Merkez kart düzenlemesinden memnun
Merkez Bankası tarafından yılda iki kez yayımlanan '”Finansal İstikrar Raporu’nda” BDDK tarafından kredi kartları ve krediler ile ilgili düzenlemeleri istikrar için olumlu karşılandığı belirtildi
İSTANBUL - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Finansal İstikrar Raporu'nda "Küresel oynaklığın artış eğiliminde olduğu yeni dönemde kredi büyüme hızının makul seviyelerde gerçekleşmesinin finansal istikrara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda, kredi büyümesi ve kompozisyonuna yönelik BDDK tarafından alınmakta olan tedbirler olumlu karşılanmaktadır" denildi.
Merkez Bankası tarafından yılda iki kez yayımlanan ''Finansal İstikrar Raporu'nun'' ikincisi yayımlandı.
Finansal İstikrar Raporunun son sayısının yayımlanması sonrasındaki dönemde küresel piyasalardaki oynaklığın arttığının gözlendiği belirtilen raporda, finansal sistemin sağlamlığını artırmak ve döngüsel hareketlere duyarlılığını azaltmak amacıyla, TCMB ve diğer ilgili otoritelerin gerekli görülen yapısal tedbirleri almaya devam ettiği bildirildi.
Raporda, bu doğrultuda finansman şirketlerinin zorunlu karşılık kapsamına alındığı, ihracat reeskont kredilerinin kullanımını artıracak düzenleme değişikliklerine gidildiği ve daha önce ilan edildiği üzere mevcut durumda izleme evresinde olan kaldıraca bağlı zorunlu karşılık uygulamasının da 2014 yılından itibaren hayata geçirileceği anımsatıldı.
Bu dönemde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) yurt içi tasarrufların artırılması ve tasarrufların üretken alanlara yönlendirilmesi amacı doğrultusunda bireysel kredilerdeki artışı sınırlayarak kredilerin dağılımını firma kredileri lehine çevirebilecek birtakım düzenlemeler yaptığı ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:
"BDDK, yurt içi mevzuat ve düzenlemelerin Basel III'e uyumlaştırılmasına yönelik çalışmalarına devam etmektedir. Bu düzenlemeler bankacılık sisteminin sermaye yapısının şoklara karşı dayanıklılığını artıran ve kredilerin döngüsel oynaklığını azaltan özellikleriyle finansal istikrar açısından önem taşımaktadır. Mevduat dışı fonlama miktarını son dönemde önemli ölçüde artıran ve kredi-mevduat oranı yüzde 110'un üzerine çıkan Türk bankacılık sektörü, mayıs sonrası süreçte dış borçlarını uygun maliyetlerle yenileyebilmiştir. Sektörün yabancı para likit aktifleri, kısa vadeli dış borçlarının yarısına yakınını karşılayacak düzeyde bulunmakta, bu durum sektörün kısa vadeli dış şoklara karşı dirençli bir mali bünyeye sahip olduğunu göstermektedir. Bankaların güçlü likidite pozisyonlarını zafiyete uğratmayacak şekilde temkinli bir büyüme stratejisi izlemeleri sektörün görünümünü daha da iyileştirecektir."
Türkiye'nin, gelişmekte olan ülkeler içinde 2009 yılından bu yana kredi/GSYİH oranı en çok artan ülkelerden biri olduğu belirtilen raporda, 2012 yılı son çeyreğinden bu yana bakıldığında da Türkiye'nin yüksek kredi büyümesi ile benzer ülkeler arasında öne çıktığına işaret edildi.
Söz konusu artışta, özellikle yabancı para kredilerde, özelleştirme ve kamu altyapı yatırımlarına bağlı olarak kullandırılan proje finansmanı kredilerinin önemli bir paya sahip olduğu bildirilen raporda, "Ayrıca, tarihi düşük seviyelere gerileyen faiz oranlarının ve vadelerdeki uzamanın, başta konut ve ihtiyaç kredileri olmak üzere kredi talebini artırdığı görülmektedir. Küresel oynaklığın artış eğiliminde olduğu yeni dönemde kredi büyüme hızının makul seviyelerde gerçekleşmesinin finansal istikrara katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda, kredi büyümesi ve kompozisyonuna yönelik BDDK tarafından alınmakta olan tedbirler olumlu karşılanmaktadır" ifade edildi.
