman darbe ile ilgili kuşkuların daha da yerleşik hale geleceğini söyledim. Zannediyorum bu konuya daha titiz eğilecekler. Bu yönde bir algım oluştu. Bunu zaman gösterecek.
Üçüncü mesele de zaten uzun zamandır ABD yönetiminin Türk kamuoyunun algısını düzeltmeye yönelik. İlk iki meselede adımlar atılırsa üçüncünün hallini de sağlamış olur. Tüm bunları konuşurken bu davalar meselesi işin içine girince olay biraz daha farklı bir boyuta evrilme eğilimi gösteriyor. Bunu da yakından takip ediyoruz. Bu dava, tamam hukuk meselesidir falan ama...
Neticede bunun yine Türkiye, Türk siyaseti üzerinde bir algı operasyonuna, bir ekonomik sıkıştırmaya doğru yöneltildiği algısı bizde oluşmaya başladı. Daha dava görülmeden verilen beyanatlar, yayılan dedikodular, (Şu kadar bankaya bu kadar ceza gelebilir, Zarrab itirafçı oluyor, Türk hükümetini, Türkiye'yi suçlayabilir) gibi... Zarrab'ın suçu varsa cezasını çeksin. Türkiye uluslararası hukuka uygun hareket etmiştir. Bizi bağlayan BM ambargo kararıdır. Buna aykırı da Türkiye'nin hiçbir tasarrufu olmamıştır. Dün de yok, bugün de, yarın da olmaz... Bu çok net. İkincisi; Biz ne yapmışız, petrol karşılığı ilaç ve gıda... Adam petrolünü vermiş, parasını buraya park etmiş, ihtiyaçları görülmüş. Petrol ticareti de yapılmış, altın ticareti de yapılmış. Çeşitli ülkelerle… Efendim oradan dolara çevrilmiş, İran'a efektif olarak verilmiş. Biz nereye gittiğini takip etmeye mecbur muyuz? Yapana sormuyor, bize yöneliyor.
Kaldı ki, bu işi yapanlar yasaklı firmalar değil. Yaptığı zaman hiçbir yasağı yok. Bir başka konu; ABD 60 tane Boeing için İran'la oturuyor, anlaşma yapıyor. Onda ambargo mevzusu yok, yasak yok. Türkiye daha masum bir ticaret yapıyor, ambargo konusu oluyor, niye yapıyor diye soru soruluyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. İşin sonunda her şey ortaya çıkacak.
"Tam fırsatı, bunlara gününü gösterelim' diyen yanlış yapar"
Fitch bir açıklama yaptı. ABD'deki soruşturmanın Türk bankalarının üzerinde bir not baskısı getirebileceğini söyledi. Eğer Türkiye'deki bankaların büyük ceza alması durumunda devlet tarafından desteklenmezse negatif not indirimi ile karşı karşıya kalacakları belirtildi. Bu durumda hükümetin bankalara yaklaşımı nasıl olur?
Hiç öyle şey olur mu? Biz bankalarımızla, reel sektörümüzle, finans piyasalarımızla bir bütünüz. Gayet tabii ki ekonomimize topyekun saldırı yapıldığında ‘ben bankaların işine karışmam' diyecek halimiz yok. Hepsine gereken cevabı vereceğiz. Savaşlar sadece tankla tüfekle olmuyor. Artık siber savaşlar var, ekonomik savaşlar var, politik savaşlar var. Savaşta çeşitlilik arttı. Türkiye 15 yıldır içeride ve dışarıda savaşarak ayakta kalmasını bilen bir ülkedir. Kimseyi yalnız bırakmayız. Ömer Muhtar'ın dediği gibi bizi öldürmeyen darbeler daha da güçlendiriyor.
Biz 2013'ten bu yana 6 büyük sınama ile karşı karşıya geldik, hepsinin üstesinden geldik. Sonuncusu 15 Temmuz. Bu kadar sınamadan geçmiş bir milletiz ve iktidarız. Bize yapılabilecek en kötü şey; "Tam fırsatıdır, bunlara gününü gösterelim" demektir. Bunu yapan çok büyük yanlış yapar. Bu ülke kendi dinamikleri ile her türlü taarruzu, ekonomik taarruzlar da dahil, hepsini bertaraf edecek güce sahip. Eğer kötü niyetleri varsa işin sonunda kendileri kaybeder, Türkiye kaybetmez.
