'Halkın zaferi' demokrasi ve hukuku üstün kılmalı
Dünya Gazetesi Başyazarı Osman Arolat bugünkü köşesinde darbe girişimi ve sonrasındaki yaşananları değerlendirdi...
OSMAN AROLAT
Darbe girişimi halkın ve medyanın direnci, siyasileri sokaklara çıkma çağrısıyla "akim" kaldı. Şimdi usuletle ve suhuletle hareket etmek gerekir. Bu musibetin, hukuk ve demokrasimizin gelişmesine yardım eden bir faydaya vesile olması için buna ihtiyaç vardır. Bu yolda çalışılmalıdır...
Darbenin "akim kalması" konusundaki ilk yorumlar, darbecilerin başarısızlığına halkın ve medyanın direnişinin neden olduğu üzerinden yoğunlaşıyor. Benim ilk izlenimim de bu yönde. Buna ek olarak söyleyebileceğim, köprülerin başlarının tek yönlü olarak tanklarla tutulduğu, kimsenin "ne olduğunu anlamaya çalıştığı" sırada, Başbakan Yıldırım’ın televizyondaki "Ordu içersinde küçük bir grubun kalkışması olduğunu belirten" açıklaması olayın niteliği üzerindeki soruların bir bölümünü ortadan kaldırdı...
Dün sabah yazı işleri toplantısına girdiğimde karşılaştığım soru, "Ağabey bu yaşadığın kaçıncı askeri derbe"oldu. 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleştiğinde 18 yaşındaydım. Onu art arda Talat Aydemir’in bir yıl arayla önce asker, sonra emekli edildiği için sivil olarak giriştiği iki darbe girişimi izledi. Sonra 71 darbesi, ardından 80 darbesi, sonra 28 Şubat e-muhtıra gibi bir sürü müdahaleyi yaşadık. Bunların hepsi toplumda önemli yaralar açtı, ülkenin toplumsal yaşamını ve ekonomisini yaraladı, aksattı. Ülkemizin uluslararası itibarını olumsuz etkiledi...
Buna rağmen, 15 Temmuz günü bir yeni darbe girişimiyle karşılaştık ve bu halkın hemen karşı koyması, siyasilerin birlik olması ile kısa sürede bastırıldı. Darbecilerin gözaltına aldığı kumandanlar kurtarıldı, darbeciler tutuklandı, demokratik bir başarı elde edildi...
Demokrasi eski Yunanda iki sözcüğün birleşmesiyle oluşur: Demos halk ve kretos egemenlik. Ve halkın egemenliğini içerir...
Şimdi demosun zaferi olarak bu darbenin önlendiği yorumları yapılırken, konulara usuletle ve suhuletle yaklaşılıp, hukuk kuralları çiğnenmeden demokrasi ve hukuk kurallarını üstün kılarak yolumuza devam etmeliyiz.
Fetullahçı terör örgütünün darbe yaptığını iddia ederek 3 bin dolayında rütbeli rütbesiz askerin gözaltına alındığını görüyoruz. Toplumumuz çok yakın zamanda Ergenekon ve Balyoz gibi genişletilmiş davaların içerisinden çıkamadı. Suçlularla, suçsuzların ayrımının yapılamadığı, sahte delillerle suçlar uydurulduğu toptancı davalara tanık oldu. Bunlarla Türk ordusu büyük ölçüde yıpratıldı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı ve Başbakan darbecilerin, "Ordu içersindeki küçük bir azınlık" olduğunu ifade ettiler. Şimdi buna uygun olarak, gerçek suçluların tesbit edilerek en kısa sürede, en ağır şekilde cezalandırılmaları toplum vicdanını rahatlatacaktır. Bu yargılamalarda, son dönem yargılamalarındaki toptancılık ve delil üretmenin ortaya çıkardığı yanlışlardan ders alınarak hakaret edilmelidir.
Yaşanan olayların sıcaklığı ile hukuki kuralların esnetildiği uygulamalara gidilmesi adaletin yerini maslahatın alması sonucunu getirir. Başlangıçta buna uygun bazı girişimler söz konusu oluyor. Anayasa mahkemesinin iki üyesinin kural dışı görevden alınması, uzman hukukçularca tartışma konusu yapılıyor.
"Her musibet bir hayra vesile olur" diye bir sözümüz vardır. Bu darbe girişimi musibetinin hayra yorulması için ilk gelişmeyi, siyasi partilerin bir araya gelip ortak bildiri yayınlamasında yaşadık. Şimdi bunu demokrasi ve hukukun üstün kılınması için yapılacak çalışmaların, atılacak adımların izlemesi gerekir. Bu darbe girişimi musibetinden halkımız için hayır ancak böyle sonuç verebilir.