2012'yi final yılı gibi görüyorlar

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç TRT'de açıklamalarda bulundu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

  


ANKARA - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Bugünlerdeki saldırılar adeta intihar saldırısıdır. Yani, ortaya atılanlar, kendilerini ateşe atıyorlar çünkü buradan kurtulsalar Kandil'de hesaplarını görecekler. 2012 yılına ait hedefleri var örgütün. Bunu bir final yılı olarak görüyorlar, devrimci halk savaşının finali olarak görüyorlar. Ve beklemedikleri bir şey, halkın bunlara itibar etmemesi. O yüzden halka çullanıyorlar" dedi.
Arınç, TRT Haber'de yayınlanan İnce Çizgi programında soruları yanıtladı.
Halkın terörün bitmesini istediğini belirten Arınç, bu konudaki çalışmalarının netice vereceğini söyledi. Terörle mücadelede başarılı olacaklarını ifade eden Arınç, terörün dış kaynaklarını, maddi kaynaklarını bitirdiklerini anlatan Arınç, terörün dışarıdan Türkiye'yi etkilemeye çalışan ülkelerle bütün irtibatlarını kesmeye çalıştıklarını dile getirdi.

Terörle son 3 yılda yapılan mücadelenin son 30 yıldır yapılan mücadelenin 50 misli başarılı sonuçlar verdiğini belirten Arınç, şöyle devam etti:
"Ama bugünlerdeki saldırılar adeta intihar saldırısıdır. Yani, ortaya atılanlar, kendilerini ateşe atıyorlar çünkü buradan kurtulsalar Kandil'de hesaplarını görecekler. 2012 yılına ait hedefleri var örgütün. Bunu bir final yılı olarak görüyorlar, devrimci halk savaşının finali olarak görüyorlar. Ve beklemedikleri bir şey, halkın bunlara itibar etmemesi. O yüzden halka çullanıyorlar. Şemdinli'ye, Beytüşşebap'a, kırsalıyla şehir merkeziyle kadınlara çocuklara saldırıyorlar. Gaziantep'te sokakta gezinen insanların ölümüne yol açıyorlar. Bu, akrebin kendini sokarak intihar etmesi gibi bence, intihar eylemleri. Biz, bunlara şu anda büyük bir acıyla ve sabırla katlanıyoruz ama tedbirlerimiz var, çaremiz var. Bu mücadelede başarılı olacağız ve Türkiye'yi huzurlu günlere bir an evvel kavuşturacağız. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın."
Türkiye'de günlük hayatın devam ettiğine dikkati çeken Arınç, ekonominin, olanlardan etkilenmediğini söyledi. Vatandaşta da bir ümitsizlik olmadığını, sadece üzüntü olduğunu belirten Arınç, bürokrasinin çalıştığını, günlük hayattaki bütün şartların olağan akışı içinde devam ettiğini ifade etti.

[PAGE]

Arınç, şunları kaydetti:
"Sanki terörle yaşamaya alışmış bir toplum görüntüsü veriyoruz. Bu iyi bir şey değil ama terör, bırakın bir adamın kaşını çatması bile geçmişte Türkiye'yi devirirdi. Vatandaş, hükümetine güveniyor, bize kızsa bile bize güveniyor. 'Bunlar bu işi yapacaklar ve başaracaklar' diyor. Biraz daha sabır, bize güvenin, bize yardımcı olun, bizi eleştirin, bize öneriler getirin ama bu mücadelede siz de kendinize düşeni yapın. Özellikle bölge halkının bu konuda daha cesur, daha gayretli, devletiyle daha bütünleşik bir mücadele vermesi lazım. Onun dışında da yediden yetmişe Türkiye'nin terör ve terörü doğuran sebeplere karşı birlik içinde olması, bunu bir siyasi kazanç kapısı halinde görmemesi lazım. Şu anda ülkeyi biz yönetiyoruz, bütün sorumluluk bizdedir. Bunu başaramadığımız zaman, halk bizden bunun hesabını sorar. Başarırsak da bu bizimle birlikte buna destek olan herkesin ortak başarısı olacaktır."

"Siyasi hayatımın aktif yönüne bir şekilde son vermek istiyordum"

Arınç, AK Parti tüzüğündeki milletvekilleri ve belediye başkanları için 3 dönem şartının değişmesi ihtimalinin olup olmadığına ilişkin soruyu yanıtlarken, uzun yıllar siyaset yaptığını, siyasette geleceği her noktaya da geldiğini söyledi. Arınç, "3 dönem yasağı olmasaydı bile ben siyasi hayatımın aktif yönüne bir şekilde son vermek istiyordum" dedi.

