Hedef, şirketlerin ‘ana’ bankası olmak

Bundan birkaç yıl önce şirketlere birden fazla banka ile çalışın denirdi. Çünkü herhangi bir terslik anında ikinci ya da üçüncü bankanın risk iştahından yararlanılırdı. Ama artık bankalar şirketlerle daha uzun soluklu ilişkiler kurmak istiyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

Bundan birkaç yıl önce şirketlere birden fazla banka ile çalışın denirdi. Çünkü herhangi bir terslik anında ikinci ya da üçüncü bankanın risk iştahından yararlanılırdı. Ama artık bankalar şirketlerle daha uzun soluklu ilişkiler kurmak istiyor.

2008 krizinin yaşandığı sıcak günlerde şirketlerin daha çok krediye sahip olabilmeleri için birden fazla banka ile çalışması önerilirdi. Daha sonra bankacılar çalıştıkları bireyler ve kurumlar için yakından tanımanın önemini anlatmaya başladılar. Şimdi ise başta büyük proje ya da yatırım kredileri imzalayan bankalar için şirketin ‘kasa’ bankası ya da başka bir ifadeyle ana bankası olmanın önemi arttı. Tüm nakit akışınız, maaş ödemeleriniz, tedarikçi finansmanınızı aynı bankadan yapmanız bir anda o bankayı ‘kasa’ bankanız yani ‘ana bankanız’ haline getiriyor. 

Artık tamamen reel ekonominin aktörlerine odaklananan Citibank Türkiye Genel Müdürü Serra Akçaoğlu, “Bir bankanın ana bankanız olması hem hizmet açısından, hem süregelen uzun iş ilişkileri açısından, hem de bazı konularda -özellikle kredi fiyatlaması konusundauygun maliyetlerden yararlanabilmeniz anlamına geliyor” diyor ve ekliyor “Biz şirketlerin ana bankası olmak istiyoruz.” 

Bankaların, şirketlerin ana bankası haline geldikçe fonlama kaynağı tarafında da ellerinin rahatlayacağına işaret eden Akçaoğlu, “Firmaların ödeme ve tahsilatlarını otomasyona geçirmeleri bankaların vadesiz mevduatını da artıcı bir etki yapıyor. Bu da kaynak maliyeti tarafında sizin elinizi güçlendiriyor. Böylelikle daha uygun koşullarda kredi verebilmenizi sağlıyor” dedi. 

Akçaoğlu, Citibank Türkiye olarak da şirketlerin ana bankası olmak istediklerini ve tedarikçi finansmanında büyümek istediklerini belirtirken “Eskiden şirketler yan sanayi firmalarından mal tedarik ederken yan sanayi firması borçlanıp finansman maliyetini ana firmaya yansıtırdı. Artık ana firmalar tedarikçi finansman modelleri ilemaliyetlerini kontrol etmek istiyorlar. Hepsine bir finansman paketi hazırlıyoruz. Ana firma ile tedarikçisi arasında da tedarikçi zincirine katılım artıyor ve faiz maliyeti düştüğü için daha ucuza mal alıyor” bilgisini verdi. 

Şirketlerin dünyanın neresinde olursa olsun, tüm gelir ve gider tablosunu, gün sonunda tüm nakit akışını tek bir tuşla önüne getirdiklerini kaydeden Akçaoğlu, “Dünyanın neresinde iş yapıyor olursanız olun tahsilatlarınızı ve ödemelerinizi tek ekrandan görebiliyorsunuz. Citi yıllardan beri bu platformlara çok yatırım yaptı ve dünyanın 106 ülkesinde faaliyet gösteriyor” ifadelerini kullandı. 

Daha çok tahvil bono ihracı gelecek 

Akçaoğlu, sektörde önümüzdeki dönemde bankaların genel olarak kaynak yapısını çeşitlendirme eğiliminin de artmasını bekliyor. Son birkaç seneden beri bankacılık sistemi mevduat tarafındaki başta vade kısıtını dengelemek için daha çok tahvil-bono çıkartırken Akçaoğlu, bu ihraçların farklı ürünlerle artacağını öngörüyor.

Bankacılık sektörünün kaynak dağılımına bakıldığında yüzde 53.4’ünün mevduat, yüzde 11.3’ünün sermaye, yüzde 78’sinin repo, yüzde 16.4’ünün dış borç ve yüzde 3.5’inin tahvil ve bono ihraçları olduğu görülüyor. Akçaoğlu, “Bankaların kaynak dağılımında tahvil ve bono ihraçlarının payı çok düşük. Bu oranın artması lazım. Türkiye’de bankaların mevduatları bugün pek çok Avrupa ülkesinden daha kuvvetli ama Türkiye’de bugün kaynağın vadesi de ağırlıklı olarak 45-60 gün ile sınırlı. Buna karşılık krediler daha uzun vadeli. Dolayısıyla kısa vadeli mevduatınız, buna karşılık uzun vadeli kredilerimiz var. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bankaların uzun vadeli kaynak çeşitliliğini artırması lazım” dedi. 