"Hanehalkı tasarruflarının artması ülkemizin ekonomik büyümesinin sağlıklı bir biçimde finanse edilebilmesi için önem taşımaktadır"
Aktif kalitesi ve sermaye yeterliliği açısından bankacılık sektörünün güçlü yapısını koruduğu belirtilen raporda, "Tahsili gecikmiş alacak oranları 2013 yılı boyunca yatay seyretmiş, 2011
yılından itibaren yükseliş eğilimindeki çeklerin karşılıksız çıkma oranı ise yıl içinde kademeli bir şekilde düşmüştür. Sermaye yeterliliği rasyoları risk ağırlıklı aktiflerdeki güçlü artışa bağlı olarak
[PAGE]
yıl içinde 200 baz puana yakın azalmış olsa da değişik şok senaryoları altında oluşabilecek zararları karşılayacak kadar yüksek bir seviyededir" bildirildi.
Firmalar kesiminin son yıllarda küresel likidite bolluğunun da etkisiyle gerek doğrudan yurt dışından, gerekse yurt içi bankalardan sağlanan kredilere erişiminin kolaylaştığı
değerlendirilen raporda, 2012 yılı sonlarından itibaren, ticari kredilerde hızlı bir artış gözlendiği ifade edildi.
Raporda, firmaların yılın ikinci yarısında da yurt dışı borç yenilemede bir sorun yaşamamalarının, firmaların risk yönetimi açısından olumlu bir gösterge olduğu vurgulandı.
Hanehalkı tasarruflarının artmasının Türkiye'nin ekonomik büyümesinin sağlıklı bir biçimde finanse edilebilmesi için önem taşıdığı ifade edeilen raporda, şunlar kaydedildi:
"Veriler hanehalkı tasarruf oranının düşmeye, hanehalkı yükümlülüklerinin varlıklarına oranının ise artmaya devam ettiğini göstermektedir. Bireysel emeklilik sisteminde tanınan teşvikler başta olmak üzere yapısal önlemlerle tasarruf oranlarının arttırılması hedeflenmektedir. Öte yandan, yabancı para cinsinden tüketici kredisi kullandırılamaması ve tüketici kredilerin tamamına yakınının sabit faizler
olması hanehalkının mali yapısının şoklara dayanıklılığını artırmaktadır. Bunların dışında hanehalkının mali durumu ve finansal sistemin istikrarı açısından en önemli parametre borçluluk düzeyinin gelire kıyasla makul bir seviyede bulunmasıdır. Dolayısıyla borç-gelir oranının yakından izlenmesi gerek yurt içi tasarruflar açısından gerekse finansal istikrar açısından önem arz etmektedir. BDDK tarafından yakın zamanda kredi kartlarına dönük yapılan düzenlemelerin bu amaca katkı sağlaması beklenmektedir."
Son altı aylık süreçte, küresel ekonomi olumlu yönde gelişirken, küresel piyasalarda sınırlı bir kötüleşme söz konusu olduğu ifade edilen raporda, "Aynı dönemde küresel sermaye akımlarındaki oynaklığa bağlı olarak kur ve faiz oranlarındaki oynaklığın da arttığı gözlenmiştir. Bununla birlikte, hanehalkında görülen iyileşmenin yanı sıra firmalar ve bankacılık sektöründeki olumlu görünüm korunmuştur" denildi.
Raporun "Uluslararası Gelişmeler" başlıklı kısmında, ABD ekonomisinde toparlanma eğilimi ve Avro Bölgesi ekonomilerinde bazı olumlu sinyaller gözlenmekle birlikte, küresel kriz sonrasında büyümenin itici gücü olan gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarındaki yavaşlama nedeniyle, küresel iktisadi faaliyetin zayıf seyrini sürdürdüğü vurgulandı.
