İç talebin gücü büyümede Türkiye’ye farklı hikâye yazdırır
DenizBank Ekonomik Araştırmalar ve Strateji Grup Müdürü Ercan Ergüzel, bol likidite döneminin kapanması ile yatırımcının ‘her şeyi alırım’ döneminden ‘seçerek alırım’dönemine geçiş yapacağını belirtti.
Ece CEYHUN
Finans piyasaları için tek bir maestro var, o da Fed. Müziği tam da partinin en güzel yerinde değiştireceğini söyledi. Her ülkeden farklı ses geldi. O piyasaların ayarları ile oynarken, toz duman dağıldığında uluslararası yatırımcı için kimin hikayesi güzel telaşı başlayacak. Likiditenin bu kadar bol olmayacağı bir dönemde hiç kuşkusuz para, gideceği ülkeyi de gideceği varlığı da seçecek.
Bu aralar hemen hemen birkaç günde bir Fed’den bir açıklama geliyor. Gelen her mesajın piyasa üzerinde bazen negatif bazen de pozitif etkisi oluyor. Geçen hafta faiz koridorunun üst bandını yukarı çekeceği mesajını veren TCMB salı günkü PPK toplantısında faiz koridorunun üst bandını 75 baz puan artırarak yüzde 7.25’e çekti. Bakıldığında Fed’in hamleleri sadece Türkiye’de değil tüm gelişmekte olan ülkelerde yankı buluyor.
DenizBank Ekonomik Araştırmalar ve Strateji Grup Müdürü Ercan Ergüzel ile Fed ve TCMB’nin hamleleri ışığında bundan sonra gelişmekte olan ülkelerdeki ayrışmayı konuştuk. Ergüzel öncelikle ‘Para var, her şeyi alabilirim’ döneminin bittiği tespitini yapıyor. Ergüzel’e göre bundan sonra ülkelerin cazibesini, yani yatırımcıyı çekme potansiyelini ‘hikayesi’ belirleyecek.
Notu tam aldık yol kazası oldu
Sadece Amerika’nın iyileştiği Avrupa’dan Japonya’ya, Çin’den Brezilya’ya kadar ekonomilerin hala ‘umut’ sinyalleri veremediği bir dünyada yaşıyoruz. Büyüme hala sancılı. Bir dönem yüzde 10’lar ve üzerinde büyüyen Çin bile artık daha düşük büyüme oranlarına razı olmuş gibi duruyor. Sadece Türkiye için değil ekonomisini ihracata bağlamış tüm ülkeler için büyük pazarlar toparlanamamış durumda. Eğer önümüzdeki dönemde işleri çok terse çevirmeyecek bir veri gelmezse emtia fiyatlarındaki seyir, emtia ihraççısı ülkeler için çok da işleri toz pembeye çeviremeyecek.
‘O zaman cazibe hikayeleri nasıl yazılacak?’ dediğimizde DenizBank Ekonomik Araştırmalar ve Strateji Grup Müdürü Ercan Ergüzel, tüketiciyi işaret ediyor. Ercan Ergüzel, “İhracattan destek gelmeyen dönemlerde iç tüketim üzerinden büyüyen ülkeler ön plana çıkar. Türkiye’ye de farklı hikayeyi iç talep yazdıracak. Nüfusunuz genç olması, hane halkının borçluluğunun düşük olması, finansal yapısı güçlü, kaynakları hane halkı ve şirketlere en efektif şekilde aktarabilen konumdaki bir bankacılık sisteminizin olması sizi bir adım öne getirir ” dedi.
Ergüzel, “Mesela Çin gibi özellikle ihracatla toparlanıp büyüyebilen ülkelerin son dönemde en önemli tartışma konusu ‘biz bu iç tüketimi nasıl canlandıracağız ve yeniden nasıl yüzde 7-8’ler civarında büyüyeceğiz’ haline geldi. Türkiye’de zaten bu potansiyel var. Son 10 yılda Türkiye’de büyümenin yüzde 67’si iç tüketimden geliyor. İhracat global anlamda yavaşlasa bile, ülkeler, iç tüketimi ile ön plana çıkacak. Üstelik Türkiye’nin hikayesi burada da bitmiyor. Türkiye tam yatırım yapılabilir ülke notuna geldiğinde, yol kazası oldu ama önümüzdeki dönemde kredilerde ilk yarıda büyümenin pozitif etkilerini de yaşayacağız. Çünkü kredilerin ekonomik aktiviteye yansıması gecikmeli geliyor” diye konuştu.
Büyüme beklentileri %3.5’e revize edildi
Ergüzel, mayıs ve haziran aylarında yaşanan dalgalanmanın büyüme üzerindeki etkilerinin üçüncü çeyrekte rakamlar üzerinde kendisini hissettireceğine işaret ederken yıllık büyüme tahminlerini yüzde 4’ten yüzde 3.5’e çektiklerini belirtti. Yapılan aşağı yönlü revizyona karşın pozitif bir resim çizen Ergüzel, “İkinci çeyrekte yüzde 4, yılın tamamında yüzde 3.5 büyüme bekliyoruz. Bu rakamlar yine de 2012 büyümesinin üzerindedir. Türkiye, 2013 yılında da potansiyel büyümesinin de hedefin de altında kalsa diğer ülkelerden daha iyi bir çizgide” yorumunu yaptı.
