Yıldızlar burada parlamaz ki...
Can sıkıntısını yıldızlara merak sararak defeden bir öğretmen ve talihin karşısına çıkardığı güzeller güzeli kadının öyküsünü anlatan “İsimsiz Yıldız”; 4 Kasım’da Trump Kültür Merkezi’nde, 8 Kasım’daysa Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde izlenebiliyor.
NERMİN SAYIN
Şimdi biraz hayal kuralım... Hemen hemen hiçbir yeniliğin olmadığı, son derece tekdüze bir hayatımız var. Yaprak kıpırdamayan, daha doğrusu tek hareketin günde iki kez geçen ve hiç kimsenin inmediği bir tren olduğu bir kasabadayız... Komşularımız kuralcı insanlar; bizden de sabah kalkıp işe gitmemizi, akşam olunca evinize dönmemizi, çarşamba akşamları kasabanın tek sinemasında film izlememizi, onun dışında da nefes alıp, yemek yiyip yaşamımızı devam ettirmemizi bekliyorlar...
Nasıl bir kaçış bulabiliriz kendimize bu boğucu tekdüzelikten?
Marin, yani bu “Haftanın Oyunu”- nun ana karakteri olan öğretmen, yıldızları gözlemekte bulmuş delirmemenin yolunu. Kendi halinde, sessiz, sakin, hatta sıkılgan; hani derler ya işinde gücünde bir adam o gündüzleri... Geceleriyse bir kaşif, bir gökbilimci, bir maceracı... Ama yalnızca dört duvar arasında ve tek başınaysa! Sahnelerimizin dumanı üstünde topluluğu Tuba Ünsal Prodüksiyon’un ilk oyunu “İsimsiz Yıldız”ın geri planındaki manzara tamı tamına bu işte... Şimdi gelelim oyunun başladığı sahneye...
Önce Marin'le tanışın...
Marin, lokantaya borç takıp çoraplarını kendi yamayarak kenara bir para atmış, onunla da dünyada sadece üç tane olan astronomiyle ilgili muhteşem bir kitap satın almış. Tabii kitap sadece ona göre muhteşem. İstasyon şefi Ishim’e göre bu boşa masraf, işi gücü çevresini gözetleyip milleti hizaya çekmek olan Bayan Cucu’ya göreyse düpedüz hovardalık! Fakat Marin’in umrunda değil, o istasyona, kargoyla gelecek olan kitabını karşılamaya girdiyor. Fakat şansına bakın ki trenden bir kitap, bir de kasabanın o güne kadar görmediği, ondan sonra da kolay kolay görmeyeceği güzellikte genç bir kadın iniyor: Mona. Daha doğrusu indiriliyor, çünkü ne bileti ne de parası var!
Reji Kayhan Yıldızoğlu'nun...
Konuya dair bu kadar tüyo yeter... Şimdi gelelim, “İsimsiz Yıldız”ın Tuba Ünsal Prodüksiyon tarafından nasıl yorumlandığına... Daha önce de tiyatroyu deneyen model ve film oyuncusu Tuba Ünsal, “Hocam” dediği yılların aktörü Kayhan Yıldızoğlu’nun önerisiyle kurmuş topluluğu. Hani bazen olur ya, oynanacak yapıt, sahneye konacak topluluktan önce belliymiş zaten.
Filmi de var
Bu naif hikâye ve ışıl ışıl parlayan Mona karakteri de aktrisi cezbetmiş olacak ki yapımcısı olmayı da kabul etmiş. Dileriz topluluğun ömrü uzun olur...
Romanyalı gazeteci, romancı, deneme ve oyun yazarı Mihail Sebastian’ın “İsimsiz Yıldız”ı yalnızlık, küçük insanların büyük düşleri, kasaba, diğer insanların hayatlarına duyduğumuz dizginlenemez merak ve onları kendimize benzetme isteği, kalabalıklarda tek başınalık, ışıltılı dünyaların içi boşluğu gibi konularda tümzamanlara hitap eden bir metin. 1945’te ölen yazarın bir vakitler filme de çekilen yapıtının 2016’nın Türkiye'sinde hiç sırıtmadan oynanması da bu evrenselliğe ve zamansızlığa bağlı zaten. Özellikle Marin’e yoğunlaşmış yazar bu naif metinde; belki biraz da Mona’ya, ama onu bile son derece az tanıtıyor; yaldızlı dünyadan güpgüzel biri işte, kimdir; nedir; hikayesi; gençliği; çocukluğu: Yok... Âdeta “İsimsiz Yıldız” olarak kalması için elinden geleni yapmış. Diğer karakterler de almış bu tek boyutluluktan nasibini. Belki onların hikâyelerine de biraz daha tanık olsak, meselâ Cucu’nun hayatı neden bu kadar boş kalmış ki o da kendini diğerlerininkini denetlemeye adamış, bir senfoni besteleyecek kadar müziğe meraklı Undrea niye o kasabaya sıkışmış bilsek “İsimsiz Yıldız” kuşkusuz çok daha keyifli olacak.
“MONA” ROLÜ TUBA ÜNSAL’A ÇOK UYGUN...
Ali Yalaz’ın Türkçeleştirdiği oyunun yönetmen koltuğunda, her zamanki zerafetiyle müzik öğretmeni Undrea’dan bir prens yaratan Kayhan Yıldızoğlu oturuyor. Yıldızoğlu’nun bütün sanat hayatına yansıyan zerafet ve naifl ik, oyunun bütününe de işlemiş ki benim “İsimsiz Yıldız”da en sevdiğim bu oldu. Metnin çok ihtiyacı olan bir destekleme çünkü... Elbette en çok Tuba Ünsal’ın oyunu merak ediliyor “İsimsiz Yıldız”da. Bir kere kasabaya “düşen” bu yıldız için fi ziken çok uygun Ünsal, hem güzel hem de masum bir ifadesi var. Ki sinemada da bu özelliğiyle yer aldı çoğu kez... Fakat gülümsemesini rafa kaldırıp ilk sahnelerdeki kaprisli, hatta huysuz kadını da gayet başarıyla koyuyor ortaya. Oyun geliştikçe zaten onun sularına çekiliyor Mona; tatlı, hoş, arkadaş canlısı bir kadına dönüşüyor. Bu anlamda Mona karakteri çok başarılı bir seçim olmuş. Fakat biraz mimiklerini çeşitlendirmeye ve sesini çokça güçlendirmeye ihtiyacı var. Belli bir sıranın arkasındaki seyirci duymakta zorlanıyor kendisini.
USTA VE GENÇLER BİR ARADA...
Sadri Alışık Tiyatrosu’nun pek çok oyununda rol alan Yiğit Pakmen, ilk önemli çıkışını Marin’le gerçekleştiriyor. Marin’e bedenen de ruhen de hakim olmayı başarmış genç aktör, inandırıcılığı çok yüksek, rejisör Kayhan Yıldızoğlu’nun naif atmosferine uyumu da... Melda Narin Güler de Cucu’ya. Keşke biraz daha uzun izleme imkânımız olsa onu... "İsimsiz Yıldız"ın diğer rolleriyse Hafız Sengir ve Sertaç Ataç’ın...