Aracı kurumlar ve yatırım bankacılığı: Yanlış giden ne?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Yener COŞKUN / SPK Baş Uzmanı

Ülkemizde çeşitli kurumlarca sunulabilen yatırım bankacılığı faaliyetleri şirketlerin ve kamu kesiminin finansman ihtiyaçlarının karşılanması, profesyonel yatırım hizmetlerinin sunulması, kaynakların etkin dağılımına/kullanımına katkı sağlanması, likidite yaratılması, risk yönetimi, yeni ürünlerin/finansal mühendisliğin geliştirilmesi gibi faaliyetleriyle büyüme/kalkınma süreçlerine katkı sağlamaktadır. Son dönemde aracı kurumların faaliyetlerinin sermaye piyasalarının/genel ekonominin gelişmesine yeterince katkı sağlayamadığından hareketle yüksek sermayeye dayalı faaliyetlerin sektörün gelişmesini sağlayabileceği gündeme gelmiştir. Sermaye Piyasası Kurulu bu konuda "Yatırım Hizmet ve Faaliyetlerine İlişkin Tebliğ" taslağını (Taslak) hazırlamıştır. Yayınlanması halinde söz konusu taslak kuruluş dönemi sonrası aracı kurum düzenlemelerinde banka aracı kurumlarının kurulması (15.08.1996) ve sermaye yeterliliği (26.06.1998) sonrasındaki en önemli düzenleme olacaktır. Ancak daha şimdiden taslağın sektörde önemli bir değişimin habercisi olabileceği söylenebilir.
Taslağı bu kadar önemli kılan durum aracı kurumları risklerine göre sahip olunacak özsermaye açısından üç gruba ayırmasıdır. Buna göre;
a) emir iletimine aracılık ve/veya yatırım danışmanlığı faaliyetlerinden herhangi birini yürütecek aracı kurumların 2 milyon 500 bin TL,
b) Bu faaliyetlere ilaveten işlem aracılığı faaliyeti, en iyi gayret aracılığı faaliyeti, sınırlı saklama hizmeti ve/veya portföy yöneticiliği faaliyetinden herhangi birini yürütecek aracı kurumların 10 milyon TL
c) Yukarıdaki faaliyetlere ilaveten portföy aracılığı faaliyeti, genel saklama hizmeti ve/veya aracılık yüklenimi faaliyetinden herhangi birini yürütecek aracı kurumların 25 milyon TL özsermayeye sahip olmaları gerekmektedir. Taslak'taki temel amaç aracı kurumların yatırım bankasına dönüştürülmesidir. Yüksek sermayeye dayalı faaliyetlerin bu süreci kolaylaştırabileceği düşünülmüştür.
Sektöre yönelik düzenleme felsefesinin temel amaçlarının başında sektörde güvenin ve yatırım bankacılığı faaliyetlerinin geliştirilmesi bulunmaktadır. 1990'ların ortalarına kadar görülen canlanmanın ardından sektör finansal aracılık sisteminde etkisini yeterince artıramamış, ürün/hizmet/gelir çeşitliliği açısından öngörülen gelişmeyi gösterememiştir. 1993 yılında 147'ye kadar yükselen aracı kurumların sayısı 2012/9'da 101'e düşmüştür. 2012/9'da sektörün %40'ına karşılık gelen 40 kurum zarar etmektedir. Konsolide gelir kaynakları içinde portföy karları yükselirken, sektörün faaliyet gelirleri önemli bir azalma trendi göstermektedir. Üstelik bunlar ekonomide/finans sektöründe işlerin iyi gittiğinin düşünüldüğü bir dönemde olmaktadır. Peki neden?
Sermaye piyasalarında yatırımcı tabanının genişletilememesi, aracı kurumlar sektörünün şirketlerle/yatırımcılarla uzun vadeli ilişki kurmasındaki güçlükler; sektörün ürünlerini/hizmetlerini çeşitlendirememesine ve komisyon aracılığına bağımlı kalmasına neden olmuştur. Sektörel rekabet komisyon aracılığı gelirlerini daha da azaltmıştır. Ayrıca sektörün az gelişmesine neden olan uzun bir yapısal nedenler listesi bulunmaktadır. Bu tablo, faaliyetlerin daha yüksek sermaye ile yapılmasıyla, kolayca değişemeyecek bir kültür/girişim /piyasa başarısızlığına işaret etmektedir.
Sektördeki gelişme, piyasa dinamiklerinin sermaye piyasalarını geliştirmesiyle ilişkilidir. Bu noktada sektörün şirketlerle/yatırımcılarla uzun vadeli ilişki kurma güçlüğünü mutlaka yenmesi ve farklı yatırım bankacılığı konularında da girişimciliklerini geliştirmesi zorunludur. Ancak sektörel gelir kaynakları arasında kurumsal finansman ve danışmanlık gelirleri çoğu şirket için hiçbir zaman önemli boyutlara ulaşamamıştır. Bu döngünün kırılmasında izlenecek en iyi yaklaşım piyasanın içsel gelişme dinamiklerinin doğru belirlenmesinden ve bu gelişmeye yönelik akılcı politikalar üretilmesinden geçmektedir. Bu süreçte sektörel paydaşlara çeşitli görevler düşmektedir. Devlet etkin düzenleme/denetim çerçevesini korumalı, sektörel gelişmeyi destekleyen mekanizmaları harekete geçirmelidir. Aracı kurumlar ise faaliyetlerini komisyon aracılığına bağımlı olmaktan kurtaracak yatırım bankacılığı faaliyetlerine uzun vadeli/sabırlı bir bakış açısıyla yönelmelidir. Düşük sermayeli girişimlerin faaliyetlerinin kısıtlanması, zorunlu sektörel konsolidasyona gidilmesi gibi açılardan eleştirildiği gözlenmekle birlikte, bu süreçte tam olarak riske duyarlı optimal/ekonomik sermayenin kurumsallaşmayı ve gerçek yatırım bankacılığına yönelik girişimciliği desteklemesi de olasıdır.

******
- Makalede ileri sürülen görüşler yazara ait olup, yazarın bağlantılı olduğu kurumların görüşlerini yansıtmaz.
- Sermaye Piyasası Kurulu'nda Baş Uzman olan ve İzmir Ekonomi Üniversitesi ve University of Sarajevo SEBS'de misafir öğretim görevlisi olarak görev yapan Yener Coşkun (MRICS), halen Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Taşınmaz Geliştirme Ana Bilim Dalı'nda doktora çalışmalarını (tez aşaması) sürdürmektedir. W:http://ankara.academia.edu/yenercoskun, T:312 2928824, E: [email protected]; yener.coskun@izmirekono mi.edu.tr