BDP milletvekili Kürkçü

Arınç, BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü'nün plajda bir kadınla görüntülendiğinin hatırlatılması üzerine, "Kürkçü dendiği zaman ben her zaman şunu düşünürüm. Geçmişinde Dev-Genç Başkanlığı, Kızıldere baskınından tek başına kurtulmuş olmanın, o travmanın verdiği belki birtakım rahatsızlıkların etkisiyle siyasette böyle bir davranışın içindedir diyebilirim. Mazur mu görmek lazım, maruz mu görmek lazım, bizi dinleyenler karar versinler. Maalesef BDP milletvekilleri içerisinde bu tür milletvekilleri de var" diye konuştu.

[PAGE]

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'yargıya söyledim' cümlesi, 'yargıya ihbar ediyorum, yargıyı ihtar ediyorum, yargının dikkatine sunuyorum' anlamına da alınabilir ama 'yargıyla bu konuyu konuştum' anlamına da alınabilir. Bir Başbakan yargının hangi unsuruna talimat verebilecek, hangisine 'şöyle yapın' diyebilecek bir noktada ki. Hamdolsun bugün yargının gerçek bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortaya koyduğu günlerdeyiz" dedi.

AK Parti'nin iktidardaki 10. yılının Türk siyaseti bakımından da bir ilk olduğuna işaret eden Arınç, yola çıktıklarında bugünleri planladıklarını anlattı.
Arınç, AK Parti'nin kuruluş çalışmaları sırasında tüm Türkiye'ye dağılarak halkın taleplerini dinlediklerini ifade ederek, "Biz 15 aylık partiyken seçimlere girdik. O günden bu yana da iktidarız. Yanımızdaki partiler 40, 50, 80 yıllık partilerdi. Onların hepsi parlamento dışında kaldılar, biz bugünlere kadar geldik. O günkü öngörülerimiz, vizyonumuz, programımız, Türkiye'nin geleceğine ilişkin düşüncelerimizi bugün büyük ölçüde gerçekleştirmiş durumdayız. Hatta şimdi 2023'e yeni bir vizyon olarak, yeni birtakım vaatlerle, taahhütlerle, yapacağımız çalışmalarla halkımızın önündeyiz" dedi.
Halk röportajlarına da yer verilen programda, 10 yılda Türkiye'nin nereden nereye geldiğinin sorulması üzerine Arınç, AK Parti'nin her ay yaptırdığı anket çalışmalarına göre, hükümetin en çok beğenilen icraatlarının sağlık alanında olduğunu söyledi.
Arınç, sağlık karnesinin hükümetin 3 dönemdir iktidar olmasının en büyük etkenlerinden olduğunu ifade etti.

"Tüm seçimlerden başarıyla çıktık"

AK Parti'nin girdiği tüm seçimlerden başarıyla çıktığının altını çizen Arınç, "2002'de yüzde 35, 2007'de yüzde 47, 2011 seçimlerinde yüzde 50 ile iki seçmenden birisini bağırmadan, çağırmadan, tehdit etmeden, zorlamadan, oyunu alan ve tek başına iktidar olan bir partiyiz" dedi.
Arınç, "Tehdit etmedik" derken bir mesaj mı vermek istiyorsunuz" sorusuna karşılık, "Şüphesiz başka partiler veya başka siyasetçiler farklı oy alıyor olabilirler ama ben bunu bizzat söylemek zorundayım. AK Parti, bütün eleştirilere rağmen; karşısındaki bütün partiler eleştiriyor çünkü tek başına AK Parti, iki seçmenden birinin oyunu almış. Halep oradaysa arşın burada. Seçim sonuçları bu partinin hizmete endeksli bir siyaset yürüttüğünü ve halkın bundan memnun olduğunu söylüyor" diye konuştu.


