'Kıdem tazminatı fonu hükümetin yeni bir kaynak yaratma çabası'
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yakup Akkaya, kıdem tazminatı fonu oluşturulması durumunda işverenin her ay yüksek meblağlardaki bir tutarı fona aktarmak zorunda kalacağını belirterek, “Kıdem tazminatı fonunu işveren de istemiyor” dedi
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yakup Akkaya, kıdem tazminatının fona devredilmesinin hem işçi hem işveren açısından sıkıntı yaratacağını belirterek, kıdem tazminatı fonu ile hükümetin yeni bir kaynak yaratma çabası içinde olduğunu kaydetti.
CHP’de meslek kuruluşları ve işçi sendikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Akkaya, kıdem tazminatı fonu oluşturulması durumunda işverenin her ay yüksek meblağlardaki bir tutarı fona aktarmak zorunda kalacağını belirterek, “Kıdem tazminatı fonunu işveren de istemiyor” dedi. Akkaya, hükümetin her seçim dönemi yaklaşırken kıdem tazminatını gündeme getirip, seçimlere kısa bir süre kala geri çekerek, bunu oya tahvil etmeye çalıştığını savundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Akkaya, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya’nın çalışma hayatına ilişkin sorularını yanıtladı.
►Kıdem tazminatının fona devredilmesi yeniden gündemde, seçimler öncesi bu düzenlemenin hayata geçme olasılığı nedir?
AK Parti hükümetlerinde her seçim döneminde bu konu buzdolabından çıkarılır. Seçimler yaklaşırken gündeme getirilir, seçime az bir süre kala vazgeçilir. İşçi hükümetin bu konudan vazgeçtiğini düşünür, AK Parti de bu durumu oya tahvil etmeye çalışır. Ben seçim öncesinde böyle bir düzenlemenin Meclis’ten geçeceğine ihtimal vermiyorum. Kıdem tazminatını sadece yüzde 20’lik bir kesimin aldığını yüzde 80’inin alamadığını belirtiyorlar. “Bir gün bile çalışsa kıdem tazminatını alsın’ diyorlar. Peki güzel herkes alsın. O zaman bir yasal düzenleme getirirsiniz ‘işe başlayan herkes kaç gün çalışmışsa karşılığında kıdem tazminatı almaya hak kazanır’ dersiniz. Bu o kadar zor değil. Kıdem tazminatı işçinin büyük emek vererek kazandığı bir hak. “Avrupa’da, dünyada yoktur” diyorlar bu da külliyen yalan.
►Dünyada uygulanan model ne?
Her ülkede kıdem tazminatı var ama bazı ülkelerde yasayla belirlenmemiş. Demokratik örgütlenme hakkı olduğu için toplu sözleşmelerine koymuşlar. Yani siz onu yasada görmediğiniz zaman orada kıdem tazminatı yok diyemezsiniz, orada toplu sözleşmeler vardır, toplu sözleşmelere teşmil uygulaması vardır. Örneğin, Fransa’da örgütlülük oranı diğer Avrupa ülkelerine göre düşük ama bir toplu iş sözleşmesi yapıldığı zaman sendikasız işçilere de uygulanır. Böyle bir süreç vardır. Avrupa’nın bütün ülkelerinde de hemen hemen kıdem tazminatı uygulaması vardır. Şu anda getirilen öneri kıdem tazminatını 15 güne düşüren bir öneri. Bugün asgari ücretten hesapladığınızda yıllık kıdem tazminatında aylığa düşen miktar yüzde 8.5 civarında. Bunu yüzde 4.5’a düşürecekler. Yani 30 günün karşılığı 15 güne düşmekte. Böyle olunca bir hak kaybı var. Ayrıca kıdem tazminatı iş güvencesi açısından da çok önemli.