Aynı zamanda, gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası uygulamalarının küresel finansal piyasalar üzerinde belirleyici olmaya devam ettiği belirtilen raporda, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) varlık alımlarını yakın dönemde azaltacağına dair beklentiler nedeniyle küresel risk iştahının son aylarda dalgalı bir seyir izlediğine işaret edildi.
Raporda, Fed'in kısa vadede izleyeceği çıkış stratejisi ile orta ve uzun vadede faiz artırım sürecinin uluslararası sermaye akımları üzerinde belirleyici olacağı kaydedilirken, "Önümüzdeki dönemde küresel likiditenin azalmasının yanı sıra bankaları daha ihtiyatlı olmaya sevk eden yeni finansal düzenlemelerin de devreye girmesiyle gelişmekte olan ülkeler açısından dış finansman imkanlarının dalgalı bir seyir izleyebileceği değerlendirilmektedir. Bu durumda dış finansman koşullarındaki bozulmadan kaynaklanan olumsuzlukların, gelişmiş ülkelerdeki toparlanmaya bağlı olarak dış ticaret kanalından gelen olumlu etkiler ile ne derece telafi edilebileceği hususu, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik performansını belirleyecek ana etken olacaktır. Bu itibarla, Fed'in para politikasındaki normalleşmenin gerek ABD gerek Avro Bölgesi'nde iktisadi faaliyetteki toparlanma ile paralel gidip gitmeyeceği önem arz etmektedir" denildi.
Küresel iktisadi faaliyetin, ABD ve Japonya gibi gelişmiş ekonomilerde kaydedilen ılımlı iyileşmeye rağmen halen zayıf seyrettiğine değinilen raporda, 2013 yılı boyunca güçlü bir mali konsolidasyon uygulayan ABD'de gevşek para politikasının sürdürülmesi, finansal koşullardaki iyileşme, gayrimenkul piyasasındaki olumlu seyir ve tüketim talebindeki canlılığın büyümeyi desteklediği aktarıldı.
Raporda, son dönemde açıklanan verilerin ABD ekonomisindeki toparlanmanın henüz istikrar kazanamadığına işaret ettiği vurgulanarak, parasal aktarım mekanizması işleyişinin ve kamu maliyesindeki sorunların halen giderilemediği Avro Bölgesi'nde ise destekleyici para politikasının etkisiyle çevre ülkelerdeki daralmanın yavaşlaması ile merkez ülkelerdeki kısmi toparlanmanın resesyondan çıkılmasına zemin hazırladığı belirtildi.
Küresel kriz sonrasındaki dönemde dünya ekonomisinin itici gücü gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarında son dönemde yavaşlama kaydedildiği kaydedilen raporda, "Bu yavaşlamada hem yapısal hem de konjonktürel etkenlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Gelişmekte olan ekonomilerden Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika'daki ivme kayıpları daha ziyade kriz sırasında uygulamaya konulan canlandırma paketlerinin etkisini kaybetmesi ve düzenleme altyapılarındaki aksaklıklar gibi geçici nedenlere bağlanırken, Çin ve Rusya'daki yavaşlamaların büyüme modellerindeki yapısal sorunlar sebebiyle kalıcı olduğu değerlendirilmektedir" ifadelerine yer verildi.
[PAGE]
Raporda, gelişmiş ülkelerde iktisadi faaliyetin henüz yeterli ivmeyi kazanamadığından işsizliğin yüksek seyretmeye devam ettiği anımsatılarak, özellikle çevre ülkelerde işgücü piyasasındaki yapısal sorunlar ve zayıf büyüme performansı nedeniyle yüksek işsizliğin uzun süre devam etmesinin beklendiği bildirildi.
