2020 sonrası iklim rejimi için imza süreci başlıyor
İlge KIVILCIM - Uzman/ İktisadi Kalkınma Vakfı
Bugün tarihte 1969 yılında San Francisco’da düzenlenen UNESCO Dünya Konferansı’nda ilk kez çevresel tehditlere karşı dikkat çekmek amacıyla “Dünya Günü” kutlamaları yapılmaya başlandı. Bugünün başka bir önemi de 2020 yılından sonra iklim değişikliği rejimini şekillendirmesi beklenen Paris Anlaşması için imza süreci başlıyor.
195 ülkenin üzerinde mutabık kaldığı Paris Anlaşması ile şu an yürürlükteki Kyoto Protokolü’nün sera gazı emisyonlarının azaltılması amacıyla sınırlı kalınmayacağı, sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde, yeni ve esnek bir iklim rejiminin geçerli olacağı ortak bir dille kesinleştirildi. Anlaşma, 2020 yılından itibaren Protokol’ün yerine geçecek. İmza süreci de 21 Nisan 2017’de sona erecek. Türkiye’nin imzası; gelişmekte olan ülke olarak, yeni rejimin iklim finansmanlarından yararlanabilmesine bağlı olacak.
Sanayinin yeni iklim reçetesi: Temiz üretim
Anlaşma’nın en önemli özelliklerinden biri, uluslararası çevre koruma ve iklim değişikliği anlaşmasının içinde ilk defa “iş dünyasına” küresel bir rol biçilmesi. Paris Anlaşması ile özellikle sanayi ve enerji sektörleri için fosil yakıta dayalı bir üretimden daha temiz üretime geçilmesinin ilk temeli atıldı.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının sanayide daha çok fazla yer edindiği, daha az atığı çevreye bırakan, iklim politikasını operasyonel alanlarına uyumlu hale getiren, düşük karbonlu ekonominin gelişmesini besleyen ve hatta uzun vadede “karbonsuz” ekonomi modelinin oluşmasına katkı sağlayan yeni bir dönüşümün simgesi olacak sanayi sektörü için geri sayım başlatıldı.
Türkiye sanayisinin değişime uğraması kaçınılmaz
Türkiye’de en fazla emisyonlar %67.8 ile enerji ve %.15.7 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı kaynaklı. Çin tek başına yüzde 20 oranında hava kirliliği yaratırken, Türkiye’de bu oran, 2013’te 459.1 milyon ton karbondioksit eşdeğeri ile %1.24. Ancak Türkiye’de emisyon artış hızı ise 1990-2013 arası % 110.4.
Anlaşması ile Türkiye’de de sanayinin değişime uğraması kaçınılmaz. Türkiye’de sektörel anlamda bir dönüşüm rüzgarını estirmeye başlayan ciddi bir yasal süreç başlatıldı. Türk sanayicisi, ilk kez ulusal düzeyde emisyonlarını raporluyor, izliyor ve denetliyor. Bu süreci başlatan Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik, AB’ye uyum kapsamında hazırlanmış bir mevzuat. Tesislerin ilk raporlarını Nisan 2016 sonuna kadar sunmaları gerek. Ulusal emisyon azaltımında yüzde 20’ye yakın bir etki bırakabilecek sanayi tesislerinin izlenmesi, Türkiye’nin iklim politikası bağlamında oldukça önemli.
Öte yandan, 2030 yılına kadar %21’lik emisyon azaltım hedefiyle (INDC) Paris’e giden Türkiye’nin, INDC’sinde sanayi temel sektörlerin başında. Türkiye’nin Ulusal Sanayi Strateji Belgesi’nde de daha yeşil ve rekabetçi bir sanayi yapısı vurgusu hakim. AB 2020 hedefini, sanayisinin GSYİH’deki %15.1’lik payını %20’ye yükseltmek olarak açıkladı. 2013 yılında sanayi sektörü, Türkiye’nin GSYİH’sinin %19.2’siydi. Bu oranın 2018 yılında 20.4’e yükselmesi bekleniyor. 10’uncu Kalkınma Planı’nda da sektöre, kalkınma sürecinde merkezi bir rol veriliyor ve “ekonomik yapının dönüşümünde sürükleyici sektör” olarak tanımlanıyor. Aynı şekilde sanayi sektörü, sürdürülebilir büyüme altyapısının geliştirilmesi için önemli bir konumda.
Dünya Bankası: Bir ileri bir geri
BM nezdinde yapılan müzakerelerinde tartışmalı konu iklim finansmanı. Dünya Bankası ise küresel anlamda gelişmekte olan ülkelere en fazla destek sağlayan kuruluş. Dünya Bankası Başkanı Jim Kim, 22 Nisan imza günü öncesi mesajında, iklim değişikliği ile mücadelede yenilenebilir enerjilerin kömüre kıyasla daha ucuz olmasını sağlamaya çalıştıklarını açıkladı. Nisan’ın ilk haftasında ayrıca Dünya Bankası’ndan 2020 yılına kadar iklim projelerine yüzde 28 oranında destek verileceği gündemde. Ancak Dünya Bankası’nın fosil yakıtlara 2 milyar dolarlık proje desteği de verdiği biliniyor.