►Fonu işveren de istemiyor
Çalışan kesim bu fonlardan çektiği kadar hiçbir şeyden çekmemiştir. Zorunlu Tasarruf Fonu, Konut Edindirme Yardımı gibi bir çok fon kuruldu. Bu hükümet geldiği zaman zaten yasal olarak vermesi gereken Zorunlu Tasarruf Fonu’nu taksitle verdi ve “Kıdem tazminatı fonu hükümetin yeni bir kaynak yaratma çabası” ‘biz ödedik’ dedi. Zaten ödeyeceklerdi. Kimse o parayı bahşetmedi o zaten çalışanın hakkıydı. Türkiye’deki uygulamalarına baktığımızda fon sabıkalı. Çok sağlıklı bir durum yok. Kaldı ki ben iddia ediyorum bu fonu işverenlerde istemiyor. 3-5 bin kişinin çalıştığı büyük sanayi kuruluşları var. İşveren yüzde 4.5 prim ödediğinde, 4-5 bin kişinin çalıştığı işyerinde meblağı düşünebiliyor musunuz? Bir işletmede her yıl çok sayıda insan emekli olmuyor ki, 5 bin kişinin çalıştığı bir yerde yılda en fazla 50 kişi emekli oluyor. Fonu işverende istemiyor. İşveren sadece 15 güne düşürmek istiyor. İşverenle görüşmemizde onların da fona çok sıcak bakmadıklarını gördük.
►Peki nasıl bir adım atılmalı?
Bir yılı kaldıracaksınız. Diyelim ki art niyetli bir işveren işçinin kıdem tazminatı ödemedi işçi mahkemeye veriyor ama işçi alacaklı olarak altıncı yedinci sırada. Devletin alacağı varsa bunu alabilmesi için önce vatandaşın ayakta durması lazım. Çünkü vergilerle ayakta duruyorsun, bu ülkede ne yapıyorsan o vergilerle yapıyorsun. Ama işçinin kıdem tazminatına gelince işçi altıncı yedinci sırada, işçinin yeri birinci sıra olmalı. İkincisi bir adım olarak bir gün bile olsa kıdem tazminatı ödensin.
►Fon sanayiciyi zorlar mı?
Sürekli para çıkacak. Sık sık prim, vergi borçları yeniden yapılandırılıyor, af çıkıyor bir de şimdi bunlar için mi yapılandırma yapılacak. Zaten sanayici zor durumda sermaye bulamıyor.1 milyon 900 bine yakın kurulu işletme vardı şimdi 1 milyon 600 bine indi. Yaklaşık 300-400 bin işletme kapanmış. Sadece Adana’da tekstil sektöründe çalışan 52 tane devasa tesis kapatıldı. Bu fon anlayışı sanayiciyi zaman içerisinde tazminat ödemekten ziyade zora sokacak bir uygulama olacaktır. Sanayici işçiye 15 gün üzerinden kıdem tazminatı ödemek istiyor, fon istemiyor.
►Sendikaların bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kıdem tazminatının fona devredilmesine sendikalar karşı. Bir tek Hakİş ‘halının altına süpürülmemeli’ diyor. Türk-İş 2011 yılında Genel Kurulu’nda bu konuyu kırmızı çizgisi olarak belirledi. Yeni bir genel kurul kararı olmadan Türk-İş yönetiminin başka bir karar açıklaması mümkün değil. DİSK’in de bu konuda kararı var. Bugün sendikaların içinde bulunduğu durum çok iyi değil. 2015 Ocak ayında istatistikler yayınlandı. Sosyal Güvenlik Kurumu’na kayıtlı 13 milyona yakın işçi var, 1 milyon 275 bin sendikalı işçi görünüyor. 120’ye yakın sendika var ama 49’u barajı aşan sendika. 1 milyon 275 bin sadece sendika üyesi işçilerin sayısı, hepsi sendikalı değil. Toplu iş sözleşmesinden yararlanan gerçek işçi sayısı 700 bin civarında. Türkiye’de çalışma hayatındaki işçi sayısına baktığımızda sendikalı işçi sayısının demokratik ülkelerle karşılaştıramayacak kadar düşük olduğunu olduğunu görüyoruz.
