Yapısal tedbirler alınmadan cari açıkta %5’in altı zor!
Türkiye’de tasarruf oranını artıracak ve döviz dengesini sağlayacak yapısal tedbirler alınmadan cari açığın yüzde 5’in altına çekilmesi zor...
Talip AKTAŞ
İSTANBUL - Türkiye’de iç ve dış talepte ana eğilimlerde olağanüstü değişim yaşanmasa, diğer bir ifadeyle her iki cephede de talep “normal” konumunda seyretse, cari açık ne düzeyde olurdu? Ya da cari açık bir sorun olarak gündemdeki yerini korur muydu? Yanıt şöyle: “Kısa vadede iktisadi büyümeden ödün vermeden cari açığı yüzde 5’lerin belirgin olarak altına indirmek oldukça güç”. Dolayısıyla da başta tasarruf oranının artırılması olmak üzer yapısal tedbirler alınmadan cari açık Türkiye için önemli bir sorun olarak gündemdeki yerini koruyacak…
Bu tespitler, Merkez Bankası uzmanlarının yaptığı bir çalışmada dile getiriliyor. Hakan Kara ve Çağrı Sarıkaya tarafından hazırlanan “Konjonktürel Etkilerden Arındırılmış Cari Açık” başlıklı çalışma notunda, iç ve dış talep ile dış ticaret fiyatları gibi cari denge dinamiklerinin cari açığa konjonktürel etkileri analiz ediliyor. Çalışmada, konjonktürel etkilerden arındırılarak elde edilen sonuçlar üzerinden önemli politika çıkarımları yapılmasına katkı amaçlanıyor.
Türkiye’de cari dengenin son 10 yılda izlediği ana eğilimi tespit etmeyi amaçlayan çalışmada, dış talep, iç talep ve fiyat etkisi ile düzeltilerek konjonktürden arındırılmış cari denge hesaplanıyor ve çeşitli varsayımlar altında yapılan tahminlerin ortalamasının, son yıllarda Türkiye’de cari dengenin ana eğiliminin yüzde 5 civarında olduğuna işaret ediyor.
Çalışmanın özet bulguları şöyle:
Yoğun sermaye girişi kırılganlık yaratıyor
-Türkiye ekonomisinde yakın dönemde uygulanan makro ihtiyati politikalarda yüksek cari açık ve buna bağlı makro finansal riskler öne çıkıyor. Özellikle sermaye girişlerinin güçlü olduğu hızlı büyüme dönemlerinde değerlenen yerli para birimi ve buna eşlik eden aşırı kredi genişlemesi dış dengeyi bozarak ekonomiyi küresel likidite şoklarına karşı kırılgan hale getirebiliyor.
-TCMB, 2010 yılının sonlarından itibaren araç çeşitliliğine giderek finansal istikrarı da gözeten bir politika yaklaşımı benimsedi ve tarihsel olarak yüksek seviyelerde seyreden cari açığı sınırlamaya yönelik tedbirler aldı. Bununla birlikte, cari açığın önemli bir bölümünün yapısal unsurlardan kaynaklanması uygulanan politikaların sınırlarının iyi analiz edilmesini gerektiriyor.
-“Güçlü iç talep-zayıf dış talep” şeklinde özetlenebilecek bu dönemler, tıpkı küresel krizi takip eden süreçte 2010-2011 döneminde olduğu gibi cari denge açısından en olumsuz konjonktüre tekabül ediyor. Öte yandan, dış denge açısından en olumlu görünüm, dış talebin ve ihracatın güçlü, iç talebin ve ithalatın ise zayıf olduğu dönemde sergilendi.
-2011 yılında yurt içi talepteki güçlü seyir ithalatı artırırken, dış talepteki zayıf görünüm ihracat imkanlarını sınırladı. Dolayısıyla hem yurtiçi hem de yurtdışı talep koşulları dış denge görünümünün aleyhine oldu. Nitekim bu dönemde ekonomiyi daha dengeli bir büyüme kompozisyonuna yönlendirmeyi amaçlayan makro ihtiyati politikalar gündeme geldi. TCMB ve diğer ilgili kurumların aldığı tedbirler sonucu krediler ve yurt içi talebin yavaşlatılmasıyla 2012 yılında iç talepte belirgin bir dengelenme gözlendi.
