2010 Avrupa Kültür Başkenti ”İstanbul” ve Uşak halısı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Süleyman DİLSİZ / İş Geliştirme Uzmanı

 İstanbul, 2010 için Avrupa Kültür Başkenti (AKB) unvanını Avusturya kentleriyle paylaşacak. Belki de ülkemizin yakaladığı en iyi tanıtım fırsatlarından birisi. Bugün 1 milyonun üzerinde ziyaretçiyle

en çok ziyaret edilen 16. şehir olan İstanbul, 2010 yılında 10 milyon insanı ağırlamaya hazırlanıyor.

2010 AKB projesi, ülkemizin yerel değerlerini, yemeklerini, dünyaca bilinir kültürel miraslarını, unutulmaya yüz tutmuş orijinal değerlerin keşfini sunacak önemli bir vitrin. Bu vitrini en güzel sunabilmek için oluşturulan 2010 Ajansı‘yla çeşitli projelerle kente estetik katılacak.

Bu proje kapsamında öz değerlerimizin dünyaya sunulması açısından çok değerli ve anlamlı bulduğum projelerden birisi de; “Tarihi camilerinin aslına uygun tarihi Uşak halılarıyla kaplanması projesi”. Ancak Ajans tarafından büyük duyarlılıkla benimsenip, onaylamasına rağmen anlamsız gerekçelerle bekletilmesi ve projenin bugün bile başlanamaması acı verici. 2010’a sayılı günler kala, özellikle Uşak halılarını daha ucuz olması için Çin’de ürettirilme fikri de işsizlik, sürdürülebilir yerel kalkınma, inovasyon, kadın istihdamı, göçün durdurulması, 600 yıllık kültür mirasına sahip çıkmak, dünyada ki ekonomik eğilimler (Davos), ülke itibarı için yaratabileceği değerler ekseninde yorumlanmaması ürkütücü. Bu yazımda da; bu projeyi örneklerle sorgulayacağım.

Örneğin:

Fransa’nın AB’de en yüksek işçilik maliyetine rağmen 300 yıllık geçmişiyle “Goblen” ve “Savarona” halılarının membasında Fransa’da ürettirme kararlılığı sonucu bugün, yereli kalkındıran vizyon ile yaklaşık 300 bin kişiye sürdürülebilir istihdam sağlamakta. Halıların metrekaresi iki bin dolardan alıcı buluyor. Fransa’nın itibarına ve turizm potansiyeliyle sürdürülebilir değeri ciddi örnek. 600 yıllık dünya kültür mirasının 2010’da Çin’de üretilmesi fikri, yaşanabilir büyükşehirler, kırsaldan göçü engellemek adına, dünya müzayedelerinde dünyanın en pahalı halıları statüsünde yer alması ülke itibar (reputation) yönetimi ve ülke marka değeri açısından vitrine çıkarılmalı mıdır?

· Dünyadaki sosyal, ekonomik eğilimlerin her yıl düzenli tartışıldığı Davos’ta “kalkınmada kız çocuğu etkisi” konulu oturumda mikro-kredinin mucidi Nobel ödüllü M. Yunus’un Endonezya’da kadınları iş gücüne dahil ederek, kurduğu şirket ile şimdiye kadar 200 bin evin güneş enerjisinden yararlanmasını sağlamış. İşsiz genç kızlar güneş enerjisini sağlayan sistemin parçalarını üretip, monte etmeyi öğrenmişler. Aynı panelde Nijerya eski maliye bakanı Imela’nın araştırmasında; kız çocuğunun istihdamıyla kalkınmaya etkisi milli geliri katlamakta. Kalkınmada kız çocuğu etkisi ekonomik krizde kız çocuğuna yapılacak yatırım geleceğin inşası açısından çok stratejik. Ülkemizin elindeki kültürel miraslarına sahiplenmesi sürdürülebilir kalkınma, göçün engellenmesi adına işsizliğin gündem olduğu ortamda ne kadar stratejiktir?

AR-GE araştırmalarının milli gelirimizden aldığı payın bindelerle ifade edildiği ortamda, dünyada NY Metropolitan’dan, Fransa Louvre’dan, Şam ve Kuveyt ulusal farklı kültürlerin ve uygarlıkların  müzelerinde baş tacı edilen bu dünya kültür mirasının, yeniden ele alınarak, üretilmesi inovasyon değil midir? İhracat miktar endeksinin arttığı, döviz miktarının hızla düştüğü ortamda kültürel miraslarımızı yeniden yorumlayıp, vitrinde çıkararak, kalıcı gelirimizi artırabilir miyız?

Yine Davos toplantılarında dikkatimi çeken bir diğer unsur da korumacılık söylemlerinin artmış olması. Örneğin Obama’nın 825 milyar dolarlık destek paketinde, 3 yılda 3 milyon kişiye istihdam yaratmak için yapılacak altyapı yatırımlarında dolaylı olarak Amerikan malı kullanma teşviki anlamlı. Sarkozy’nin Fransa’nın önde gelen işadamlarına ısrarla “İşçi çıkaracaksanız Fransa dışındaki ülkelerdeki çalışanlarınızı çıkartın, dışarıdaki tesislerinizi küçültün talepleri düpedüz korumacılık. Geçmişte olduğu gibi paranın mala ve hizmetlere yatırılarak kazanç sağlandığı bir döneme giriyoruz. Kriz sonrası bu yeni ekonomik düzende hele hele ülkelerin kültürel miraslarının sadece ucuz işçilik nedeniyle başka ülkelerde üretilmesi fikri milli birilik ve beraberlik adına dün-bugün ve yarın arasındaki bağı koparıp, gelecek nesillerin düş kurmalarına engel değil midir?

Artık bugün krizin yıpratarak devam ettiği ortamda hedge fonlar değil, yereli kalkındıran, üreten sistemler geleceğini kurtarabilecek. Bu modern yeni ekonomiyle para dünyanın ihtiyacı olan mallara ve hizmetlere yatırılacak. Yaşanabilir İstanbul için göçün durdurulması, yerelin sürdürülebilir kalkındırılması ve 2010 vitrininde dünyaca bilindik Türk markalarının teşhir edilmesi şart. On bin yıllık Anadolu’nun kültürel miraslarını dünyaya sunmak, yereli kalkındıracak, AB kültürüne renk katacaktır.

Ülkemizin çağdışı bürokratik ve “top yap, para kap” tüccar kafaların 600 yıllık dünya kültür mirasının neden Uşak’ta üretildiğini sorgulaması ve ucuz olduğu için Çin’de üretilmesini savunmak öyle ürkütücü ki.