En büyük kural artık bozuldu
Ergüzel, Fed’in çıkış stratejisinin dozunu ayarlayacak olan iş ve konut piyasasına ilişkin her verinin volatilite yaratmaya devam edeceğinin altını çizerken, bir taraftan da enflasyondaki seyrin takip edileceğini belirtti. Bernanke’nin mesajları açısından ağustos ayındaki Jackson Hall konuşması öncesinde de merak katsayısı artacak. Ergüzel, şimdiye kadar bu toplantılarda önemli sinyaller veren Bernanke’nin yine Jackson Hall kürsüsünden piyasalara yine kuvvetli mesajlar vereceğini düşünüyor.
Ergüzel, “Fed ciddi riskler aldı. Sadece ekonomik değil politik risklerde aldı. Biraz prematüre bir çıkışla 5 senelik çabasını çöpe atarak çıkış stratejisine başlayacağı düşünülmemeli. Fed, QE3’ün başından beri 1.5 trilyon dolarlık varlık alım yapmış olacak ki bu QE1 ile QE2’nin toplamı kadar olacak. Fed, QE1’de 1.250 milyon dolar, QE2’de 600 milyon dolarlık alım yapmıştı” değerlendirmesini yaptı.
Para var her şeyi alırım dönemi bitti
Bol likidite varlık fiyatlarında topyekun bir yükseliş getirirken Ergüzel, likiditenin azalmaya başlaması ile birlikte yatırımcıların daha seçici hareket edeceğini belirtti. Ergüzel, “Bundan sonra yatırımcı seçici olacak. ‘Para var her şeyi alırım’ dönemi bitti. Bundan sonra, enflasyondan, faize, kurdan politik riske kadar her şeye bakarak karar verecekler. Bunlar bol likidite döneminde rafa kalkmıştı” dedi.
Faizde artık cin şişeden çıktı
Bugün Fed’in yüzde 0.25 olan faizlerinin en erken 2015 ortasından itibaren artacağına da işaret eden Ergüzel, Amerika’da yüzde 2.8’e kadar çıkan ve tekrar yüzde 2.4’e gerileyen 10 yıllık tahvil faizlerindeki son durumu anlatırken ‘artık cin şişeden çıktı’ ifadesini kullandı ve: “Faizlerde farklı dünyaya giriyoruz. Amerikan 10 yıllık tahvil faizlerinin bundan sonra yüzde 2’nin altını görmesini beklemiyorum. Tabii burada faizlerin ne hızda yükseleceği de önemli. Bugün emtia fiyatları dolayısıyla enflasyona bir baskı yok. Ama bir sene sonra emtia fiyatlarında hızlı bir yukarı çıkış enflasyonda hızlı bir ivme 10 yıllık tahvilleri yukarı taşıyabilir. Amerikan faizlerindeki her artış dünyanın diğer bölgelerini, enflasyon, kredi riski gibi farklı sebeplerin de eklenmesiyle daha fazla etkilemeye başlayacak” dedi.
Türkiye’nin kredide potansiyel büyümesi yüzde 30
Yılın ilk 6 aylık döneminde kredi artış yüzde 16’larda seyrediyor. Merkez Bankası her ne kadar yüzde 15’lik kredi büyümesinde bu yıl çok ısrarcı davranmasa da Ercan Ergüzel, kredi piyasasını değerlendirirken “Türkiye’nin potansiyel kredi artış hızı yüzde 30’larda. Kriz öncesinde yüzde 60’ları görmüştük. Geçen sene yaşadığımız kredi artış hızı yüzde 16’ydı ve bu aslında çizgi dışı bir seyir. Geçen senenin tamamındaki kredi artış hızına bu yılın ilk yarısında ulaştık. Bu hızla giderse yıl sonunda kredi büyümesi yüzde 30’ları bulacak. 2012 yılı özelinde, yüzde 15’lik kredi hedefi, cari açık ve enflasyon gibi bazı makro ekonomik verilerin sürdürülebilir seviyelere gelmesi açısından önemliydi. Ama sürekli hale gelmiş yüzde 15 hedefi bankacılığın potansiyel büyümesinin önünü keser” şeklinde konuştu.
TL’deki % 10’luk kayıp 1.7 milyar dolar pozisyon zararı demek
Merkez Bankası’nın adımlarını da değerlendiren Ercan Ergüzel şu ifadeleri kullandı: “Merkez Bankası faiz politikası anlamında 2011’de yaşanan global volatiliteden farklı davranıyor. O zaman bugünlere çok benzer bir senaryo yaşandığında faiz koridorunun üst bandı bir kalemde 350 baz puan arttırılmıştı. Şimdi bu artış 75 baz puanda kaldı. O günlere göre iki şey farklı.
