Bağdat'tan Kerkük'e değişen dengeler
Ertürk Demirel / Bankacı[email protected]
Demokrasi sözcüğü bugün Irak'ta çok daha fazla anlam ifade ediyor. Gelecek ile ilgili tüm kaygıları ve umutları içinde barındıran bir kavram. Ülkedeki Araplar'ın, Türkler'in, Kürtler'in ve diğer tüm etnik ve dini unsurların hem umutla sarıldığı hem de bir diğer unsurun demokrasi ve gelecek beklentileri nedeni ile bir diğerine kaygıyla baktığı bir kelime "demokrasi." Geçmişten gelen nefret, yıkılan hayaller, tükenen hayatlar, umutlar, düş kırıklıkları, acılar ve tüm o nefret duyguları için hem intikam alınacak hem de aynı zamanda geleceğin umutla bakılabildiği bir sahne demokrasi!
Tüm işgale, baskılara, iç kavgalara ve bölünmüşlüğüne rağmen Irak Meclisi düzeni sağlamak için demokrasinin tüm imkanları ile yeni yasalar çıkarmaya devam ediyor. Dışarıdan müdahalelerin elbette eksik olmadığı bu yasa tasarıları kimi zaman ülke çıkarına da olmayabiliyor. Kimi zaman ise ülke çıkarına olan bir yasa belli kesimleri memnun etmiyor ve ertesinde ülkenin çeşitli kentlerinde intihar saldırılar düzenleniyor.
Zorluk sadece bununla da ibaret değil. Ülkenin doğu komşusu İran, gerekli gördüğü zaman Irak'a askeri müdahale edebileceğini çekinmeden söylerken, en güvenilir komşusu Türkiye'de merkezi hükümetin müdahale etmeye veya karışmaya cesaret edemediği Kuzey Irak'taki terörist unsurlar nedeni ile Irak hükümeti ile çoğu zaman karşı karşıya kalabiliyor. Amerikan'ın ülkenin siyaseti üzerine baskılarına ise değinmeye bile gerek yok.
Bugünlerde Meclis gündemi ise tüm ülkede yeni bir karışıklığa gebe. Türkiye-Irak-Amerika arasında görüşülen Güvenlik Anlaşması (SOFA) temel anlamı ile Irak'ta bulunan yabancı ülke kuvvetlerinin 2011 yılına kadar kalacağının garantisi. Aynı zamanda bu süre içerisinde bu kuvvetlerin statüsünü de belirleyen bir anlaşma. Amerikalı yetkililere göre ilk bakışta Amerikan işgalinin devamını içeren bir anlaşma gibi görünse de temelde Amerikan askerinin ülkeyi terk edeceğini gösteren bir belge. Temelde SOFA olarak adlandırılan anlaşma "Kuzey Atlantik Antlaşmasına Taraf Devletler Arasında Kuvvetlerin Statüsüne Dair Anlaşma" olarak bilinir. Bu tür anlaşmalarla "ülkelerinde uluslararası askeri üsler kurulabileceğini göz önünde bulundurarak, bu üslerdeki görevlilerin anlaşma alanı içindeki statüleri belirlenir (Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü /NATO-SOFA Uygulaması).
Bu anlaşma, bölgesel Kürt Yönetimi'ni saf dışı bırakarak tamamen üç devlet arasında bir anlaşma olarak kalması ve Barzani ile doğrudan muhatap olmak zorunda kalmaması ile Türkiye'nin bir başarısı olarak kabul edilmeli. İkincisi son günlerde önemli enerji ve güvenlik anlaşmaları imzaladığı İran'ın kaygılarını gidermeye yönelik maddeleri barındırdığı için ayrı bir öneme sahip. Üstelik Amerika'nın İran'a olan sert yaklaşımına rağmen. Bu anlaşmaya göre Irak toprakları üçüncü bir ülkeye yapılacak saldırıda kullanılamayacak.
Türkiye'nin sınırlarını ilgilendiren son derece önemli bir yasada söz sahibi olması, üstelik Irak Başbakanı Maliki'nin yasanın içeriği ve sınır ötesi harekatın geleceği hakkında Ankara'ya özel temsilciler göndermesi bu noktada ayrı bir önem taşıyor. Çünkü ilgili anlaşma gereği 2009 yılından itibaren Irak hava sahası merkezi hükümetin kontrolüne geçiyor. Bu da, bugüne kadar Kuzey Irak'a yapılan hava harekatlarında Türkiye'nin yakın zamanda muhatabının Amerika değil, Bağdat hükümeti yani Maliki ve Talabani olacağı anlamına geliyor. Yani masada kartlar yeniden dağıtılıyor.