Muhalefetin yeterli olmadığı yönündeki söylemlerin hatırlatılması üzerine Arınç, "O bizim sorunumuz değil. AK Parti'nin kuruluşu bir ihtiyaçtan doğdu. Biz bu ihtiyacı gördük. Dürüst, kararlı, cesur siyaset yapacak insanlarla AK Parti'yi kurduk. AK Parti'nin karşısında bir muhalefet partisi olmanın zorluğunu biliyorum ama 'muhalefetin şu tarafı eksiktir, bu kadar güçlü değildir', bu bize atfedilecek bir kusur değil. Öyle bir muhalefet bulsunlar o zaman karşımıza çıkarsınlar" dedi.
Arınç, yapılanların anlaşılabilmesi için vatandaşların, bunları görmesi, eliyle tutması, yaşaması gerektiğini ifade ederek, bir hastanenin aciline gitmeyen vatandaşın acil bölümlerinde hastadan ücret alınmadığını bilemeyebileceğini söyledi.
Arınç, "Düşünün ki acile gitmiş bir insanın böyle bir muameleyle karşılaştığında 'bu hükümet bir şey yapmıyor' demesi mümkün değil. 'Para alıyorlar' diyor. 3 lira 5 lira... Geçmişe bakınca 'bu da kötüdür' diyorsa 'el insaf' demek lazım" ifadesini kullandı.
İktidarları döneminde Türkiye'nin normalleştiğini dile getiren Arınç, ret ve inkar politikalarının sona erdiğini vurguladı.

[PAGE]

Meclis Başkanı olduğu dönemde eşiyle 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i uğurlamaya gittiğini, eşinin başörtüsü nedeniyle "Türkiye'nin adeta birbirine girdiğini" aktaran Arınç, kızının karşılaştığı sorunları da anlattı. Arınç, şöyle konuştu:
"Sadece başörtüsüyle değil, yaş kararlarıyla ordudan atılanlar, eğitimde yaşananlar, muhayyel irtica korkusuyla insanların dini veya sosyal inançlarına müdahaleler, bunların hepsi yaşandı. Ama bugün bunların hamdolsun hiçbirisi yok. En azından pek çoğu yok. İdeal bir noktada olduğumuzu söyleyemem ama 10, 20, 30 yıl öncesine baktığımızda ben 1986'da bir konuşmasındaki bir cümle nedeniyle yargılanmış, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 5 yıl ağır hapse mahkum olmuş bir insanım. O gün yaptığım konuşmayı bugün yaptığımda kimse benim hakkımda dava açmıyor. Hem zihniyet hem hukuki mevzuat değişti, hem yargı anlayışı değişti. Bugün yargıya talimat verenler hamdolsun kalmadı."

"Yargıya talimat veriliyor" eleştirileri

"Başbakan'ın son konuşmasından sonra muhalefet, 'yargıya talimat veriyor' eleştirilerinde bulundu" yönündeki hatırlatma üzerine Arınç, "Sayın Başbakan'ın her zaman söylediği o dört mesele üzerinde 'tek din' deyip de dil sürçmesi yaşandığında da yine aynı şey olmuştu. Halbuki herkes bilir ki 'tek vatan, tek bayrak' dediği zaman Başbakan oraya eklediği 4 unsur vardır, onların içinde din yok" dedi.

[PAGE]

"Son olayda dil sürçmesi mi var" sorusuna karşılık Arınç, şunları söyledi:
"Olabilir. Konuşulan zannediyorum BDP milletvekillerinin PKK'lılarla yolda buluşmasına ilişkin 'yargıya söyledim' cümlesi, 'yargıya ihbar ediyorum, yargıyı ihtar ediyorum, yargının dikkatine sunuyorum' anlamına da alınabilir ama 'yargıyla bu konuyu konuştum' anlamına da alınabilir. Bir Başbakan yargının hangi unsuruna talimat verebilecek, hangisine 'şöyle yapın' diyebilecek bir noktada ki. Hamdolsun bugün yargının gerçek bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortaya koyduğu günlerdeyiz. Somut örnekler de verebiliriz, geçmişle kıyaslayabiliriz de ama en masumane tabirle Sayın Başbakan burada 'yargının da dikkatine sunuyorum, yargı da gereğini yapsın' diyeceği yerde 'yargıyla bu işi konuştum' demiş olabilir. Bunu söyleyecek veya temin edebilecek en dürüst insan kendisi olmalı."