Birincisi ekonomik büyüme istenilenden düşük seyrediyor, ikincisi ise haziran’daki gıda fiyatlarına bağlı tek seferlik artışı hesaba katmazsak enflasyon çok rahatsız edici seviyelerde değil. Ama dengeli bir artış yapması da gerekiyordu. Çünkü TL’nin değerini ve oynaklığını hem fiyatlama davranışlarını bozmamak, hem de reel sektörün döviz açık pozisyonu gibi hassas konuları dikkate alarak korumanız gerekiyor.
Örneğin reel sektörün açık pozisyonu 152 milyar dolar. Kısa vadeli açık pozisyonu ise 17 milyar dolar. TL’de %10’luk değer kaybı kabaca 1.7 milyar dolar pozisyon zararı anlamına geliyor. Diğer bir ifadeyle reel sektörü faiz kadar kur da zorlayabilir. Bu dengeyi gözetip hamle yapmalısınız.”
Ruanda ekonomisinin yüzde 15’i kadar borçlanmayı yüzde 6.87 faizden yaptı
Krizden sonraki dönemde merkez bankalarının bastığı likidite her yeri öyle ihya etti ki Ercan Ergüzel, sadece herkesin dilinde olan Brezilya, Güney Afrika değil, Ruanda’nın bile maliyetlerinin düştüğünden bahsederek bir örnek verdi.
Afrika’nın ufak ülkelerinden Ruanda tarihinde ilk defa Nisan 2013’te 10 yıl vadeli bir tahvil ihracı yaptı. Gelen teklif miktarı Ruanda ekonomisinin büyüklüğü yani 3 milyar dolar. Borçlanma ise 400 milyon dolar. Faiz (getiri) yüzde 6.875’te oluştu. Ergüzel, karşılaştırma yaparken 2007 yılında ABD’nin 10 yıllık hazine tahvil getirisinin yüzde 4.5-5’li seviyelerde olduğunu hatırlatırken bizde o sıralarda Türkiye’de neymiş diye baktık ve 10 yıllık Türk tahvilinde ortalama bileşik faizin yüzde 5.5-6.0 seviyelerinde olduğunu gördük. Bugüne geldiğimizde ise Fed’in açıklamalarından sonra Ruanda’nın 10 yıllık tahvilindeki getiri oranı yüzde 8.4’e yükseldi, bizde de çift haneye dayandıktan sonra tekrar yüzde 9’un altına geriledi.
Bütün yollar borsalara çıkar
Bugün tarihi zirvelerinde koşan S&P 500 başta olmak üzere hızlı bir düşüşün ardından yeniden yükselen borsaların büyümeyi satın almaya başladığına işaret eden Ercan Ergüzel, “İster iyi ister kötü senaryoda hisse senedi dostu bir ortam olacak, bütün yollar borsalara çıkacak. Tekrar resesyon ihtimali çıksa bile Fed desteğe devam edeceği sinyalini şimdiden verdi” dedi. Tahvil ve hisse senedi piyasalarının son 5 yılda birlikte coştuğunu ama bundan sonra ayrışacaklarını da vurgulayan Ergüzel, “Çünkü oyunun kuralları değişiyor” ifadelerini kullandı.
Ergüzel, önümüzdeki dönemde Türkiye piyasalarında borsa endeksinin yeniden 80 binlere yükselmesin, tahvil faizlerinin ise yüzde 8-9 seviyelerinden yüzde 7-8 bandına gerilemesini bekliyor. Borsada endekste ağırlığı yüksek bankacılık hisselerinin belirleyici olacağına inanan Ergüzel, Türkiye’nin not artışı ile aynı takvim dönemine gelen
Fed’in sözlü müdahalelerinin etkilerini anlatırken“Yaptığımız araştırmaya göre bir ülke yatırım yapılabilir nota ulaşmadan önce o ülke 2 sene, not artırımı olduktan sonra ise bir sene pozitif ayrışma yaşıyor. Yatırım yapılabilir seviye notu aldıktan sonraki ilk sene ilgili ülkenin hisse senedi piyasası benzer gelişmekte olan ülkelere (GOÜ) göre yüzde 1. 2, sene sonunda ise yüzde 10 daha primli oluyor. Para birimde ise çok belirgin bir farklılık bulunmuyor. Bu açıdan bakarsanız Türkiye hala potansiyeline ulaşmış değil. Hala gelişmekte olan ülkelerin altında performe ediyor.
Dolayısıyla hisse senedi piyasası açısından bakarsanız gidecek yer daha var. Yüzde 4.5-5’ler düzeyindeki bir tahvil getirisi ne yakın vadede ne de orta vadede mümkün değil. Yıl sonuna kadar bileşik faiz yüzde 7-8 bandına gelecek ama veri akışı önemli” dedi.