“Türkiye’ye ve Türk varlıklarına da her zaman ilgi var” diyen Akçaoğlu buna en güzel örneğinde Hazine Müsteşarlığının bu yılın başında, 22 Ocak’ta 10 yıl ve 12 Şubat’ta 30 yıl vadeli tahvil ihraçlarına gelen talebi gösterdi. Akçaoğlu, “Önümüzdeki yıllarda dünyada ve Türkiye’de finansmanda menkul kıymetin payı artacak. Daha çok halka arz göreceğiz. Çeşitlendirilmiş finansman artacak ve fonlama tarafında daha stabil maliyetlere geleceğiz” öngörüsünde bulundu. 

Pahalı mevduattaki yarıştan çıkmak lazım 

Mevduat ile kredi arasındaki vade kısıtını sadece tahvil değil sekuritizasyon ve diğer varlığa dayalı menkul kıymet ihraçlarıyla da kompanse edileceğini düşünen Akçaoğlu, özetle şöyle konuştu: “Mevduat faizlerindeki artan rekabete çok inanmıyoruz. Mevduat tarafında fiyatlama çok hızlı ve bir taraftaki maliyet artışı aynı ölçüde krediye yansıtılamıyor. Mevduat kısa vadede pahalı bir kaynak. Mevduat her zaman olacak ama orada bankacılık sektörünün faiz yarışına girmemesi lazım. Biz zaten genel olarak da mevduatta en yüksek faizi veren banka olmayı hiç hedefl emedik. Yüksek faizin ne bankaya, ne şirkete hiçbir tarafa faydası yok. Bankacılık sektörü fonlama maliyetini düşürmeye odaklanmalı. Doğru zamanda doğru finansman ürünüyle katma değer ve kaynak yaratması lazım.” 

Akçaoğlu, tahvil ve bono ihraçlarının artacağını ve bankaların kaynak çeşitliliğini artırmak için biraz daha sekuritizasyonvediğervarlığadayalımenkulkıymetihraçlarınayöneleceğini söylerken kriz dönemini atlatan Avrupalı bankaların kredi iştahlarının da yeniden açıldığını söyledi. 
Akçaoğlu, “Eurozone krizi sırasında Citi hemen yönünü Körfez’e çevirdi ve o dönemde murabaha ve İslami finansmanla Türk şirketlerine kaynak yolunu açtı. Son dönemde Avrupalı bankalardan sendikasyon iştahının geri geldiğini görüyoruz” dedi. Akçaoğlu tam bu noktada Basel III’ün getireceği kısıtlar dünyasına da işaret ederek şöyle devam etti: “Ama dünyada kurallar daha sıkı. Banka bilançolarında krediler azalacak. Düz krediden daha menkul kıymet tarafına kanalize olacağız. Dünyadaki denetim kuruluşlarının kriterleri, sermaye getiri beklentileri daha yüksek olacak bankalar dünya çapında daha dikkatli olacak. Basel III uzun vadeli kredi iştahını azaltıyor. Bu demek değil ki, olmayacak. Olacak… ama maliyetler, kredi kullanım modelleri değişebilir.”

Kurumsal tarafta rekabet artacak 

Bankacılık sektöründe artık daha fazla bankanın büyüme planını kurumsal ve ticari bankacılık üzerine kurgulayacağına da işaret eden Akçaoğlu, “Önümüzdeki dönemde kurumsal ve ticari bankacılıkta rekabet artacak. Bu rekabet kredi faizlerinin de şirketler lehine gelişmesine neden olacak. Zaten Merkez Bankası’nın faiz artırımı yaptığı dönemde bazı şirketlere kullandırılan krediler fonlama maliyetinin altında kaldı. Net faiz marjları negatif etkilendi.” değerlendirmesini yaptı. 

İç talepte yavaşlamayı gören yeni pazar arayışına girdi

Serra Akçaoğlu, Citibank Türkiye’nin Genel Müdürü olmadan önce Citi’de 56 ülkenin dış ticaretini yönetiyordu. Akçaoğlu, bu görevi sırasında 35 ülkeyi ziyaret ettiğini ve o ülkelerdeki firmalarla bir araya geldiğini belirterek “Bunu inanarak söylüyorum bizim firmalarımız ve bankalarımız çok tecrübeli. Biz değişken piyasaları çok iyi yönetiyoruz. Türkiye’de kur yükseldiği zaman hemen bilançoları bozmuyor. Türkiye ekonomisinde iç pazar dinamikleri değiştiği an hemen şirketlerimiz yeni pazarlara açılma refl eksini gösteriyor. Yeniden yeni pazarlar gündeme geliyor. Türk firmaları globalleşmeye çok önem veriyor. Önümüzdeki dönemde büyüme de ihracattan gelecek. Avrupa’nın özellikle bazı pazarlarında yaşanan açılma ile ihracatta ivme kazanılmasını bekliyoruz” ifadelerini kullandı. 

