AK Parti kendi eserine sahip çıkacak mı?
Yılmaz Öz / Petrol Hukukçusu
Türkiye'de petrol arama ve üretimi konusu 6326 sayılı kanunun Mart 1954'te çıkarılmasından günümüze büyük bir düş kırıklığına işaret eder. Yıllar boyu hampetrol tüketimimizin büyük oranlarda artmasına karşın, gerek karada ve gerekse denizlerimizde petrol faaliyetleri devamlı azalmış ve üretim de giderek düşmüş ve marjinalleşmiştir. Türk karasularında ve ayrıca bu sulara bitişik kıta sahanlığı üzerinde Türkiye'nin uluslararası deniz hukukundan kaynaklanan münhasır arama ve işletme hakkını 1966'da tüm dünyaya ilan eden Bakanlar Kurulu kararnamesinden bugüne dek açılan deniz-üstü kuyuların sayısı iki elin on parmağını geçmez. Oysa bugün özelikle dünya denizlerinde petrol ve doğalgaz keşifleri gittikçe artmaktadır.
Türkiye bugün günde tükettiği yaklaşık 800.000 varil ham petrole karşın sadece 60.000 varil üretim yapabiliyor. Bunun başlıca nedeninin de yıllar boyu giderek azalan arama ve üretim faaliyetleri olduğu acı bir gerçektir.
Petrol arama ve üretiminde özlenen seviyeye bir türlü erişemeyen ülkemizde gelmiş geçmiş iktidarlar bu konuda gerekli yeni yasal düzenlemeleri devamlı olarak sürüncemeye bırakmışlardı. Son olarak AK Parti Hükümeti tarafından Temmuz 2004'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulan tasarı 17 Ocak 2007'de 5574 sayılı Türk Petrol Kanunu olarak kabul edildi. Bunu tam olarak yeterli olmasa bile ileri bir adım olarak karşılamıştık.
Ancak, ne var ki, TBMM'ce kabul edilen kanunun bazı maddeleri zamanın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından vetolanmış olduğundan yeniden görüşülmek üzere Yüce Meclis'e iade edildi. İadenin başlıca gerekçeleri arasında 6326 sayılı yasada mevcut olup tanınacak petrol haklarının "ulusal çıkarlara uygun olması" (ya da aykırı olmaması) ilkesinin yeni yasada da açıkça yer almaması eleştirilmekte; üretimde alınan devlet hisselerinde öngörülen indirim oranlarının haklı nedenlere dayanmadığı ileri sürülmekte; ve devlet hisselerinin yarısının işletme ruhsatının bulunduğu il özel idarelerine bırakılmasının bölgesel dengesizlikler yaratacağı ve bölgecilik akımlarını destekleyeceği nedeniyle tekil devlet yapısına zarar vereceği vurgulanmaktaydı. Kanımızca, bunlardan yalnızca sonuncusu geçerlilik taşıyor, diğerleri ise yeni yasada dolaylı ve yeterli olarak zaten karşılanıyordu.
Yeniden görüşülmek üzere TBMM'ye iade edilen Türk Petrol Kanunu maalesef kadük duruma düşmüş oldu. Zira, araya giren yeni Cumhurbaşkanı seçimi ve onu takiben de ülke çapında genel seçimlere gidilmesi, Yüce Meclis'in bunu yeniden ele almasına engel oldu.
Doğal olarak, 2007 Temmuz'unda yapılan genel seçimlerde öncekinden daha yüksek sayıda milletvekili çıkarmayı başararak yeniden iktidara gelen AK Parti Hükümeti'nin, tamamen kendi eseri olan yeni Türk Petrol Kanunu'nu yeni kurulan Meclis'e öncelikli olarak sunması bekleniyordu. Aradan bir yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen bu beklenti halen devam etmektedir. Bu arada, 1973'te teşvik unsurlarından zaten önemli ölçüde budanmış olarak halen yürürlükte olan 6326 sayılı Petrol Kanunu çerçevesinde, irili-ufaklı şirketlerin, tıpkı spekülatif amaç güden kişilerin maden ruhsatları edinmelerinde olduğu gibi, rast gele petrol arama ruhsatları edinmelerine mesağ verildiğine tanık olmaktayız.
Tüm dünyada genel olarak enerjiden ve özelikle de petrolden kaynaklanan ve gittikçe derinleşen ve kangrenleşen kritik durum karşısında ülkemizde petrol aramalarına ve üretimine ivme kazandıracağı aşikar olan 5574 sayılı kadük kanunun süratle ve yeniden yasalaştırılması elzemdir.