Gelişmiş ülkelerde uygulanan genişlemeci para politikalarına rağmen, küresel ölçekte ciddi bir enflasyonist baskı hissedilmediğinin altının çizildiği raporda, şunlar kaydedildi:
"Bu durumun temel nedenleri, gelişmiş ülke ekonomilerindeki toparlanmanın henüz çıktı açıkları üzerinde önemli bir etki yaratamamış olması ve gelişmekte olan ülkelerdeki yavaşlama kaynaklı talep azalması nedeniyle istikrarlı seyreden emtia fiyatlarıdır. Gelişmiş ülkelerde iktisadi faaliyetteki toparlanmanın yavaş gerçekleşmesi ve ücretler üzerindeki aşağı yönlü baskının sürmesi nedeniyle enflasyonun uzun süre hedef değerlerin altında seyretmesi beklenmektedir. Son dönemde Avro Bölgesi'nde deflasyon riskinin ortaya çıkması Avrupa Merkez Bankası'nı (ECB) uzun bir aradan sonra faiz indirimine sevk etmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise kapasite kısıtları, kurlardaki geçişkenlik ve iç talebin canlılığı gibi etkenler fiyat istikrarının sağlanmasını görece güçleştirmektedir."
"Gelişmiş ülkelerden kaynaklanan makroekonomik riskler halen önemini korumaktadır"
Fed'in gelecek dönemde uygulayacağı para politikasına dair belirsizlikler nedeniyle, küresel risk iştahının son aylarda dalgalı bir seyir izlediği aktarılan raporda, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Gelişmiş ülkelerden kaynaklanan makroekonomik riskler azalmış olmakla birlikte, halen önemini korumaktadır. Diğer taraftan, ABD'de ve Japonya'da önümüzdeki dönemde maliye politikasının izleyeceği seyre ilişkin önemli belirsizlikler mevcuttur. Küresel likiditenin bol ve ucuz olduğu bir dönemin ardından Fed'in para politikasında normalleşmeye gidecek olması ABD'de bazı riskleri gündeme getirmektedir. Uzun vadeli faiz oranlarında sert bir yükseliş olması durumunda gerçekleşebilecek bu risklerin başlıcaları; son yıllarda durasyonu artan yatırımcı portföylerinde ani ve büyük değer kayıpları oluşması, piyasa likiditesinin azalmasına bağlı olarak panik satışlarının yaşanması ve kısa vadeli repo fonlamasına dayalı gölge bankacılık faaliyetleri gibi finansal sistemin bazı segmentlerindeki zayıflıkların belirgin hale gelmesidir. Bu risklerin gerçekleşmesi küresel piyasaları oldukça olumsuz etkileyeceği gibi ABD'de canlanmakta olan iktisadi faaliyete de sekte vurabilecektir."
Raporda, Avrupa'da uzun zamandır gündemde olan bankacılık birliğinin hayata geçirilmesinin, kredi mekanizmasının tekrar çalışır hale getirilmesi açısından kritik öneme sahip olduğu kaydedilirken, ECB'nin 2014 yılında yapacağı varlık kalitesi değerlendirmesinin de Avrupa bankalarının mali yapıları hakkındaki endişelerin giderilmesi açısından kritik öneme sahip olduğu vurgulandı.
ECB'nin denetim sorumluluğunu devralmadan önce yapacağı bu değerlendirme ile büyük bankaların sermaye gereksinimlerinin net bir şekilde ortaya konulmasının beklendiği dile getirilen raporda, "Ancak bu çalışmayla belirlenecek sermaye açıklarının nasıl giderileceği önemli bir belirsizlik kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu belirsizlik ortadan kaldırılabilirse piyasalarda güvenin artması, fonlama maliyetlerinin düşmesi, karlılık performansının iyileşmesi ve yeni sermaye ihraçlarının mümkün hale gelmesi beklenmektedir. Bu beklentiler gerçekleşirse kredi mekanizması tekrar çalıştırılabilecek ve ekonomik büyüme desteklenebilecektir" ifadeleri kullanıldı.
Raporda, ABD Merkez Bankası para politikasındaki belirsizliklerin sermaye hareketleri üzerindeki olumsuz etkilerinin, özellikle dış finansman ihtiyacı yüksek olan gelişmekte olan ülkeler açısından önem taşıdığına işaret edilerek, "Önümüzdeki dönemde özellikle cari açık veren ve son yıllarda hızlı kredi büyümesi yaşayan ülkelerin makro ihtiyati politikalara ağırlık vererek ekonomilerini dış finansman koşullarındaki olası değişikliklere daha dayanıklı hale getirmeleri önem arz etmektedir" değerlendirmesi yapıldı.