Anayasa değişikliğinin halka sorulması yanlış
Coşar, Türkiye'de son zamanlarda gerçekleştirilen tutuklamaların önlem olmaktan çıktığını, kurala ve hatta erken infaza dönüştüğünü belirtti.
ANKARA- Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Vedat Ahsen Coşar, "Temel hak ve özgürlükleri kapsayan hususlar referanduma konu yapılmaz, yapılmaması gerekir. Referanduma konu yapılan bir kısım anayasa değişiklikleri doğrudan temel hak ve özgürlüklerle ilgili ve de isabetli olmakla, bunların referanduma sunulmuş olması doğru değildir" dedi.
Yargıtay'da düzenlenen adli yıl açılış töreninde konuşan Coşar, 12 Eylülde gerçekleştirilecek referandumun sonucunda ister "evet", ister "hayır" çıksın 13 Eylül 2010 tarihinden itibaren anayasa üzerindeki tartışmaların devam edeceğini söyledi.
Coşar, anayasa değişikliği konusunda iktidarıyla, muhalefetiyle yanlış yapıldığını ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Anayasa gibi bir üst ve temel norm konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir uzlaşma sağlayacak kadar siyasal deneyimimiz ve olgunluğumuz olmasına rağmen bunu yapmadık, yapamadık. Yapamadığımız için de işi referanduma götürmek zorunda kaldık. Doğrudan demokrasinin aracı olan, temsili kurumların yerine değil, onlara ek olarak kullanılan referandum, anayasamızın da öngördüğü bir yöntem olmakla, bu yönteme başvurulmuş olması hukuka uygundur. Ne var ki, referandum yararı olduğu kadar sakıncaları da olan bir yöntemdir. Referandumun en başta gelen sakıncası, toplumu birleştiren değil, ayrıştıran, kutuplaştıran bir süreç olmasıdır ki bu süreci yaşıyoruz. Yine temel hak ve özgürlükleri kapsayan hususlar referanduma konu yapılmaz, yapılmaması gerekir. Referanduma konu yapılan bir kısım anayasa değişiklikleri doğrudan temel hak ve özgürlüklerle ilgili ve de isabetli olmakla, bunların referanduma sunulmuş olması doğru değildir.
Anayasa değişikliği gibi çok teknik, çok hukuki, çok siyasi bir konuda verilecek kararın, bu konuda çok az bilgili, çok az deneyimli olması nedeniyle medyanın etkisine ve manipülasyonlarına açık durumdaki halka sorulması yanlış bir tercihtir. Yine referandumdan çıkacak sonuç, belli bir zaman dilimindeki veya konjonktürdeki kamuoyunun tercihini yansıtacaktır. Oysa anayasalar sadece belli bir zamanı, diğer bir deyişle bugünü değil, yarını da kucaklayan ve bağlayan üst normlardır. O nedenle bu konuda referandum yapılması doğru değildir.
Yine anayasalar nitelikleri itibari ile hukuki olmaktan daha çok, siyasi metinlerdir. Siyasi nitelikteki bu metinlerin ve dolayısıyla siyasi meselelerin referandum yoluyla 'evet/hayır'dan ibaret iki seçeneği olan sorulara indirgenmiş olması, anayasa değişikliği gibi ciddi ve yaşamsal bir konunun basitleştirilmesi ve tahrif edilmesi sonucunu doğurur. O nedenle anayasa değişiklikleri konusunda referandum yapılması bizce hatalı olmuştur. Nitekim anayasa değişiklikleriyle ilgili olarak Batı ülkelerinde referandum yoluna başvurulmamış, parlamentoda ve mutabakatla çözüme varılmıştır. Ülkemizdeki geçmiş uygulamalarda böyle olmuştur."
"Tutuklama infaza dönüştü"
Coşar, Türkiye'de son zamanlarda gerçekleştirilen tutuklamaların önlem olmaktan çıktığını, kurala ve hatta erken infaza dönüştüğünü belirtti.