Bu anlaşmaya daha mikro bakmak gerekirse, Kuzey Irak'taki Türkler'in geleceği de bu anlaşmada önem taşıyor. Güvenlik Anlaşması (SOFA) ile eli güçlenen Bağdat Hükümeti'nin Kuzey Irak ve Kerkük politikalarına etkisi artacaktır. Kerkük sadece Kuzey Irak'ın değil, tüm Irak'ın en önemli şehirlerinden biri. Şüphesiz bunda da petrol rezervlerinin önemi büyük. 2003 yılından beri şehrin demografik yapısı sürekli değişiyor. Ama bölgedeki Türkler ve Araplar'ın aleyhine. 2003 yılında sekiz yüz bin olan Kerkük'ün nüfusu bugün bir milyon iki yüz bin oluğu söyleniyor. Nüfustaki bu hızlı değişimin nedeni ise bölgedeki Kürt Yönetimi'nin demografik yapıyı kendi lehlerine çevirerek, yapılacak bir referandum ile şehrin yönetiminin kendilerine geçmesini sağlamak. 140. maddeye dayanarak taleplerini her fırsatta dile getiren Barzani, Baas Partisi'nin politikaları sonucu bölgeyi terk eden nüfusun geri getirildiğini iddia ediyor. Kerkük nüfusunun Baas döneminde bu kadar fazla olduğuna hatta bölgedeki Arap ve Türkler'in azınlık olacak kadar az olduğuna inanmak pek kolay değil. Nitekim sadece Araplar değil bölgedeki Türkler de 140. maddeye ve kendilerinin zorla Kerkük'ten uzaklaştırılmaya çalışılmasını kabul etmiyorlar. Oysa şimdi 22 Temmuz 2008'de "Irak İl, İlçe ve Nahiye Meclislerinin Seçim Yasası" kabulü ile Kerkük'te dengeler değişmeye başladı. Yasanın özellikle 24. maddesi önem içeriyor. Buna göre; Kerkük yönetimi Türkler, Kürtler ve Araplar'ın yüzde 32'şer, Hıristiyanlar'ın da yüzde 4 katılımı ile paylaşılacak, Kerkük'ün asayişi Orta ve Güney Irak'tan gelen askeri güçlerle (yani Bölgesel Kürt Yönetimi'nin güvenlik güçleri safdışı kalacak) sağlanacak. Talabani bu maddeyi 127 milletvekilinin onayına rağmen kabul etmeyeceğini açıkladı. Oysa aynı düşünceyi bir kaç ay önce bizzat kendisi, kendisini ziyaret eden Türkmen liderlere dile getirmişti.
İmzalanacak Güvenlik Anlaşması (SOFA) her şeyden önce yerel siyasi kuvvetlerin etkisinden uzak Irak hükümetinin anlaşması olacaktır. Merkezi hükümetin elini güçlendirecektir. Siyasi güç dengelerinin el değiştiriyor olmasının yanında, eğer siyasi çıkarlar veya federasyon isteyen bölgesel güçler varsa bunun yolunun doğrudan Amerika ile diyalog değil, Irak Parlamentosu olduğunu gösterecektir. Amerika'nın 2011 yılında tamamen ülkeden çekileceğine inanırsak bu bağımsız Irak'ın ilk adımı olacaktır. Kerkük'ün durumu ve bölgeyi etkileyen 24. maddenin hayata geçirilmesi, Kuzey Irak'taki Türkmenler'in hakları ve enerji gelirlerinin bölgesel güçlere dağılımı değişen güç dengeleri ile yeniden şekillenecektir. Hem 24. maddenin Parlamento'ya sunulmasında hem de SOFA'nın büyük bir etkisi olan Türkiye belki de ilk defa Irak üzerinde askeri anlamda olmasa bile siyasi anlamda bu kadar etkili ve söz sahibi olmaya başlayacaktır. Bu sadece Türkiye'nin terörle mücadelesinde dönüm noktası olmayacak, Türkiye'nin dış politika yapıcılarının yıllarca özlemini duydukları bölgesel güç olma hayalini de gerçekleşmesi demek olacaktır.