2012 yılında dünyayı ve Türkiye'yi ekonomik açıdan neler bekliyor?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yrd. Doç. Dr. Zübeyir TURAN / Niğde Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi

2011 yılında dünya ekonomisine baktığımızda, pek iç açıcı olmadığını özellikle ABD'nin belirsizlikleri ve karmaşık süreçlerden geçtiğini ayrıca ABD başta olmak üzere AB ülkelerindeki ekonomik, finans krizler ve beraberindeki sosyal eylemler 2011 yılına damgasını vurduğunu söyleyebiliriz. Euro Bölgesi'ndeki ülkelerde, finans krizinden dolayı zaman zaman birlik içindeki bazı ülkelerde çatlak sesler çıkmaya hatta euro parasal birlikten ayrılmak isteyenler olmuştur.

AB ülkelerinde 2011 finans krizinden en çok etkilenen ülkeler Yunanistan, İtalya, Portekiz, İrlanda ve İspanya'dır. Bunlar 2011 krizinden nasibini almış ülkelerdir.

2012 yılına baktığımızda 2011 yılına bakarak ABD'de başkanlık seçimlerinin öncesinde eylül ayına kadar Barack Obama'yı zor bir mücadele ve zorlanacak bazı durumlar beklemekte, zaman zaman olumlu koşullarla karşılaşabilir. Obama karşıtı olanların politik ve gizli düşmanlıklara dikkat etmesi aksi takdirde ABD'yi de zor dönemler beklemektedir.

AB cenahında siyasi ve mali krizlerin ekonomik bozuklukları oldukça yüksek ve riskli görülmektedir. Hatta bu siyasi krizler 2013 yılına da sarkma meyilinde olduğunu bazı uzmanlar gözlemektedirler. Nicolas Sarkozy ve Angela Merkel AB içindeki problemleri minimum düzeye çekmek için çaba göstermeye devam edecekler. Ancak görülen o ki uluslararası bazı önemli konularda sıkıntılı gündemler maalesef söz konusu olacak gibi görülmektedir.

Çin ise hem içe dönük hem de dışa dönük basını, medyayı geniş nüfuzu içine alan bazı konulardan dolayı tansiyonu yükseltmeye devam edecektir. 2012 yılının 3. çeyreğinde ise ekonomi politikalarının ve Çin'deki yönetimi zorlayacak problemler doğurabilir. Gelelim 2012 yılı Türkiye ekonomisinin beklentisinin siyasal, mali ve yönetimle ilgili yaptırımlarına; 2012 yılı ülkemiz açısından siyasi gelişmeler ve Avrupa'da yaşanan ekonomik ve mali krizlerden dolayı zor bir yıl olacağa benziyor.

Dünyada ve Türkiye'de yaşanan krizlerin kalıcı olamadığını ancak bu krizler bence tüketicilerin %100'ü bire bir krizi olmayacağını ve gelişmelere karamsar açıdan bakılmadığını söyleyebiliriz.

Çünkü 2012 yılı dünya ülkelerini hele AB ülkelerini ekonomik ve siyasi kriz olarak etkileyecektir. Ama Türkiye'deki ekonomik büyümeyi göz ardı etmemek gerekir. Çünkü dünyadaki ülkelere baktığımızda her türlü krize rağmen Türk ekonomisi plan dâhilinde kararlı bir şekilde yoluna devam etmektedir.

Ülkemiz, dış siyasi ve politik yapılardan kaynaklanan bazı ciddi gelişmelerden ve içe dönük siyasi, politik konularda ciddi şekilde etkileyebilir. Yani ülkedeki huzuru zorlayan koşullar, aynı zamanda ülkedeki yönetimi, yani siyasi iktidarı sıkıntılara sokacak konular olabilir.

Çünkü sınırdaki komşu ülkedeki sıkıntılar ister istemez bizi etkileyecektir. Türkiye dış diplomatik ataklarda çok politik ve objektif bir diplomasi ile hareket etmelidir.

Ekonomik, mali alanda ekonomik otoriteler, finansal alanlarda önemli adımlar ve karar alabilir. Özellikle yabancı sermaye ve yatırımcılar açısından yeni bakış açısı teşvik edici kararlar alabilir. Türkiye ekonomisinde faaliyette bulunan, kredi ve reyting kuruluşlarına ilişkin bazı temalar vurgulanmaktadır.