Son 10 yılda yapısal değişim olmadı
-Çevrim etkilerinden arındırılmış cari açık tahminleri, esneklikler için uç değerlerin dikkate alınmış olması nedeniyle, yüzde 3 ile yüzde 6,5 gibi geniş bir bantta değişkenlik gösteriyor.
-Konjonktür etkilerinden arındırılmış cari açığın milli gelire oranı, arındırılmamış orana kıyasla beklendiği gibi daha istikrarlı bir seyir izliyor. Buna göre arındırılmış cari açığın milli gelire oranı genelde yüzde 4,5-5 aralığında dalgalanıyor. Seride aşağı veya yukarı yönlü belirgin bir eğilim bulunmaması, son 10 yıl içinde cari denge dinamiklerine etki edecek önemli bir yapısal değişim olmadığına işaret ediyor.
-2009 yılında cari dengenin, ana eğilimine kıyasla daha olumlu bir görünüm izlemesinde ithalat ve dolayısıyla iç talepteki daralma önemli bir rol oynadı. 2011 yılında ise her üç alt bileşenin katkısının da olumsuza dönmesiyle tam tersi bir resim ortaya çıktı. Küresel kriz sonrasında hızlı sermaye girişlerinin de etkisiyle güçlü iç talep ve zayıf dış talebin bir arada gerçekleşmesi 2011 yılında cari açıktaki konjonktürel artışı zirveye çıkardı. Bu dönemde cari işlemler açığındaki hızlı artışı, fiyat etkisinden ziyade iç ve dış talep dengesinin bozulmasından kaynaklandı. Bu gözlem TCMB’nin 2011 yılına girerken neden yüksek cari açık düzeyini finansal istikrar açısından risk olarak algılayarak politika çerçevesini değiştirdiğini de büyük ölçüde açıklıyor.
-Yurtiçindeki konjonktürel politikaların küresel talep veya ithalat fiyatları üzerinde kontrolü son derece sınırlıdır. Bu nedenle yapısal olmayan yurt içi politikaların, cari açığın daha çok iç talep ve ithalattan kaynaklanan kısmına odaklanmasının daha sağlıklı olacaktır.
“Merkez Bankası üzerine düşeni yaptı”
Çalışmada, son 10 yıllık dönem değerlendirildiğinde Türkiye’de cari dengenin konjonktürel kısmındaki dalgalanmaların her iki yönde de 3 puana kadar ulaşabildiği ve bu oynaklığın daha çok ithalattan kaynaklandığı da vurgulandı. Dolayısıyla para politikasının ve diğer konjonktürel politikaların, cari dengedeki oynaklığı azaltma konusunda önemli bir alanının bulunduğu kaydedildi.
2011 yılında alınan tedbirlerin ardından, 2012 yılında iç talep kaynaklı ek cari açığın büyük ölçüde sıfırlandığının görüldüğü belirtilen çalışmada, “Nitekim TCMB, 2013 yılının başında cari denge için para politikası ile yapılması gerekenlerin büyük ölçüde yapıldığını ve bundan sonrasının yapısal tedbirlere bağlı olduğunu açık bir şekilde belirtti” denildi.
Cari açık finansal istikrar açısından önemini koruyacak
Çalışmada, son dönemde yapısal cari açığı azaltma konusunda bireysel emekliliğe katkı gibi önemli adımlar atıldığı, ancak bu düzenlemelerin etkisinin orta ve uzun vadede alınacağına işaret edilerek şu değerlendirmede bulunuldu:
“Dolayısıyla bu çalışmanın bulguları kısa vadede iktisadi büyümeden ödün vermeden cari açığı yüzde 5’lerin belirgin olarak altına indirmenin oldukça güç olduğunu gösteriyor. Ayrıca Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan Euro bölgesinde talebin uzunca bir müddet zayıf seyretme ihtimalinin bulunması, önümüzdeki dönemde cari dengenin makroekonomik ve finansal istikrar açısından önemini koruyacağına işaret ediyor.”