"15 Temmuz'da İngiltere yanımızdaydı"
Ziyaret ettiğiniz İngiltere'nin Türkiye ile ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Brexit süreci ve ardından 15 Temmuz sonrası İngiltere'nin duruşuyla beraber ilişkilerimizde olumlu gelişmeler oldu. 15 Temmuz'da İngiltere bizim yanımızda yer aldı. "Bu net darbedir, demokrasiye ve seçilmiş Türk hükümetine karşı kabul edilemez bir şeydir" gibi çok net bir duruş sergiledi. Diğer Avrupa ülkeleri suskun ve şaşkınken çok net hareket etti. Kısa süre sonra da bakanlarını gönderdiler ve ardı ardına ziyaretlerde Başbakanları da geldi. Bu dayanışma aramızda sıcak ilişki oluşturdu. Daha sonra savunma sanayii işbirliği anlaşması yapıldı.
ABD Başkanı göreve başladığında İngiltere Başbakanı Theresa May bize gelecekti. Trump aynı tarihe randevu verince, aradı. "Ben geleceğim, ama böyle bir durum var. Uygun görürseniz ABD'ye gideyim, ondan sonra geleyim" diye nezaket gösterdi. "Olur" dedik... Gitti, geldi. Konuştuk. İlişkilerimiz iyi yönde gidiyor. Hem Brexit sonrası ilişkilerimiz nereye oturacak, onu konuşuyoruz, hem bölgede işbirliğini nasıl geliştiririz onu konuşuyoruz.
"Suriye'de herkes ‘Bu iş bitecek' noktasında ama henüz bir metin yok"
Suriye'de siyasi süreç yavaş yavaş başlıyor. Bununla birlikte anayasa yazım süreci de başlıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız dile getirmişti. Batı medyasına göre Rusya'nın bir taslak çalışması var. Bazı iddialar da Ruslar ve ABD'lilerin birlikte yazdığı şeklinde. Türkiye, en fazla mülteci kabul eden ülke olarak anayasa yazım sürecine dahil olacak mı?
Astana'nın devamı Soçi görüşmeleridir. Bunlar önümüzdeki ay da devam edecek. Biri Türkiye'de, biri Rusya'da, biri İran'da. Üçlü görüşmelere kadar teknik düzeyde bu konular ele alınacak. Konunun uzmanları gerek Anayasa'nın çerçevesi nasıl oluşturulacak, kimler katılacak, kimler katılmayacak, içeriği ne olacak, teknik düzeyde buna çalışacak. Daha sonra bu çalışmalar zirvelerde ele alınarak, gerekli düzeltmeler, talimatlandırmalar yapıldıktan sonra bir noktaya gelecek. Sonra BM'nin kararı doğrultusunda Cenevre görüşmelerine iş teslim edilecek. Orada daha geniş katılımlı, Suriye'nin toprak bütünlüğünü esas alan, teröre bulaşmamış bütün grupların katılacağı, ayrıca ülkemizde yaşayan tüm Suriyeli göçmenlerin de oy kullanacağı bir sürece getirilmesi için gayret gösterilecek. Bu konuda zaman zaman fikir ayrılıkları oluşuyor ama, konuşa konuşa aşılacak.
Bazıları taslak çalışması yapıyor olabilir ama henüz masaya konulmuş bir metin de, üzerinde konuşulan bir metin de yok. Herkes hazırlığını yapıyor, pozisyon belgelerini oluşturuyor. Sonra bunlar masaya konulacak. Herkes şu noktaya geldi artık; Suriye'de bu iş bitecek.
"Büyük projeler kaynakları emiyor, Varlık Fonu bankaların yükünü azaltacak"
Varlık Fonu ile ilgili düzenleme yapılmadı. Başkanı görevden alındı. Vekil var ama başkan yok. Orası nasıl olacak? Fon ile ilgili adım atılacak mı?
