AB'deki krize, Slovenya da katkıda bulunmaya başlayacak
Dr. Ali Topçubaşı
Avrupa Birliği'nde Yunanistan'ın nasıl kurtarılacağı tartışılırken, zorluk derecesi yakın olan İrlanda, Portekiz, Kıbrıs Rum Kesimi, İspanya ve İtalya'nın kervanına Slovenya'nın da katılması an meselesi oldu. Slovenya Başbakanı'nın kamu harcama faturalarını ancak 2 ay daha ödeyebileceğini açıklaması, gözlerin bu ülkeye de çevrilmesine yol açtı. 2009 yılına kadar parmak ısırtacak başarı hikayesi yazılan bu ülkenin rasyoları, son 3 yılda hızla bozulmaya başlamıştır. Maastric kriterlerine göre, 2009 yılında kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 35.3 iken, 2012 yılında yüzde 51.5'e çıkması anlamlıdır. Slovenya da işsizliğin son 3 yılda yüzde 5.9'dan yüzde 9.2'ye çıkması da, bu ülkede işlerin iyi gitmediğinin en önemli göstergesi kabul edilir.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moodys'in Avrupa Birliği'nin uzun vadeli kredi notu nu AAA'dan negatife çevirmesi , birlikte işlerin reddedildiğinin aksine kötüye gittiğini göstermektedir. AB bütçesine yüzde 45 ile yaptığı katkı dolayısı ile, Almanya, Fransa, İngiltere ve Hollanda'nın artan riskler nedeni ile performansının zayıflaması, not indiriminin gerekçesi sayıldı. Birlikte zincirleme etki dolayısı ile lokomotif ülkelerin bile zayıflama emareleri göstermesi, krizin 2013 yılında da etkisini göstereceği anlaşılmaktadır.
2012 yılında AB de milli gelirin en az yüzde 0.5 azalacağı tahmin edilmektedir. Ülkeler arası büyük farklar ve ayrışmalar yaşanmaktadır. Avusturya, Almanya ve azda olsa Belçika'da milli gelir artış yönünde olurken, Yunanistan'da yüzde 7'nin üzerinde olmak üzere, İtalya'da yüzde 2.1, İspanya'da yüzde 2'ye yakın daralma beklenmektedir. Yunanistan'ın milli gelirinin son 3 yılda yüzde 20 daralması, İşsizliğin yaklaşık 3 kat artarak yüzde 23.1'e ulaşması ve çalışanların 1/3 oranında gelir kaybına uğraması , bu ülkenin 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki yaşadığı en büyük ekonomik facia olarak kabul edilmektedir.
Son 30 yıldır dünya ekonomisinde ortalama yüzde 11 büyüyerek mucize yaratan Çin bile, gelişen ülkelerdeki pazar kayıpları dolayısı ile milli gelirlerinde azalma kaydedeceği anlaşılmaktadır. Bu ülkedeki güven endeksinin yıllardır ilk defa azalma eğilimine girmesi de bunu göstermektedir. Nitekim, bu yıl Çin ekonomisinin yüzde 8 büyümeye bile tutturamayacağı belirtilmektedir. Pozitif olarak ayrışan BRIC olarak adlandırılan ülkelerden Hindistan'da büyümenin yüzde 6'ya yaklaşacağı tahmin edilirken, Rusya'nın yüzde 3.8, Brezilya'nın da yüzde 2.0 büyüyeceği tahmin edilmektedir. Uzakdoğu'nun parlayan yıldızı kabul edilen Endonezya'da büyümenin yüzde 5.9'u, Malezya'nın da yüzde 4.4 büyümeyi yakalayacağı tahmin edilmektedir.
Ülkemizin 2010 ve 2011 yılında yakaladığı yüzde 8'leri aşan büyümenin yarıdan daha aza ineceği, ilk yarı rakamlarından anlaşılmaktadır. Cari açığın milli gelire oranının yüzde 10'ları bulmasının etkisi ile Merkez Bankası'nın frene basması, büyümeyi hızla aşağıya çekmiştir. Ancak, ülkemizin 2023 yılı için belirlenen hedeflere ulaşması ve gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı azaltması için ortalama yüzde 7'nin üzerinde büyüme tutturması gerekmektedir. Bu büyüme rakamına ulaşılabilmesi için, daha üst teknolojik ürünler üretmesi, sanayinin yapını hızla üst segmente göre uyarlaması ve yüzde 12'ye düşen tasarrufların milli gelire oranını, en az yüzde 30'lara yükseltmesi gerekmektedir. Tasarruf açığının, yurtdışı tasarruflar ile doldurmaya çalışmak, gelecekten yedirdiği gibi, duvara toslama ihtimalimizi artırmaktadır.