12 Eylül askeri darbe

"12 Eylül'ün sadece içeride değil, dışarıda da organize edildiği, ABD'den icazet alındığı, daha sonra Amerika'nın istediği yönde gidildiği şeklinde pek çok şey var. Size göre 12 Eylül neydi?" sorusu üzerine de Arınç, şunları kaydetti:
"Askeri bir darbeydi. Hepsi konuşuldu, bunlar söylendi. 'Bizim çocuklar işi başardılar, iyi iş yaptılar' şeklinde konuşmalar olduğu söylendi. Evren'in konuşmalarından, 'Biz buna niyetliydik ama uygun ortamın oluşmasını bekledik' sözlerini hatırlıyorum. Şüphesiz, 27 Mayıs'ta da sonraki muhtıralar döneminde de ABD olsun, bir başka ülke olsun, Türkiye üzerinde emelleri olan veya Türkiye'deki siyaseti dizayn etme noktasında gücü olan veya kendisini buna mecbur hisseden güçlü bazı ülkelerin etkilerinin, telkinlerinin gerekli olduğunu o zamanlar için düşünmüştüm."
Arınç, Tahsin Şahinkaya ve Kenan Evren'in mahkeme tarafından dinleneceğini anımsatarak, "O iki kişinin ifadelerinde 'bize şu ülkeden yardım, destek geldi' şeklinde sözleri olursa bu bizim siyaset tarihimiz için de çok önemli bir açıklama olur. Gelir mi, konuşulur mu? Bunları takip edeceğiz. O güne ait pek çok yazılan kitap, makale, araştırmada böyle bir desteğin olduğu çoğu zaman söylenmiştir" dedi.
"Siz buna inanıyor musunuz" yönündeki soruya Arınç, "olabilir" karşılığını verdi.

İkinci öğretim ücretleri

Arınç, "İkinci öğretimde harçların kaldırılması çalışması olup olmadığı" yönündeki soru üzerine de hükümetin büyük bir fedakarlık yaparak, 3,5 milyon gençten alınan harçların kaldırdığını söyledi.
Arınç, ikinci öğretimde harç ve katkı yerine öğrenim ücreti bulunduğunu belirterek, "İkinci öğretimden şu an için öğrenim ücretini kaldırmak gibi zaten yasal gereklilik var ama onu yapacak noktada değiliz, böyle bir düşüncemiz yok" dedi.
Açıköğretim'de bir bedel istendiği haberlerinin hatırlatılması üzerine Arınç, harçların tamamının kaldırıldığını belirtti. Arınç, "Niye alınsın? Ama kayıtlar sırasında 'bir şey alınmayacak' deyip de okul müdürlerinin veya okul aile birliklerinin bir şey istediği de Türkiye'de vaka olduğuna göre belki ona benzer bir şey istenmiş olabilir" dedi.
 

[PAGE]

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "BDP'li milletvekilleri, normal diyeceğim de başka türlü anlaşılabilir, bildiğimiz milletvekillerinden değil. Bunlar zaten bilerek suç işliyorlar, bilerek dokunulmazlıklarının kaldırılmasına, bilerek partilerini kapattırmaya gayret ediyorlar. Bundan öncekiler de böyleydi. Kapansın, kapansın, ateş devamlı yansın" dedi.
TRT Haber'de yayınlanan İnce Çizgi programında soruları yanıtlayan Arınç, bir soru üzerine, terör olaylarında son günlerde bir artış olduğunu, bunun hem halkı hem de kendilerini üzdüğünü belirtti.
Arınç, halkın terörün bitmesini istediğini, hükümetin de bu konuda sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Son saldırının (İstanbul'daki) faili PKK terör örgütüne bağlı değil. DHKP-C denilen, artık sayılı eylemler yapan, ancak bitmemiş ama belli hedefleri zaman zaman vurmaya çalışan bir örgüt. Onun dışında başka terör örgütleri de var. Dünyanın başka yerlerinde de terör örgütleri var. 11 Eylül sonrası Bush ve Neocon'lar tek hedefe yöneldiler. 'Bunun nedeni El-Kaide'dir dediler. Liderini öldürdüler ancak El-Kaide'nin eylemleri devam ediyor. Başını da alsanız, küçük marjinal örgüt haline de gelse bazı örgütler eylemlerini devam ettirebiliyorlar. Şunu söylemek istiyorum, dünyanın her yerinde terör örgütleri vardır. Bir kısmı ideolojiktir. Öyle inanır, amacına ulaşmak için insanları acımasızca öldürür, korku ve dehşet salar. Bir kısmının ise sebepleri farklıdır. Mesela insanlar kimliklerini rahat ifade edemiyorlarsa isyan duyarlar. İkincisi, işkence görmüşlerdir. 12 Eylül ve sonrasında Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar eğer PKK'nın ortaya çıkışına bir vesile olmuşsa, böyle söylerler, bunu da sebeplerden birisi olarak kabul edebiliriz, ekonomik geri kalmışlık, geleceğe güvensizlik duygusu veya dışarından yönlendirme de teröre sebep olabilir. On tane sebebi toplarsanız, ortaya bir sonuç çıkar. O sonuçta kanlı eylemleriyle ortaya çıkan bir örgüttür. Bizdeki sebep de bunların da belki üç-beşi, belki de tamamı.
Zaten terör örgütünün bizdeki tarifi bölücülüktür. Bunu bitireceğiz. Terörle mücadele, terör eylemlerini minimize etmektir, marjinalize etmektir, silahlı eylemleri fevkalade azaltmaktır. Yoksa üç-beş kişi de kalsalar, bölünüp farklı fraksiyonlara da gitseler bu iş devam eder. Ama bugünkü şekliyle, etki gücüyle değil. Dünyanın hiçbir yerinde de sonlanmış değiller. Bir tek örneği var Tamil gerillalarına uygulanan taktik. Bildikleri hepsini öldürmüşlerdir. Ama yarın Tamil yerine Pamil diye bir grubun çıkmayacağını kimse söyleyemez. Bu işin doğasında var.
Dolayısıyla bizim Türkiye'de yapmak istediğimiz mücadelenin iki ana boyutu var. Irkçılık fitnesi Türkiye'ye girdikten sonra ve bölücülük kitlelere cazip gelmeye başladıktan sonra bizim iki noktada mücadele etmemiz lazım. Bir, teröristle mücadele konusunda bilebildiğimiz, dünyada etkin olan bütün sistemleri bir anda kullanarak, bugün yapabildiğimiz kadarıyla, güçlü bir istihbarat, yetişmiş asker, anında müdahale, önleyici tedbirler, ne kadar başarılı olduğumuzu ayrıca tartışabiliriz ama bunu yapmaya çalışıyoruz."

