Ankara Siteler’in keyfi yok...
Ufuk GERGERLİOĞLU
Ankara'daki siteler, yıllarca mobilya sektörünün lokomotifi olmuş büyük bir komplekstir. Takriben bu alanda 5000'den fazla küçük ve orta ölçekli işletme mevcuttur. Bir haftalık bir süreçte 500'den fazla işletmeyi gözlemleme şansım oldu. Sanki herkes ortak bir karar almış gibi krizi konuşuyor. Özellikle dükkana müşterilerin girme oranı düştükçe kriz söylentileri daha da artıyor.
Sitelerde geniş bir yelpazede ürün sunuluyor. Binlerce mobilya mağazasında yüzlerce mobilya çeşidi, yüzlerce parkeci ve zemin döşeme işletmesi, yüze yakın avizecide binlerce çeşit ürün ve daha niceleri. Birçok işletmenin imalat yerleri de bu bölgede konumlanmış durumda.
Fakat bugünlerde sitelerde büyük bir sessizlik var. Hareketin en fazla olduğu cumartesi günü, müşteriler parmakla gösterilecek kadar az sayıda. Daha fazla dayanamayacağım diyenlerin sayısı her geçen gün hızla artmakta. Yetkililerden acilen reçete bekleniyor. Yetkililerin ekonomi yerine farklı konulara odaklandıklarını belirten yüzlerce firma sahibi, derhal bir çare bekliyor. Çoğu işletmenin geçen seneye oranla satışları neredeyse yarı yarıya düşmüş durumda. Geçen senelerin iyimser havasına kapılıp kredilerle büyümeye çalışan esnaflar ise adeta ateş püskürüyor. "Bizi yarı yolda bırakmayın" diyenlere verilecek cevap bulunamıyor. Esnaflık bitti diyenler de bir hayli fazla. Diyeceksiniz ki arkadaş bu ne biçim karanlık tablo. Kesinlikle abartmıyorum ve hatta azını söylüyorum. Uğradığım işletmelere iyimser hava aktarmaya gayret ediyorum. Pozitif düşünmenin bir kayıp olmayacağından negatif düşünmenin ise büyük bir çöküşe sebebiyet vereceğinden sürekli bahsediyorum. Bana bu bakış açımdan dolayı tepki gösterenler de bir hayli fazla.
Bir de şu dikkatimi çekti. Gerçekten müşteriye rakiplerinden farklı bir şeyler sunmaya gayret eden az sayıda işletmede gözle görülür bir hareket var. Bu işletmelerin içine girdiğiniz zaman kurumsallaşma ve markalaşma düzeyini hemen fark ediyorsunuz. Müşteri ile ilişkileri, mağaza konsepti, mağazanın dizaynı, ekip çalışması ve koordinasyonu, eldeki müşterileri memnun etme gayreti, ürün farklılığı ve çeşitliliği vb. elbette büyük kriz ortamında bunlar da bir yere kadar. Bu kriz havasının bir sene süreceğini varsayarsak ağzınızla kuş tutsanız bir şey ifade etmez.
Bu noktada yapılacak en önemli şey yetkililerin bölgeyi periyodik olarak ziyaret edip problemleri ve sıkıntıları bire bir gözlemlemeleridir. Kopukluğu devam etmesi hastalığı daha da artıracaktır. Özellikle böyle geniş sahaların itina ile korunması sağlanmalıdır. Çünkü dökülme başladı mı bunun sonunun nereye varacağını kestirmek neredeyse mümkün değildir.
Bu noktada sorumluluğu sadece devlet yetkililerine yüklemekte sağlıklı bir davranış biçimi değildir. Sorun kroniktir. Hemen hastayı iyileştirmek pek de mümkün gözükmemektedir. Belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının hatta üniversitelerin çıkış yolları için işin içinde olması gerekmektedir.
Basın yayın organlarının da sürekli kötü hava estirmeyip mümkün olduğunca yapıcı bir iyimserlik empoze etmelidirler. Ayrıca sürekli esnafında içinde olduğu konferans, seminer, şûralar düzenlenmelidir. Ama bu çalışmalar havada kalmamalıdır.
Konuyla alakalı sitelerde yaşadığım bir örneği sizlerle paylaşmak isterim. Cam sektörünün Ankara'da sayılı işletmelerinden olan Opakglass'ın firma sahibi Sayın Seyit Yıldırım ile bir saate yakın süren bir konuşma yaptık. Adeta bana içini döktü. Her gün bir arkadaşının iflas haberini aldığını ve buna çok üzüldüğünü belirtti. Krizi aşmak için neler yaptıklarını kendisine sordum. 2006 yılının sonuna doğru Ankara Camcılar Odası ile ATO'nun birlikte organize ettiği ve sponsorluğunu ATO'nun üstlendiği bir şûra yaptıklarını ifade etti. Bu şuranın yapılma amacını ve şuradan ortaya çıkan sonuçları büyük bir keyifle dinledim. Hatta bana tüm şûra notlarının bir araya gelmiş kitapçık halini takdim etti. Peki bu şûradan sonra ne oldu dedim? "Hiçbir şey olmadı" dedi. Tatlı bir hoş seda olarak tarihe geçtiklerini söyledi.
Aslında çok acı bir şey. Onca hazırlık yapıyorsunuz, para ve zaman harcıyorsunuz, başarılı bir şûra geçiriyorsunuz ama netice alamıyorsunuz. Yüzlerce camcı orada, ATO Başkanı ve yetkililer orada, bir şeyler oluşuyor, güzel şeyler çıkıyor, sonra maç sonrası gibi bir süre sonra her şey unutuluyor.
Yapılan toplantılarda ortaya çıkan sonuçlar istediği kadar harika olsun "hayata geçirilmedikçe" hiçbir anlam ifade etmez. Montaigne'nın dediği gibi, "Söylemek başka, yapmak başka şeydir."