İstikrar tehdit altında
Faiz lobisi ve bankaları hedef alan söylem piyasalar ve ekonomik istikrar açısından tedirginlik yaratıyor.
İSTANBUL - Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sermaye piyasalarındaki sert satışların arkasında "faiz lobisinin" olduğu yönündeki açıklamaları, bankaları bu lobinin bir parçası olarak nitelemesi ve devlet bankalarına yönlendirme yapmasının yanı sıra siyasi söyleminde yumuşama olmaması, piyasalar ve ekonomik istikrar açısından tedirginlik yaratıyor.
Siyasi tansiyonun artmasının ABD'nin tahvil alımlarını azaltabileceği sinyalinin tüm gelişmekte olan piyasalardan çıkış dönemine denk gelmesi de Türkiye'nin aynı kategoride yer aldığı ülkelerden negatif ayrışmasına neden oluyor. Analistler, özellikle yabancı yatırımcıların açıklamaları şimdilik iç siyasete dönük popülist bir söylem olarak algıladıklarını ancak siyasi tansiyonun bir an önce yumuşatılması ve ekonomik temeli olmayan söylemlerden vazgeçilmesi gerektiğini vurguluyorlar.
Taksim Gezi Parkı'nda yapılması planlanan Topçu Kışlası projesi için ağaçların kesilmesini protesto etmek amacıyla 14 gün önce barışçı şekilde başlayan bir eylemin polisin sert müdahalesinin ardından yurt genelinde hükümet karşıtı protestolara dönüşmesi sonucu üç kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi ise yaralandı.
Protestoların siyasi tansiyonu artırmasıyla Borsa İstanbul 100 endeksi geçen hafta yüzde 9'ayakın değer kaybetti. Gösterge tahvilin bileşik faizi 31 Mayıs Cuma günü kapanışına göre yaklaşık 87 baz puan yükselişle geçen hafta yüzde 6.94, 10 yıllık 8 Mart 2023 itfalı tahvilin bileşik faizi de yaklaşık 91 baz puanlık yükselişle yüzde 7.75'e kadar yükseldi.
Erdoğan, dün yaptığı konuşmalarda, borsadaki satışların ardında faiz lobisinin olduğunu belirterek, "Faiz lobisine haddini bildirmemiz gerekir. Ne yapmak istediğimizi biliyorsunuz zaten. Bakin duyun, en çok parayı kimler kazandı biliyor musunuz? Faiz lobisi kazandı. Bunların musluğunu siz keseceksiniz. Sabrettik. Ne zaman ki faizler düşmeye başladı bu beyler rahatsız oldu.. Şimdi millet olarak bunların dersini verme zamanı. Devletin bankaları var; devletin bankalarından istifade edersiniz; sadece o değil, bir çokların var. Bana isim verdirmeyin onları biliyorsunuz. Bak bir kez söylüyorum devletin bankaları var diyorum size, bilin" dedi.
Türkiye'deki siyasi tansiyonun piyasaları olumsuz etkilediğini ancak ABD'nin tahvil alımlarını azaltacağı beklentileri nedeniyle gelişmekte olan piyasalardan küresel düzeyde çıkışların olduğunu hatırlatan Radikal Gazetesi yazarı Uğur Gürses, bugün yayımlanan yazısında, "Uluslararası konjonktürde bozulan havayı da dikkate alıp Ankara’nın bir an önce şu 'faiz lobisi' fobisini bırakıp, çatışmacı havadan çıkması gerekiyor. Yoksa ekonomiye kısa vadede en büyük hasarı bizatihi çatışmacı siyaset, söylem ve yönetim hataları getirmiş olacak" dedi.
Merkez Bankası verilerine göre, yurtdışında yerleşik kişilerin mülkiyetindeki devlet iç borçlanma senedi (DİBS) portföyü, 31 Mayıs itibariyle 67.16 milyar dolar; hisse portföyü ise aynı tarih itibariyle 74.76 milyar dolar oldu. Yurtiçi ve yurtdışında yerleşiklerin mülkiyetindeki DİBS stoku 31 Mayıs itibariyle nominal olarak 212.9 milyar dolar, piyasa değeri itibariyle 238.7 milyar dolar seviyesinde.