"Terörle mücadelede ek tedbirler geliyor"

Bakan Arınç, "Terörü sona erdirecek yeni proje var mı?" sorusuna karşılık, terörle mücadelede ek tedbirler alınacağını bildirdi.
"İnsansız hava araçlarından tutunuz, işbirliği anlaşması yaptığımız, Türkiye-ABD-Irak arasındaki işbirliği çalışmaları, istihbarat çalışmalarında daha iyi gelişmeler olacak" diyen Arınç, öte yandan hükümet olarak terörle mücadelede, kitlelere yönelik olarak son 10 yıldır kültürel haklar, dil, temsil, seçme ve seçilme hakları konusunda düzenlemeler gerçekleştirdiklerini ve süreç içinde bu alanlarda yeni gelişmeler olabileceğini söyledi.

[PAGE]


Arınç, "Biz halkımızın duygusuna, düşüncesine, inancına, kültürüne saygı duyacağız. Onun haklı olan taleplerini karşılamak zorundayız. TRT, 24 saat Kürtçe, Arapça yayın yapıyor, milyonlar tarafından izleniyor. 2009'dan önce TRT'nin Kürtçe yayın yapacağını düşünebilir miydiniz? 28 yerel radyoya 24 saat yayın yapma izni verdik. Çünkü biz onlarla birlikte Cumhuriyeti kurduk, onlarla birlikte Türkiye'yiz. Ama anadil derseniz, o hem fiilen, hem hukuken mümkün değil. Ama bu, tartışılabilir siyasi cenahta. 'Anadilde eğitim olmazsa herkesi öldürürüm' diyen anlayışa kimse eyvallah etmez." diye konuştu.
Arınç, PKK'nın, son dönemde saldırılarını AK Parti'ye yönlendirmesinin nedeninin de AK Parti'nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki oy oranlarının yüzde 50'nin üzerinde olması ve oy oranlarını artırması olduğunu kaydetti.

BDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması

Bülent Arınç, BDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili, Meclis'te 550 dosya bulunduğunu belirterek, bunların 450'sinin BDP'li milletvekillerine ait olduğuna işaret etti.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her birinin en az 15 dosyası var. Çünkü her gün sokakta bunlar, her gün kavga ediyorlar, her gün otobüsün üzerinden Terörle Mücadele Kanunu'na göre suç işliyorlar, kimisi polis tokatlıyor, kimisi bayrak dedikleri o şeyi alıp bir yerlere götürüyor, bir propaganda, bir eylem beraberliği, işin içine bazen silah, yardım ve yataklık da girebiliyor. İddialar bu şekilde. Bugüne kadar dokunulmazlıklarını kaldırmak için bir girişimde bulunulmamış. CHP'li de, AK Partili de, BDP'li milletvekilleri de var.