Belki baştan beklentiyi çok yüksek tutmuş olabiliriz. Bu tip oluşumlar bir çok ülkede ilk 8-10 yıl kendini ispatlamakla uğraşır. SAMA 5-6 yıl zarar etmiş, sonra sonra toparlamış. Bakın ta 70'lerde kurulmuş, 40 yıla yakın geçmişi var. Biz daha dün bir, bugün iki. Dün kurduk, bugün hemen para sayacağız. Böyle bir sistem yok. Varlık Fonu'nun amacı nedir? Kamu kaynağının, genel bütçenin imkan vermediği faydalı projeleri desteklemek, finans sistemine daha az yüklenilmesini sağlamak. Şimdi nereden kaynak sağlanıyor, bankacılık sisteminden. Dolayısıyla büyük projeler buradaki kaynakları emiyor, küçük projelere daha az kaynak kalıyor. Bizim Varlık Fonu'nu kurmaktaki amacımız, bankacılık sisteminin reel ekonomiye daha fazla kaynak ayırmasını sağlamak.
ICBC ile 5 milyar dolarlık bir anlaşma olacağı haberlerde çıktı. Bunlar doğru mudur?
Birkaç görüşme var. Bir, büyük fonlar var, onlar ilgileniyor ABD'de... Rusya Varlık Fonu ciddi işbirliği öneriyor. Niyet mektubu imzalandı. ICBC de ilgileniyor, başka ilgilenenler de var. Burada hemen bugünden yarına kucak dolusu para gelecek gibi bir amaç yok. Varlık Fonu'nun böyle bir amacı da yok. Zaman içerisinde sağlam varlıkları, araçları edinmesi ve bunun öncelikli projelere kanalize edilmesi, dolayısıyla Hazine ve bankacılık sistemi üzerindeki yükü azaltması... Amaç bu... Yoksa borçlanma gibi konularda Hazine'ye rakip de olmaz, alternatif de...
Zarrab, ABD'deki davada tanık olacak
Başbakan Yıldırım'ın Londra seyahati dönüşünde, Türk bankacılığını etkilemesine izin vermeyeceklerini söylediği Zarrab davası ile ilgili yeni bir gelişme yaşandı. ABD'de dün başlayan Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla ile ilgili jürili duruşmada savcı, İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab'ın Atilla'ya karşı tanıklık yapacağını duyurdu. Yargıç, Zarrab'la ilgili konuların yarın (bugün) görüşüleceğini açıkladı. Atilla'nın avukatlarının savcılığın yeni sunduğu delillerle ilgili hazırlık için istedikleri süre talebi de reddedildi.
"CHP aday çıkaramazsa soru işareti oluşur"
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığına aday olabilir mi sizce? Ana muhalefet partisinin başka bir aday göstermesi partiyi sorgulatır. Adayını kendi içinden çıkaramaması, kendisinin iktidar adayı olup olmadığı konusunda soru işareti oluşturur. Çünkü ana muhalefet partisi demek, iktidara aday parti demektir. ‘Kazanamam, kendi adayımla girmeyeyim' derse sizce vatandaş nasıl yorumlar.
"Güçlü iktidar için MHP ile birlikteliğe gidebiliriz"
MHP Lideri Bahçeli ittifaka sıcak baktığını açıkladı. 2019'da MHP ile seçim ittifakı yapacak mısınız?
MHP ile bir çok konuda aynı düşünüyoruz. Zaten Anayasa değişikliği sürecinde fiili olarak ittifak yaptık biliyorsunuz. Değişikliklerin hazırlanması, Meclis'te kabul edilmesi ve referandum kampanyasında savunulmasında, 16 Nisan'a kadar neredeyse birlikte çalıştık. Orada da bırakmadık, 15 Temmuz sonrası da MHP yine aynı net duruşu ortaya koydu. Bugün de milli meseleler başta olmak üzere, bir çok düzenlemede MHP'den olumlu katkılar görüyoruz. Gayet tabii ki istikrarı, tek başına güçlü iktidarı olabildiğince çok daha büyük destekle sağlamak için böyle bir birlikteliğe gidebiliriz. Amaç 50 artı 1 değil, daha fazlası. Yarıdan ne kadar yüksek olursa, geniş kesimleri kucaklamak o kadar kolay olur. Bunun için düzenlemelere ihtiyaç var. Siyasi partiler kanununda, seçim kanununda birlikte hareket etme bakımından düzenleme gerekli. Sözde değil de, yasal zeminde yapılması açısından söylüyorum.
