Amerika önemli bir adım attı, sıra Çin’de

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Orhan AKIŞIK

Nisan ayından bu yana merakla beklenen, Amerikan Hazine Bakanlığı'nın uluslararası ekonomi ve döviz kurları üzerine hazırladığı rapor nihayet açıklandı. Raporda, Çin'in, ulusal parası yuanın değerini suni olarak düşük tuttuğu yönünde suçlamadan kaçınılmasının, siyaset ve ekonomi çevrelerinde hayal kırıklığı yarattığı görülüyor. Şimdiye kadar sadece demokrat politikacıların suçlamalarına hedef olan Çin, bu defa Cumhuriyetçi kesimden de eleştiri almaya başladı. Aşağı yukarı tüm konularda ayrı düşen Demokrat ve Cumhuriyetçiler, sıra Çin'in döviz politikasına geldiğinde biraraya gelmiş görünüyorlar.

Yuanın dolara karşı değerinin %40 civarında düşük olduğunu iddia eden Amerikalı

politikacıların, Haziran sonunda yuanın dolar karşısında % 0.8 civarında değer kazanmasıyla tatmin olmasi zaten beklenemezdi. Amerikalı politikacıların seslerini yükseltmeye devam etmelerinin arkasında imalat sektörünün baskısının rolü yadsınamaz. Düşük değerli yuanın imalat sektörü ve çalışanlarını olumsuz yönde etkilediği görüşünü yineleyen Amerikan Demir ve Çelik Enstitüsü, Kongre'yi gerekli yasal düzenlemeleri yapmak için göreve çağırdı. ABD'li politikacıların ve sanayicilerin iddiası, düşük değerli yuanın yüksek dış ticaret açıkları ve işsizliğe yol açtığı yönünde. Bu görüşte doğruluk payı yok değil. Ancak geçmişteki yüksek dış ticaret açıkları, büyük ölçüde 1970'li yıllardan bu yana Amerikan sanayinin dünyanın en büyük iç pazarına sahip olma avantajıyla ihracatı ihmal etmesinden kaynaklanıyor.

Rapordaki karara gelince, bu karar sürpriz sayılmamalı. Çünkü Çin G-20 Zirvesi'nin hemen öncesinde parasının dolara bağımlılığına son verdiğini açıkladı ve bu durum ABD tarafından olumlu bir adım olarak görüldü. Bunun ardından Çin'in suçlanması büyük bir çelişki olurdu.

Amerikan yönetimi, bu kararıyla iki ülke arasında sürtüşme istemediğini; sorunu işbirliği içinde çözme yönünde istekli olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü aksi yöndeki bir karar, yönetimi ticari yaptırımlar uygulamaya mecbur edecekti.

Hazine Bakanlığı'nın raporu, yönetim ve Kongre arasındaki görüş ayrılığını ortaya koyması bakımından önemli. Bir başka deyişle, bu karar yönetimin Kongreden farklı olarak, dış ticaret açıklarının sadece dolar-yuan paritesine bağlanamayacağı görüşünde olduğunu ima ediyor.

Geçen haftaki yazımızda, Obama yönetiminin ihracatı gelecek beş yıllık dönemde iki katına çıkarmaya kararlı olduğuna; bu amacın gerçekleşmesinin kronikleşen dış açıklar sorununa da çözüm getirebileceği görüşüne yer vermiştik. Bu çerçevede bakıldığında, ABD'nin bu kararı konulan hedefle tutarlıdır. Öte yandan, bazı politikacıların istekleri doğrultusunda Çin'den yapılan ithalata sınırlama getirilmesinin sorunu çözmek bir yana misillemeye neden olacağı açıktır.

Yönetimin bu kararının Çin yönetimince olumlu karşılanması ve bu ülkenin döviz sisteminin serbestleştirilmesi yönünde atacağı adımları cesaretlendirmesi muhtemel bir gelişme. Amerika'nın lider ülke konumunu sürdürebilmesi büyümede bundan böyle ihracata ağırlık vermesini gerektiriyor. İhracatın artmasının dış ticaret dengesinden istihdama varıncaya kadar tüm makro ve mikro ekonomik değişkenler üzerinde olumlu etkide bulunacağına şüphe yok. Bu bağlamda, işsizliğin azaltılması, yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve vergi gelirlerinin artırılması ihracatın artmasına bağlı. Amerikan firmalarının üretimlerini Uzakdoğu ülkelerine kaydırması istihdamın dışında, vergi gelirlerinde de azalmaya yol açıyor. 2008 yılında, 500 büyük ABD firmasının mal ve hizmet satışlarından yabancı ülkelerde ödedikleri vergiler ABD'de ödediklerinin üzerinde.

Obama yönetiminin geçen ay oluşturduğu İhracat Konseyi'nin, ekonominin ihracat ağırlıklı yapılanmasında önemli bir adım oluşturduğu ortada. Bu karar ABD'nin, ekonomileri ihracata dayalı ve dış ticaretleri sürekli fazla veren Almanya, Japonya, Çin ve Tayvan gibi ülkelerin yolundan gitmeye arzulu olduğunu gösteriyor. ABD ve bu ülkeler arasındaki önemli farklardan biri, bu ikinci grupta yer alan ülkelerde siyaset ve iş dünyası liderlerinin işletmelerin ihracatta önemlerini kavramalarından ve bu potansiyeli sonuna kadar kullanmalarından kaynaklanıyor. Şimdiye kadar olan dönemde ABD yönetimlerinin bu konuda başarılı olduğu söylenemez. ABD, ihracata dayalı üretim yapan imalat sanayiini teşvik etmede Almanya ve Uzakdoğu ülkelerinin gerisinde kalmıştır. Politikacılar ve bürokratlar dışında iş dünyasının önde gelen liderlerinden oluşan Ulusal İhracat Konsey'i bu potansiyeli harekete geçirebilecek mi? Bunu zaman gösterecek.

ABD'nin son büyük resesyona kadar büyümesi, üretkenlik artışından çok bütçe açıkları yoluyla tüketimi teşvik etmesi stratejisine dayanmaktaydı. Ekonomi büyümesini sürdürse de şu ana kadarki performans, kamu açıklarını azaltmaya yetecek ölçüde değil. Bunun için büyümenin ihracat ağırlıklı olması kaçınılmaz. Küresel dengesizliğin giderilmesi için ABD, Çin'le işbirliği yapmak zorunda. Bu yolda Amerikan yönetimi önemli bir adım attı. Bundan sonra sıra Çin'de.

Çin, bakalım bu adıma nasıl bir karşılık verecek.