[PAGE]

Dosyaların yüzde 80'i onlara ait. Şu ana kadar bu son olaydan, daha kötü sayılabilecek fiilleri işleyenler de var. Niçin onlar hakkında dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme gelmedi diye dürüst şekilde sorgulama yapmak istiyorum. Demek ki bunun sonuçları siyasidir. Dolayısıyla siyasi sonuçlarını öngörerek dokunulmazlıkların kaldırılması yönüne gidilmemiş, bence de doğru olmuş. Ama şimdi bu olay hepimizi infiale sevk etti. Ben kendimi tutamadım, kürsüden ağır sözler söyledim, eminim ki 75 milyon insan da bunu lanetledi. Eylemden gelmiş eyleme giden, daha dün karakol basmış, daha dün kızlarımızı araba içinde kurşunlamış, daha dün Bingöl'de, Batman'da karnında yavru taşıyan bir kadını alçakça öldürmüş bu insanlarla kucaklaşabiliyorlar, bu insanlarla şapur şupur öpüşebiliyorlar. Bu suç ve suçluyu övme fiilinin ötesinde, adeta atılan bombalardan daha kötü sonuç doğuracak bir görüntü. Bunlarla ilgili infial içindeyiz. Ne diyoruz, 'Bunların dosyaları Meclis'e gelirse parlamento görevini yapacak.' Öncelikle iki süreç var. Öncelikle yargının fezleke tanzim ederek Meclis'ten talepte bulunması lazım. Eylem hangi suçu teşkil ediyor, yani yolda buluşmaları, konuşmaları propagandaya mı girer, aynı suçu işlemiş olma mıdır, daha başka bir şey midir? Onun tasnifini yargı yapacak. Savcı, eylemleri suç teşkil ediyorsa, fezleke diyoruz, aslında iddianame, var zaten 450 tane. Bunlar geldikten sonra anayasadaki karma komisyon toplanabilir, dokunulmazlıkların kaldırılmasına karar verebilir. İtiraz üzerine de dosyaları genel kurula gelir. Genel kuruldaki görüşmeler sonunda da dokunulmazlıklar kalkarsa kalkar, kalkmazsa kalkmaz. Şimdi böyle bir sürecin birincisinde bile değiliz. Savcılar tarafından Adalet Bakanlığı aracılığıyla bir fezleke gönderildiğini bilmiyorum. Siz de bilmediğinize göre henüz gönderilmemiş. Dolayısıyla şimdiden kaldıracağız diye ortaya çıkmak doğru değil. Zaten Başbakanımız da 'Parlamento gereğini yapar' diyor.

Peki kalkmalı mı? BDP'li milletvekilleri, normal diyeceğim de başka türlü anlaşılabilir, bildiğimiz milletvekillerinden değil, bunlar zaten bilerek suç işliyorlar, bilerek dokunulmazlıklarının kaldırılmasına, bilerek partilerini kapattırmaya gayret ediyorlar. Bundan öncekiler de böyleydi. Kapansın, kapansın, ateş devamlı yansın. Burada da aynı taktik var. Neden? Kitleleri tahrik etmenin, istikamet vermenin, 'Görüyor musun, bize hayat hakkı tanımıyorlar, partimizi kapatıyorlar, milletvekillerin dokunulmazlıklarını kaldırıp cezaevine atıyorlar, bunlar DEP'e de aynısını yapmışlardı, kafalarını bastırmışlar, arabanın içine sokmuşlardı' diyerek, kitleleri tahrik etmek isteyecekler. Dolayısıyla bu oyuna gelmemiz ne kadar doğru? Ben geleceği düşünüyorum. Çünkü bunlar siyaset yapmıyor, örgütle birlikte hareket ediyorsa, önümüz seçim, halk bunlar hakkında yine karar verecektir. Dolayısıyla örgütün de bu siyasi hareketin de zayıflamasının tek yolu sürekli yanlış yapmasıdır. Bunlar sürekli yanlış yapmaya devam ediyorlar, hem de büyüterek devam ediyorlar. Aklı başında olduğunu zannettiğimiz insanlar bile bunu büyüterek devam ediyorlar. 'Bizi kapatın, dokunulmazlığımızı kaldırın' diyorlar."

Arınç, bu amacı güdenlerin siyaset yapmasının engellenmemesi gerektiğini, siyaset mekanizmasının sürekli açık olması ve seçimlerin güvenlik içinde yapılması gerektiğini sözlerine ekledi.