Tabii benzer şekilde diğer partiler de benzer arayış içinde olacak. Tek başına iddialı şekilde seçime giren parti, AK Parti'dir. Onun dışındakilerin böyle bir iddiası yok. Ancak bir araya gelirlerse... Geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçiminde biliyorsunuz 10'dan fazla parti ittifak yapmıştı. AK Parti adayını koydu, elhamdülillah kazandı. Şimdi pek çok konuda birlikte hareket ettiğimiz parti ile neden yine beraber hareket etmeyelim? Buna engel bir sebep yok. Bu gücümüz yetmediği için değil, yarısından çok daha fazlasının oyunu almak için olabilir.
"Mısır'da Türkiye'ye karşı algı operasyonu yapıldı"
Mısır'da 29 kişi (Türkiye'ye casusluk iddiası) tutuklandı. Bu konuda değerlendirmenizi alabilir miyiz?
O konunun bizimle alakası yok. Sanki Türkiye'ye karşı yapılmış gibi hava oluşturdular ama, doğru değil. Mısır kendine karşı tehlikeli gördüğü bazı kişileri, kendi vatandaşlarını tutukladı. Türkiye'ye karşı algı operasyonu yapıldı. Biliyorsunuz, Cuma günü 305 masum insan namazdayken alçakça saldırıda vefat etti. Taziyelerimizi Mısır Başbakanına gönderdik. Türk halkının, Mısır halkı ile dayanışma içinde olduğunu, acılarını paylaştığımızı ilettik. Ayrıca Türkiye'de bir gün yas ilan ettik. Türkiye bu konudaki dayanışmasını, iyi niyetini göstermiş oldu.
Bu darbe sonrası Mısır'daki yönetime yakınlaşmanın işareti olarak okunabilir mi?
Bu çok insani bir şey. Barzani referandumu (Kuzey Irak) yaptı, orada gerginlik oldu. Gerilimden sonra deprem yaşandı, biz her şeyi kenara bıraktık, oradaki insanların yardımına koştuk. Tabii ki olmalı. Bizim Mısır halkıyla problemimiz yok. Bizim vatandaşlarımızın Mısır halkı ile de bir problemi yok. Problem yönetim seviyesinde. Bu da gelir, geçer. Bunların aşılması lazım. Bölgemizde zaten işler zorlaşıyor, sorunlar büyüyor. Problemlere yenisini eklemememiz lazım. Bakın, her şey bizim etrafımızda oluyor. Bütün Müslüman ülkelerde oluyor. Yazık, günah. En büyük faturayı biz ödüyoruz.
"KKTC'ye ambargolar kalksın masada iki ‘eşit ortak' konuşsun"
İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson'la görüşmenizde neler konuşuldu?
Boris Johnson, yani Ali Kemal'in torununun torununun torunu, 4'üncü kuşaktan akrabası, onunla bazı değerlendirmeler yaptık. Mesela Kıbrıs konusunda ‘Tekrar bu işi canlandıralım' dedi… ‘O iş geç' dedik. Yani Kıbrıs'ta bir kere baştan hata yapıldı. ‘Rum tarafının önünü açtınız, Türk tarafına her türlü engellemeyi yaptınız' dedik.
Bir kere adaletsiz başlayan bir durum var. Neyi konuşacaklar? ‘Bir kere bu ambargoları falan kaldırın, bir jest yapın, önayak olun, sonra otursunlar, iki eşit ortak gibi konuşsunlar' dedik. Aksi takdirde böyle bir çözüm söz konusu olmaz. Çünkü, Rum tarafı diyor ki, ‘Ben devletim, ihtiyacım yok, gelsin benim yanıma otursun' diyor. Böyle bir çözüm olur mu? Olmaz.
"Altay tankı için alternatifimiz var ama Almanların tutumu da müspet"
Altay tankı için Almanlar biliyorsunuz motor sağlamadı ve en son İngiliz Caterpillar bir teklifte bulunmuştu. Bu hususta gelişme olacak mı?