Ülkemiz 2012 yılının toplumun huzuru, birlikteliğini, bütünlüğünü yani halkı ilgilendiren bazı reformların özellikle yeni anayasa çalışmalarını olumlu yönde etkileyeceğini ve bu etkinin giderek artış kaydedeceğini söyleyebiliriz.

Ayrıca Türkiye için önem arz eden en önemli konulardan biri de komşu ülkeleri olan İsrail, İran, Suriye, diğer orta doğu ülkeleri ile olan ilişkilerinde de çok dikkat etmesi gerektiğini, dış politik davranışlarımızda yılın ikinci yarısında yenibahar aylarında uluslar arası alanlarda daha aktif girişimleri, yapıcı ve barışçıl olabilecek bir yapı sergilemek zorundadır.

Kısacası dış politikalarda hukuki açıdan anlaşmalar ve ilişkiler ülkemiz lehinde zor olmaması için dengeyi ve güveni elden bırakmamalıdır. Daha doğrusu aleyhimizde gelişecek her türlü güvensizliklerden kaçınılmalıdır.

2012 yılında Türk ekonomisinin para-kredi ve bankacılık piyasalarına baktığımızda ve döviz kurlarını göz önüne aldığımızda TL'nin reytingi yüksek olduğunu yani TL'de kalmakta tasarrufçuların lehinde fayda yaratacağı kanaatindeyim.

Ayrıca 2012 yılında piyasaları oldukça hareketli günler bekliyor. Hisse senetleri piyasasında belki ilk çeyrek dönemde kritik günler oluşabilir. Ancak döviz piyasasında zaman zaman dalgalanmalar devam edecek gibi görünmektedir. Bu nedenle TL'de yani nakitte olmak avantaj sağlayacaktır.

Sonuçta 2012 yılındaki tahmini büyüme hedeflerini makroekonomik göstergeler, zaman zaman olumsuz gelişmeleri işaret edecek gibidir.

Çünkü enflasyon ve faiz oranlarının yukarıda seyretmesi ve beklentisi haliyle piyasaları olumsuz yönde etkilemeye devam edecektir. Bu tür etki ancak piyasadaki dayanıklı tüketim mallarının ve otomotiv sektörlerinde hissedilebilir. İşte bu sektördeki satışlardaki düşmelerin, dolayısıyla fiyatları da negatif yönde etkileyecektir.

Yukarıdaki açıklamalardan sonra, Türk ekonomisi dünyadaki her türlü istikrarsızlıklara rağmen ve ülkemizdeki içe dönük iniş-çıkışlara rağmen, uluslararası ekonomik gelişmelere baktığımızda, Türkiye ekonomisi öncelikle bölgesinde ve dünyadaki çoğu ülkelere göre daha etkin, verimli bir ivme oluşturduğunu söylemek yerinde olacaktır. Ancak siyasi politik ve sosyal huzuru oluşturmak şartıyla, ekonomik gelişmeye ve büyümeye devam edebilir düşüncesindeyim.

Son günlerde AB üye ülkelerinde dikkat çeken önemli gelişmelerden birisi de; Standard & Poors kredi kuruluşu başta Fransa'nın ve Avusturya, İtalya vs gibi ülkelerin AAA olan kredi notlarını AA ya düşürmüştür. Bu da bize daha önceleri dünya bankasının IMF yıllık toplantılarında yani IMFC uluslararası para ve finans komitesi tarafından, Euro Bölgesi'ndeki mevcut borç krizi başta olmak üzere, küresel ekonominin içinde bulunduğu tehlikelere karşı "olağanüstü ihtiyat, işbirliği ve cesur adım" çağrısı yapılmıştı. Bu toplantıda alınan kararlar şunu göstermektedir; önümüzdeki yıllarda dünya ekonomisi ve AB ülkeleri başta olmak üzere küresel ekonomi tehlikeli bir aşamaya girdiği gibi ve bu aşamanın devam edeceği kuşkusuz tüm iktisatçıların, siyasi iktidarların ve yöneticilerin dikkatini çekmektedir.

Böyle önemli bir yaptırım karşısında, Türk ekonomisi ve ekonomi otoritelerinin sıkı bir ekonomik ve mali politikalardan, merkez bankasının kredi politikasından, taviz vermeden piyasaların tansiyonunu yükseltmeden ve döviz kurlarındaki gelişmeleri dengeli bir biçimde, döviz politikasını iyi kontrol etmeyi, gerektiğinde dizginlemeye ve sıkı markaja almaya devam etmelidir düşüncesindeyim.