'İran’ın gözünün içi'
Dr. Mustafa AŞULA / Emekli Büyükelçi
CNN televizyon kanalının dünkü ( 23 Ocak ) 'Ankara Kulisi' programında, değerli emekli Büyükelçi ve dışişleri eski Bakanı Sayın Yaşar Yakış ile, CHP Genel Başkan Yardımcısı, değerli emekli Büyükelçi Osman Korutürk'ü izledim, dinledim. Konuşmaların önemli bir kısmı İran ile, Türkiye'nin AB üyeliği üzerinde yoğunlaştı.
Son defa İstanbul'da, Güvenlik konseyinin beş daimi üyesiyle, Almanya ve AB temsilcilerinin katıldığı, İran'ın uranyum zenginleştirme programı ve genelde nükleer olma çabası etrafındaki toplantının, Türkiye'nin yoğun çabalarına karşın, neden sonuçsuz kaldığı konuşmacılara soruldu.
Sayın Yakış'ın verdiği cevap dikkatimi çekti; Yakış, görüşmeler şu sırada sonuçsuz kalmış olsa da, bizim arada kolaylaştırıcı olmaklığımızın çok faydası olduğunu, zira, Türkiyenin başkaları gibi değil, fakat İranın gözünün içine bakarak konuşan bir ülke konumunda bulunduğunu, böyle olunca da, İran'ın deruni olarak aklından geçenleri anlamakta zorlanmadığımızı ve farklı yorumlar yapmadığımızı söyledi.
Bu düşünce, İran konusunda Batı'yı ikna için, kendimize göre bir gerekçe belki olabilir. Ancak tecrübe şunu göstermiştir ki, gözünün içine bakarak İranı anlamak kolay olsaydı, biz Türkiye olarak yıllardır İranla havanda su döğmezdik; 1950'lerin CENTO'sundan başlayıp, (RCD) ve şimdilerdeki (ECO) ve ikili deneyimlere bakalım; Merhum Şah döneminde olsun, daha sonraki Humeyni ve takipçileri dönemlerinde olsun, İranla ikili işbirliği retorik olarak kağıt üstünde en üst düzeyde ifade edilmiş, ancak fiiliyata geldiğinde, örneğin İrandan alınacak petrol ve doğal gazın kuruşlandırmasına varacak derecede iş ilerlediğinde, umutlanmış olmamıza rağmen, sırf Türkiye yararlanmasın diye, görünmeyen bir el olup bitenleri tersiyle silmiş ve biz başladığımız noktaya avdet etmişiz. Demek ki, göz okumayla veya gözün içine bakmayla İran hiç bir zaman bildiğinden şaşmamıştır.
Bu yaklaşımı bunca yıldır sürdürdüğümüze göre, gerçeği herhalde biz de biliyoruz. Geriye ne kalıyor? İrandan hiç bir zaman bir korkumuz olmamıştır ve olamaz. Bununla beraber, komşu İrandan gelebilecek olumsuzlukları, hiç olmazsa asgariye indirmek için, İranı olabildiğince idare edelim, Batı ile olan uyuşmazlıklarında da keza imkan dahlinde yardımcı olmaya çalışalım. Zannedersem bugün de yapmaya çalıştığımız ve son İstanbul toplantısında sergilediğimiz tutum da bundan ibarettir. Bu kadarını siyasilerimiz söylemek istemeyebilirler. Ancak gerçek budur.
Sayın Yakış'ın dikkatimi çeken diğer bir ifadesi de, Türkiyenin AB'ne tam üyelik yolunda karşılaşmakta olduğu zorluklara daha ne kadar müsamaha edebileceğimize ilişkin suale verdiği cevabı oldu; Yakış'a göre, biz önce içeride AB'nin istediği tüm uyum ve reformları tamamlayalım ve böylece bütün yolları tüketelim, buna rağmen AB'nin tutumunda herhangi bir değişiklik olmadığı takdirde, ancak o zaman mukabil yol ve önlemler üzerinde duralım. Dolayısiyle, daha vakit var.
Halbuki, AB üyeliğinde yerleşik uygulamaya göre, her adım karşılıklıdır ve bu ölçümlerde hakem AB Komisyonudur. Beyanı şartla ki, komisyon objektif ve iyi niyetli olsun. Aksi halde, kendi kendimizi Komisyonun insafına terketmiş oluruz.
Bu ikilem, bana vaktiyle Kıbrıs konusunda yaşadığımız zor günleri hatırlattı; 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'ndan önceki yıllarda Başpiskopos Makarios bizi hep denedi. Adada Türklere karşı gerçekleştirdiği hukuk ve insanlık dışı her davranış karşısında, tabir yerindeyse 'erkekse bir daha yapsın, o zaman görür' gibi tehditlerle vakit geçirdik. Bunu öğrenen Makarios, fırsat buldukça yine ayni şeyleri yapmaktan geri kalmıyordu. Demek ki, bedeli ne olursa olsun, bir meselede açık tavrınızı ortaya koymadığınız sürece, uysallıkla, yumuşak diplomasiyle kazanacağınız bir şey yoktur. Çok yakın ve küçük bir misal; 1997 de komisyon Türkiye'yi aday ülke olarak kabul etmediğinde, zamanın hükümeti mukabil aksiyon olarak, AB ile ilişkileri dondurma kararı almıştı. Bu karardır ki, Türkiyeye 1999 da aday üyeliğe ' ehildir ' nisbi başarısını kazandırmıştı.
Siyasi bir partiye mensup da olsalar , meslekten uzman arkadaşlarımızın, gerçekler adına, yine de uzmanca konuşmaları beklenir.