Almanların seçim öncesi gergin tutumu yavaş yavaş daha müspet bir yöne doğru gidiyor. Biz de karşılıklı diyoruz ki, bu işin anlamı yok. Tamam seçim bitti, artık normal hayata dönelim. Yavaş yavaş müspet şeyler oluyor karşılıklı. Tankların yapımı, kullanılacak makinelerin seçimi konusunda eskisi kadar katı değiller. Tabii ki bizim alternatifimiz var. Ticaret ayrı, siyaset ayrı. Kimse ticaretin siyasete kurban olmasını istemez. Onu yapmaya kalkınca, neticede tabandan sesler yükseliyor. Bu bizim için de geçerli, Almanya için de. Unutmayalım ki, Almanya demek, Avrupa Birliği demek. İhracatımızın yarısından fazlasını Almanya'ya yapıyoruz. Son dönemde terör örgütüne yönelik adımlarını takdir ediyorum. Güzel şeyler yapıyorlar. Bunu fark etmiş olmaları ve bu yönde hareket etmeleri cesaret verici. Türkiye ile ilişkileri germenin Almanya açısından hiçbir mantığı olamaz. 3,5 milyon soydaşımızın yaşadığı bir ülkede bunun doğru olmadığını bizim kadar kendileri de biliyor.
Almanya'da hükümet kurulamıyor ve yeniden seçim konuşuluyor. Buna yorumunuz nedir?
(Gülerek) Başkanlığa geçmelerini öneririm.
"Kilis'e füzeler düşerken oralı olmadılar. S400'ler tercih değil, mecburiyet"
Londra'da International Instute for Strategi Studies (IISS) adlı düşünce kuruluşunda yaptığınız konuşmada bir soru üzerine, "Rusya'dan S400 füzesi almamız tercih değil, mecburiyet" dediniz. Bunu açabilir misiniz?
NATO'da bize gereken katkıyı, desteği sağlasalardı, gerekli iş birliğini yapsalardı biz niye gidelim başka bir şey alalım. En önce onlarla oturduk. Hollande ile Cumhurbaşkanımız kaç defa görüştü bu meseleyi. Obama ile kaç defa görüştü. Biz elimizden gelen bütün çabayı gösterdik. NATO'nun bize karşı saldırılarda ne kadar ilgisiz kaldığını hep beraber gördük. Kilis'e roketler, füzeler düştü, 29 vatandaşımız hayatını kaybetti. Hiç oralı olmadılar. İki tane batarya veriyorlar, saate bakıyorlar. Sonra, vakit doldu, aletleri geri alacağız. Böyle bir şey olur mu? Tabii ki kendi savunmamızı, kendi sistemimizi kendimiz mutlaka geliştirmemiz lazım.
Mühendis iyimserliği
Her şeye rağmen iyimsersiniz Sayın Başbakan...
(Gülerek) Genelde karamsar bir duruşunuz var diyorlar ama, ben hep iyimserimdir. Mesleğim gereği olsa gerek... Mühendislikte problem ne kadar zor olursa olsun, mutlaka bir çözümü vardır.
"Yabancı gazetecilere algı ile olgunun aynı olmadığını anlattık"
Londra'da yabancı medya mensuplarıyla görüştünüz. Neler sordular, ne cevap verdiniz?
Gelen sorulardan gördüm ki, Türkiye hakkında yaratılan olumsuz algı hâlâ etkili. Biz 15 Temmuz darbe girişimi başta olmak üzere onca bela yaşamışız, Avrupa'da hâlâ başımıza o belayı açanların arkasında durmaya çalışanlar var. Bu tutum, demokrasiye inanmamak anlamına gelir. FETÖ terör örgütü vaktiyle milletten çalıp çırptığı paralarla Avrupa'da bütün kanalları kullanarak Türkiye aleyhine olumsuz bir algı oluşturmuş. İngiltere seyahatiyle kafaları biraz karıştırdık. Kafa karıştırmayı iyi anlamda söylüyorum. İngiltere'deki görüşmelerde ve medya ile sohbetlerde algı ile olgunun aynı olmadığını anlatmaya çalıştık.