"Ergenekon" adıyla yürütülen soruşturma kapsamındaki kişilerin tutuklanma tarihleri ile görevli yargı organının önüne çıkarıldıkları tarihlerin, uzayan ve makul süreyi çoktan aşan yargılama sürecinin Birleşmiş Milletler kurallarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal nitelikteki kararlarına uygun olmadığını kaydetti. Coşar, "Adı geçen soruşturma 'Ergenekon' ve kovuşturmalara konu suç niteliğindeki fiilleri işleyenler, demokrasiye musallat olan darbeciler, yasa dışı örgüt üyeleri, başkaca suçların failleri elbette yargılansınlar ve hak ettikleri cezaları alsınlar. Bu, yurttaş olarak, hukukçu olarak, demokrasiye bağlı insanlar olarak bizim de istediğimiz bir şeydir. Ama her şey hukuka, kanuna uygun olmalıdır, suç işleyen, suç işlediği hususunda ciddi kanıtlar bulunan, adına sanık ve şüpheli dediğimiz kişilerin de hakları olduğu hususu dikkate alınmalıdır" diye konuştu.
Aydın: Yargı reformu gerek
İstanbul Baro Başkanı Muammer Aydın, avukatlar ve barolar olarak şiddetle ihtiyaç duydukları, gerçek anlamda bir yargı reformunun gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtti.
Baro Başkanı Aydın, adli yılın başlaması dolayısıyla İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleriyle Sultanahmet'teki İstanbul Adliyesinin önünde basın açıklaması yaptı.
Adlı yıla hem ülke hem de meslek olarak birçok yaşamsal sorunla mücadele ederek girdiklerini ifade eden Aydın, terör, işsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi önemli sorunlar dururken siyasi iktidarın salt yargıyı kendine bağımlı kılmak için giriştiği ve uzlaşmadan uzak, dayatmacı biçimde hazırladığı anayasa değişiklik paketi için referanduma gidilecek olmasının toplumsal kutuplaşmayı beraberinde getirdiğini söyledi.
Muammer Aydın, her fırsatta mevcut yargıya ve anlayışına saygı duymadığını belirterek kendi anlayışına uygun bir yargıya özlemini dile getiren siyasi iktidarın yargıya ve kendi anlayışından olmayanlara karşı takındığı baskıcı tavrın demokratikleşmenin önündeki en önemli engellerden biri olduğunu kaydetti.
Aydın, "Avukatlar ve barolar olarak şiddetle ihtiyaç duyduğumuz, gerçek anlamda bir yargı reformunun gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtiyor, bir kez daha yetkilileri uyarıyoruz" dedi.
Adil yargılanma hakkı
Baro Başkanı Aydın, İstanbul özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin soruşturma evresinde, savunma yapılabilmesinin önünde gerek mevzuat gerekse uygulama kaynaklı pek çok sorun yaşandığını, etkin yapılamayan ve dikkate alınmayan bir savunmada yargılamanın adil yapılmasının mümkün olmadığını kaydetti.
Terör ve organize suçların yargılanmasında masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkını hiç kullandırmamaya yol açabilecek özel yargılama usulleri getirilmesinin insan hakları ve hukukun üstünlüğü prensipleriyle bağdaşmadığını ifade eden Aydın, şöyle konuştu:
"Türkiye'de yargı bağımsızlığının önündeki en büyük engellerden birisi HSYK'ya Adalet Bakanı ve müsteşarının üye olması ve başkanlık etmesidir. Adalet Bakanı, hükümeti temsil eden siyasi bir kimliktir. Siyasetin yargıya müdahalesi anlamına gelecek bu sistemin değiştirilmesini yıllardır savunuyoruz. 12 Eylülde yapılmak istenen değişikle Anayasa Mahkemesi ve HSYK yani yargı erki yürütme organının denetimine alınmak istenmektedir. Bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesini temelinden sarsmaktadır."
Aydın, son dönemde tartışma konusu yapılan emniyet ve yargıdaki "cemaat yapılanması"nın da demokrasi ve hukuk devleti ilkesine zarar veren yapılanmaların başında geldiğini sözlerine ekledi.