Üst düzey bir bankacı, "Bu açıklamalar genellikle borsanın düştüğü veya faizlerin yükseldiği dönemlerde oluyor. Nedense faizler düşerken faiz lobisinden bahsedilmiyordu. Bu kadar para gelirken faiz lobisi - eğer öyle bir şey varsa- neredeydi? Bunlar dikkati başka yerlere çekmek için yapılan siyasi taktikler ve bunu yıllardır her yatırımcı öğrendi. En önemlisi, Türkiye'ye bu kadar çok paranın ve özellikle bonolara geldiği donemde, henüz hiç bir çıkış olmamışken 'faiz lobisi' faizleri yükseltip kendini ayağından mi vurdu? Böyle bir şey olabilir mi? Ama bunu sokaktaki halka anlatamazsınız, miting meydanındaki insana suçluyu işaret edince o halk bunu sorgulamaz" dedi ve ekledi:
"Yabancı yatırımcılar bu açıklamalara pek itibar etmez. Getiri ya ta getiri potansiyeli görürlerse alırlar, görmezlerse satarlar. Sadece Erdoğan değil, benzer baksa ülke politikacıları da zaman zaman bankacıları, traderları ve fiktif olan lobileri suçlarlar. Bu tur konuşmalar genellikle yurtiçi tribünlere olur dışarısı görmezden gelir. Ama eğer bunun dozu artar ve bu retoriğin sonunda çeşitli önlemlerin geleceği beklentisi doğarsa yatırımcıların gideceği başka birçok alternatif ülke ve pazar var."
KAMU BANKALARINA YÖNLENDİRME
Erdoğan'ın ekonomiye dönük açıklamaları içinde en tehlikeli olanın devlet bankalarına yönlendirme yapması olduğunu belirten Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi Ümit Özlale, "En tehlikeli açıklamanın devlet bankalarına yönlendirme olduğunu düşünüyorum. Erdoğan, toplumun önemli bir bölümünden gelen açıklamalar karşısında milli görüş kabuğuna geri döndü ve bu görüşlerinin ardında sürdürülebilir bir ekonomik model yok. Başbakan, daha ılımlı açıklamalar yapan Gül ve Arınç'ı da piyasaları da dinlemiyor. Bu açıklamaların sürmesi bir kar topu etkisi yaratarak piyasaları çok daha kötü noktalara götürebilir" dedi.
Toplam 50 bankadan oluşan Türk bankacılık sisteminin aktif büyüklüğü 1.44 trilyon lira seviyesinde bulunuyor. Sektörde 3 kamu bankası, 4 katılım bankası faaliyet gösteriyor. Ayrıca kamu bankalarının 2 yeni katılım bankası kurması yönündeki çalışmalar da devam ediyor.
Toplam 3 kamu bankası, aktif büyüklüğüne göre Türk bankacılık sektörünün yaklaşık yüzde30'unu oluşturuyor.
Erdoğan'ın halkı kamu bankalarına yönlendirmesi, faiz lobisi söylemi ve Garanti Bankası'nın hedef alan açıklamalarını "dozu aşan ve kutuplaştırıcı" olarak değerlendiren üst düzey bir bankacı, "Bankalar birkaç aylık mevduat tabanı ile 10 yıllık konut kredisi veriyorlar, dolayısıyla bankalar faiz riski taşıyorlar. Erdoğan'ın bu açıklamaları sadece kendi tabanını bir arada tutmak ve kemikleştirmek için yaptığını düşünüyorum, bu açıklamaların ardından rasyonel bir görüş bulunmuyor" dedi ve ekledi: "Ancak ekonomiden daha önemlisi Türkiye bir demokrasi sınavı veriyor ve bütün bunlara toplumsal ve sosyolojik açıdan bakmak gerekiyor."
(Aslı Kandemir - Reuters)