Satın alma ve birleşme tarafı çok hareketli 

Türk şirketlerinin bir taraftan ihracatta yeni pazar arayışları içine girerken diğer taraftan satın almak için şirket arayışına çıktığını da anlatan Akçaoğlu, “Türk şirketleri bir taraftan organik büyüme peşinde ama satın alma ve birleşme tarafı da çok hareketli. Bir çok Türk firması dışarıda şirket almak için alternatifl eri değerlendiriyor. Başka bir çok şirkette Türkiye’de satın almak için incelemede. Şirketler bu tür işlemlere orta-uzun vadeli bir bakış açısı ile bakıyor. Varlık fiyatları daha fazla yükselmeden fırsat var mı diye bakıyor. Değişken piyasada daha çok işlem yapmak istiyorlar. Doğru fiyattan bir varlık satılıksa neden almayayım diye düşünüyor. Bugün baktığınızda Borsa’daki bir çok şirketinde hissesi alınabilir seviyelerde” açıklamasını yaptı. 

Verimlilik hiç bu kadar önemli olmamıştı 

Firmalar pazarlarını çeşitlendiriyor. Fırsat pencerelerini açmış, araştırıyor. Bundan sonra şirketler için olmazsa olmaz kurallar ne olacak dediğimizde ise Akçaoğlu şöyle konuşuyor: “Şirketlerin stratejilerini kurgularken maliyetleri kısması, hacimlerini artırması, sermaye enjekte etmesi ve yatırımlarında daha fazla öz kaynak kullanması lazım. Piyasalarını çeşitlendirmek için çalışması lazım. Bundan sonra şirketlerin herhangi bir ek maliyet ya da risk doğuracak adımlardan kaçınmaları lazım. Önümüzdeki dönem kur riskinin doğru yönetildiği, bir şirketin döviz geliri yoksa kur riski taşımadığı, maliyetlerini doğru yönettiği bir dönem yaratması gerekiyor. Dolayısıyla bundan sonra ön plandaki konu verimlilik olacak. Verimlilik hiç bu kadar önemli olmamıştı. Artık daha çok firma nakit yönetimi ve operasyonel verimlilikte siz bize ne yapabilirsiniz diye sorguluyor.

İki trendi yakından takip ederek çalışıyor

Citibank Türkiye, artık tüm odağını reel ekonominin aktörlerine verdi. Citibank Türkiye Genel Müdürü Serra Akçaoğlu, “Son dönemde iki yeni trendi yakından takip ediyoruz” ifadelerini kullanırken bunlardan ilk trendi ‘uluslararası şirketlerin Türkiye’yi bir bölge merkezi olarak belirlemesi’ ikinci trendi de ‘gelişmekte olan piyasalarda faaliyet gösteren firmaların dünyaya açılması’ olarak özetledi. Akçaoğlu, “75’e yakın uluslararası şirket bölgesel merkezini Türkiye’ye getirdi. Bu şirketler Türkiye’den toplamda 116 ülkedeki 20 milyar dolarlık bir geliri yönetiyorlar. Erişim sağladıkları bölgeler arasında Orta ve Doğu Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Balkanlar, Orta Asya / Kafk asya bulunuyor. Gelişen ülke firmaları ise birleşme ve satın almalar yoluyla ya da global oyuncular ile ortaklık yaparak dünyaya açılıyor. İhracat yaptıkları piyasaları çeşitlendirerek Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya gibi pazarları da bünyelerine katıyorlar. Bu firmaların çok daha değişik ürün ve hizmet modellerine ihtiyaçları oluyor. Dolayısıyla Citibank Türkiye olarak her iki alandaki firmaları da yakından analiz ederek bu firmalarımıza nasıl daha fazla katma değer sağlayabileceğimize odaklanıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Bireysel bankacılık satışında en önemli kriterimiz çalışanlarımızdı

Serra Akçaoğlu, Citi olarak Türkiye’de bireysel tarafta satış kararı verilmesinde, ticari ve kurumsal tarafta güçlü olan bankanın bireyselde organik büyümesinin bundan sonra geç olacağı faktörünün rol oynadığını belirterek “Satın alacak bankanın çalışanlarımızı koruyacak olması bizim için çok önemli bir kriterdi. DenizBank 1.400 çalışanımızla devam etti. Onun için biz bu satışı çok iyi sonuçlanmış bir işlem olarak görüyoruz. Çalışanlarımızın bu alana yatırım yapacak bir bankada işlerinin olması önemliydi” dedi. Citi’nin odaklandığı ülkelere ve işlere hiçbir zaman kısa vadeli bakmadığını ve uzun vadeli bir bakış açısı ile yaklaştığının da altını çizen Akçaoğlu, “Citi, kurumsalda ve ticaride çok güçlü global bir marka. Globalleşen firmaların, yeni pazarlara açılacak firmaların değişik finansman modelleriyle yanlarında olacağız. Şirket alım-satımlarında, halka arzlarda aktif hareket edeceğiz. Artık ürün paketi değil çözüm önerileri paketi diyoruz” açıklamasını yaptı.