“Türkiye'yi Avrupa'nın Çin'i yapmaya çalışıyorlar”
Sendikal anlamda uluslararası ilişkilerimiz de var. Yurtdışında gerek Başbakan olsun gerek bakanlar olsun Türkiye’ye yabancı sermayeyi çekmek için “Gelin Türkiye’ye yatırım yapın burası ucuz emek cenneti’ diyorlar. Çünkü, haftada 52 saat çalışma var, fazla mesai verilmiyor, kayıt dışı çalışma var. Türkiye’yi Avrupa’nın ikinci bir Çin’i yapma peşindeler. Yoksa kayıt dışını önlemek o kadar zor değil bir denetim işi. İş kazalarında görüyoruz bir denetim mekanizması yok. 12 yıl önce polis sayısı 150 bin civarındaydı, bugün 250 binleri buldu. 12 yıl önce 1200 iş müfettişi vardı , bugün 700’ler civarında. 12 yıl öncesine göre SGK’da kayıtlı işçi sayısı artmasına rağmen müfettiş sayısı düşüyor. 1 milyon 500 civarında kurulu işletme var bu işyerlerinden 450-500 bini tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfındaki işletmeler, müfettişlere sadece bunları denetlenmesi için 7 yılda bir sıra geliyor.
►Kayıtdışının önüne nasıl geçilebilir?
Kayıt dışını engellemenin tek yöntemi örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak. Herkes iki sene sendikalı desinler Türkiye’de bir tane kayıt dışı kalmaz bu kadar kolay herkes kayıt alına girer çünkü burada haksız rekabet var. Bir sendika kendi bulunduğu sektörlerdeki ana iş yerlerini örgütleyecek ki iyi bir sözleşme yapsın bir kısmını örgütleyip diğerlerini örgütleyemiyorsa burada bir haksız rekabete yol açıyor. Bugün Türkiye’de en iyi sözleşmeyi lastik sektörü yapıyor. Lastik sektörünün ana fabrikalarının hepsi örgütlü. Ana fabrikalar örgütlü olduğu için kendi içinde bir teknoloji rekabeti var. Emek rekabeti yok, çünkü işçi o fabrikada 4 ikramiye alıyorsa diğeri de alıyor, maaşı birbirine yakın emek bakımından maliyetler açısından çok fark yok, işçilik maliyeti açısından çok fark yok ancak kalitede yarışıyorlar. Türkiye’nin ilk 500 kuruluşuna bakın onların hepsi sendikalıdır?
►İş kazaları nasıl önlenebilir?
Türkiye’de iş kazalarının yüzde 98’i sendikasız iş yerlerinde yaşanıyor. Sendikalı iş yerinde neden kaza olmuyor çünkü 50-60 maddelik toplu iş sözleşmesinde iş sağlığı ve güvenliği de yer alıyor. Sendikaların bu konuda eğitim yükümlülükleri bulunuyor. Bir yılda yaşanan iş kazalarının neden olduğu maddi kayıp 9 milyar liraya yakın. Sadece bunun dörtte biri ile Türkiye’deki bütün iş kazaları önlenebilir çünkü iş kazalarının yüzde 95’i tedbir alınsa önlenebilir iş kazaları. Ama tedbir alınmadığı için iş cinayeti diyoruz.
►Özel istihdam büroları ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Özel istihdam bürolarına ilişkin düzenlemeyi Abdullah Gül veto etmişti ve rafa kalkmıştı. Şimdi tekrar getirdiler. Sendikaların kabul edebileceği bir olay değil. Biz CHP olarak tarafl arın üzerinde anlaşmadığı ve işçinin hak kaybına neden olacak düzenlemelere kesinlikle karşıyız. Özel istihdam bürolarına ilişkin düzenlemeyi 21. yüzyılın bir ırgat pazarı, kölelik düzeni olarak görüyoruz.