‘Türkiye için önemli olan dış riskler’
Moody's Türkiye Kıdemli Analisti Carlson, tahvil alımlarındaki azaltılmasının Türkiye üzerindeki etkileri konusunda, "Dolaylı etkileri daha önemlidir." dedi ve dış risklere dikkat çekti
İSTANBUL - Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in Kıdemli Türkiye Analisti Sarah Carlson, tahvil alımlarındaki azaltılmasının Türkiye üzerindeki etkileri konusunda, "Dolaylı etkileri daha önemli. Bunlar da uzun vadede idare edilebilir riskler. 2009'dan bu yana belli güvenceler, tamponlar oluşturuldu. Bu da tahvil alımının risklerini azaltıcı nitelikte" dedi. Carlson, Türkiye için önemli olanın dış risklerin olduğuna dikkat çekti.
Carlson, Moody's'in "7. Yıllık Türkiye Kredi Riski Konferansı’nda” Moody's olarak devletin kredi notunu belirlerken ekonomik, kurumsal ve mali gücünü ve risklere karşı ne kadar hassas olduğunu göz önünde bulundurduklarını söyledi.
12 Eylül'de yayınladıkları kredi notu prensiplerini hatırlatan Carlson, "Burada ölçtüğümüz şeyin ne olduğunu unutmamamız gerekiyor. Devlet tahvillerinin temerrüde düşme riskine bakıyoruz. Biz burada ülke riskini ölçmüyoruz" dedi.
Carlson, Türkiye'nin ekonomik gücünün yüksek olduğuna inandıklarını belirterek, "Türkiye'nin ekonomik gücü Güney Afrika'dan biraz daha yüksek, Brezilya ve Çin'den biraz daha düşük. Ancak büyüme, çeşitlendirme ve büyüme potansiyelini düşünürsek Türkiye'nin aldığı ekonomik güç puanı görece yüksek bir puan" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin kamu finansmanı gücünün son 10 yılda çok daha güçlendiğini söyleyen Carlson, Türkiye'nin yatırım yapılabilir ülke derecesine çıkarılmasının temel nedenlerinden birinin, ülkenin şokları emme kapasitesi olduğunu vurguladı.
Carlson, "Özellikle dış faktörlerin hassasiyet düzeyi çok önemli... Siyasi riski orta düzeyde değerlendiriyoruz. Devlet likitide ve bankacılık sektöründeki riskler ise daha düşük. Yani bu skoru belirleyen dış hassasiyetler. Dış riskler Türkiye için göz önünde bulundurulması gereken temel riskler" dedi.
Not artırımı konusunda Sarah Carlson, "Bu karar verilirken iki temel faktör vardı. Öncelikle temel ekonomik kamu finansmanında iyileşme olacağını öngörüyoruz biz. Yani öncelikle borç dinamiği gayet olumlu, bir anlamda hızlı ilerlemeler var. Bu da kamu bilançosunun şok emme kapasitesini artıran bir gelişim. Ancak kredi notunu artırmaya karar verirken bizi etkileyen bir başka faktör daha oldu. Özellikle yapısal ve kurumsal reform konusunda Türkiye önemli adımlar attı. İleride de bu adımları atmaya devam edeceğini düşünüyoruz" diye konuştu.
[PAGE]
"Türkiye'nin ekonomik gücünün yüksek olduğuna inanıyoruz" diyen Carlson, Türk ekonomisinin çok büyük, çok dinamik ve çok çeşitlendirilmiş bir ekonomi olduğunu söyledi.
Türkiye'nin şu anda dünyanın en büyük 17. büyük ekonomisi olduğunu ifade eden Sarah Carlson, önceden büyümenin dış talepten ortaya çıktığını ancak artık iç talebin ekonomiyi çok daha fazla etkilediğini dile getirdi.
Carlson, son 10 yıla bakıldığında ticaret ortaklarında da bir çeşitlendirilmeye gidildiğini anlatarak, "2000 ile 2012'yi karşılaştırdığımızda Türkiye'nin ihracat pazarlarında çok büyük değişiklikler olduğunu görüyoruz. Irak 2000'de hiç yok, şimdi ise yüzde 7'yi oluşturuyor. İran 2000'de yüzde 1, şimdi yüzde 7'ye çıkmış durumda..." dedi.
Carlson, 1990'lı yılların ortalarında çok yüksek enflasyon oranları olduğunu, bu durumun volatiliteyi artırdığını ve ülkenin büyümesi üzerinde olumsuz etkilere sahip olduğunu hatırlatarak, enflasyonun hala hedeflenenden daha yüksek olduğunu ve bu yılın sonunda ve gelecek yılda enflasyon oranının yüzde 5'lik hedeften daha yüksek olacağı öngörüsünde bulundu.
Türkiye'nin rekabet gücü açısından hala zorlukları olduğunu belirten Carlson, "Bu yıl yüzde 3,5'lik büyüme olacağını öngörüyoruz. Gelecek yıl yüzde 3,7'lik bir büyüme olacağına inanıyoruz" dedi.
Carlson, AB müzakerelerindeki çeşitli fasıllarda ilerleme kaydedilmesinin önemli olduğunu kaydederek, "Müzakerelerin aynı zamanda kurumlar açısından da faydalı olduğuna inanıyoruz. Nihai üyeleğin çok daha muğlak bir durumda olduğuna inanıyoruz" dedi.
"Devletin bilançosu ülkenin en güçlü yönlerinden biri"
Türkiye'nin 10 yıl öncesine kıyasla çok daha farklı bir durumda olduğunu, devletin bilançosunun ülkenin en güçlü yönlerinden biri olduğunu dile getiren Carlson, borç yükünde istikrarlı bir iniş olduğunu, devlet bilançosunun çok canlı bir bilanço olduğunu ve şok emme gücünün ciddi düzeyde olduğunu söyledi.
Carlson, "Yatırımcılar bana genellikle 'Türk devleti için en büyük risk nedir?' diye soruyorlar. Bu konuda dış risklerin çok önemli olduğuna inanıyorum. Türkiye'nin hala cari açığı çok yüksek. 2011'deki kadar yüksek değil. 2011'de bu oran neredeyse yüzde 10'du. Biz bu yıl bu oranın yüzde 7,5 olacağını gelecek yıl da yüzde 7 olacağını düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.
[PAGE]
Tahvil alımlarının azaltılmasına değinen Carlson, "Finans krizinden önce çok daha uzun sermaye akışları vardı. Bunun daha çok kısa vadeye dönüştüğünü görüyoruz. Burada tahvil alımın azaltılmasının dolaylı olan etkileri daha önemli. Bunlar da uzun vadede idare edilebilir riskler. 2009'dan bu yana belli güvenceler, tamponlar oluşturuldu. Bu da tahvil alımının risklerini azaltıcı nitelikte" dedi.
Türkiye ekonomisinin bazı yönlerden benzerlerinden daha güçlü olduğuna değinen Carlson," Hanelerde çok fazla borç yok. Macaristan'da hanelerin döviz cinsinden borca çok girdiklerini görüyoruz. Bu Türkiye'de bulunmayan bir risk. Kurumların 2009'dan beri çok iyi sicili oluştu. Hala borçlarının ödemeye devam ediyorlar. Düzenleme açısından da özellikle mevcut düzenlemelerin de güçlendirilmeye devam edildiğini görüyoruz" diye konuştu.
Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Carlson, "Devletteki açığın biraz arttığını ve genel olarak borçlarda bir artış olduğunu görüyoruz. Fakat burada borcun azaltılması yoluna tekrar gidildiğini görüyoruz. Borcun GSYH içindeki oranı yüzde 40'ın üzerine çıkmıyor. Özellikle devlet açısından parasal genişlemenin, yanı tahvil alımındaki azalmanın riskleri oldukça kolay halledilebilir riskler" ifadelerini kullandı.
Gezi Parkı odaklı gösterilerinin Moody's'in Türkiye değerlendirmesinde nasıl görüldüğü sorusuna da Carlson, "Metodolojimizde bu gösterilerin altında yatan sebepleri kurumsal gücü etkileyen bir olay olarak görmedik. Biz bunu yurtiçi siyasi bir risk olarak değerlendirdik. Bu bahar ve yaz aylarında yaşanan olaylar oldukça kutuplaşmış bir siyasi ortamı yansıtmaktadır. Biz de bunu uzunca bir süredir metodolojik puanımıza zaten dahil ediyoruz. Gösteriler ve buna hükümetin verdiği tepki kurumsal gücün bir göstergesi değil, daha çok siyasi olay riskinin bir parçası olarak değerlendirilmiştir" şeklinde cevap verdi.