Bir dönem aydınlanıyor!

Aydın Doğan, Dinç Bilgin, Mehmet Emin Karamehmet, Turgay Ciner ve Zafer Mutlu ifade verdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

ANKARA - Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, başörtüsüne üniversitelerde serbestlik getiren Anayasa değişikliğine tavır olarak Hürriyet gazetesinin "411 el kaosa kalktı" manşetini atmış olmasını doğru bulmadığını belirterek, "Hatadır, hata olduğunu da hep söylerim" dedi.

TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu 28 Şubat-27 Nisan Alt Komisyonu, Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan'ı dinledi.

Toplantının başında, Komisyon Başkanı Nimet Baş, Aydın Doğan'ın yanına oturan Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu'nu uyararak, arka tarafa geçmesini istedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile aralarının nasıl olduğu sorusuna Doğan, "Gayet iyi, aramızda dostluk, samimiyet, arkadaşlık ilişkisi yok ama medeni bir ilişki içindeyiz. Bir sıkıntım yok, Başbakan'a diyecek bir meselem olursa gider söylerim. Kamuoyuna bir kaç yıl önce yansıyan sertlikler yok" karşılığını verdi.

Doğan, Tansu Çiller ile kavgalarının temelinde haberlerin yattığını ifade ederek, "Tansu hanım bizi isim vererek itham etti. Sultanahmet meydanında bize yönelik olarak '2 katrilyon koydum' dedi. Yalan. Tansu Hanım bizi itham etmiştir, ithamlarının karşısında durmuşumdur" dedi.

"Kimseyi siyasi nedenlerle kovmadım"

Mezar taşında son kuruşuna kadar hesabını vermeye hazır olduğunu belirten Doğan, Hürriyet Gazetesi'nin künyesinden adının çıkarılmasında siyasi bir gerekçe aranmaması gerektiğini kaydetti. Doğan, çocuklarının istemesi üzerine iş bölümü yaptıklarını ifade ederek, bunda en küçük bir siyasi baskı olmadığını vurguladı.

Gazetedeki bazı yazarların işten çıkarılmasıyla ilgili soruya Doğan, Emin Çölaşan'ı kendisinin kovduğunu, bugüne kadar hiçbir siyasetçinin kendisine "şu adamı at" ısrarının olmadığını söyledi. Doğan, "Emin, yönetilemez hale gelmişti. Takıntılığı meslek edinmişti. Emin'i ben çıkardım, çıkardığımıza da çok iyi ettim. Bekir Coşkun'u ben kovmadım. Kendisine hakkımı helal etmeyeceğim, 'gitme' dedi. Kimseyi siyasi nedenlerle kovmadım. Gazeteden insanlar ayrılır, gider, gelirler. Gazeteler sonuçta kamu kuruluşu değil. Genel yayın yönetmenleri yazarın okunup okunmadığına, getirip götürdüklerine bakar. Ne Özal ne Demirel ne askerler, 'işten atın' demedi, sadece telkinde bulundukları olmuştur" diye konuştu.

Doğan, POAŞ'ı ihaleyle aldığını, kamu bankalarından kredi kullanmadığını belirterek, 1996-2000 dönemi arasında hiçbir ihale almadığını ifade etti.

[PAGE]

Aydın Doğan, "İstanbul'da 1. Ordu komutanlarıyla ben devamlı mesleğim dolayısıyla Cumhuriyet bayramlarında resepsiyonlara gider tanışırdım. 1. Ordu'dan gelenler de genellikle Kara Kuvvetleri'nden, Genelkurmay;dan geldikleri için Genelkurmay'dakilerle de tanışırım. Hepsiyle görüşürdüm; Özkök Paşa, Karadayı, Çevik Bir, Başbuğ Paşa ile de görüşürdüm. Ama bu görüşmemin bir suç olduğu veya 'gazete sahipleri askerlerle görüşemez' diye bir şey olduğunu kabul etmiyorum. Böyle beraber oturdunuz karar verdiniz, bunlar şehir efsanesi, böyle şeyler olmaz" dedi.

Doğan, ANAP'ı ve Mesut Yılmaz'ı desteklediği yönündeki sorulara karşılık şunları söyledi:
"Mesut Yılmaz'ı, Tansu Hanım'ı destekleme diye bir şey olamaz. Sabah Gazetesi; Tansu Hanım'ı desteklemeye başladı, rekabetini artırdı. Biz de Tansu Hanıma karşıydık. Tansu Hanım'ın ABD'de malvarlığını yayınlamıştık. Ona karşı olduğumuz için değil, gazetecilik yaptık. Bu haberden sonra hep aramız limoni, gerilimli oldu. Ben kendimi birden bire bunun içerisinde buldum.
Refahyol iktidarı zamanında İstanbul'da enerji ihalesine girdim. İktidar değişti Mesut Bey geldi. 1,5 sene sonunda ihaleyi iptal etti. Ne Mesut Bey'den ne Tansu Hanım'dan ihale almadım. Mesut Bey ile dostluğum vardı, aram iyiydi. Hükümetinin devrilmesinin en büyük etkeni Türk Ticaret Bankası.... Benim arkadaşlarım devirdi. Haber doğruysa babam olsa korumam. Bunlar yakıştırmadır. Ben siyaseti dizayn etmiyorum. O zaman siyasiler beni yönetimlerine alamadığı için beni yıpratmaya kalktılar. Bunlar zoruma gidiyor. Belki POAŞ hataydı. 'Koç, Sabancı alacak senin medyan var alamazsın' denmesi doğru değil. 'Askerler yönetime el koysun' diyemem. Askerin olduğu rejimde demokrasi, demokrasinin olmadığı rejimde medya olmaz. Artık büyük işim kalmadı; bankam, sigorta şirketim satıldı. Yayıncılık hakkıyla yapılırsa doğrudur para da kazanılır."

"Sabah'a yardım ettim"

[PAGE]

"Sabah'a yardım ettim"

Aydın Doğan, POAŞ'ın devletin elindeki azınlık hisselerini ihalesiz alıp almadığına ilişkin soru üzerine, POAŞ'ın yönetim hissesini aldıktan sonra, devletin, elindeki geri kalan azınlık hisselerini satmak istediğini, bunun yüzde 15'ini satabildiğini, ancak tamamını istenilen fiyattan satamadığını anımsattı. Doğan, kendilerinin ise o dönem bu hisseleri blok halinde ve devletin sattığı rakamdan satın aldığını söyledi.

28 Şubat döneminde gazetelerinin kimliği belirsiz kişiler tarafından kurşunlandığının hatırlatılarak, bu eylemin Batı Çalışma Grubu tarafından mı yoksa ticari rekabet nedeniyle mi gerçekleştirildiğine ilişkin sorulara Doğan, "Benim ticari hayatımda hiç böyle ilişkilerim olmadı. BÇG mi kurşunladı? BÇG başka şey yapması lazım yapacaksa, niye kurşunlatsın!" diye cevap verdi.

Merhum Bülent Ecevit'in de ricasıyla Dinç Bilgin'e kağıt yardımı yaptığını ve çalışanların maaşlarının ödenmesi için de yardımda bulunduğunu ve bütün bunları mesleki dayanışma için yaptığını belirten Doğan, "Milyon dolarım gitti. Sonra dediler ki 'Sabah'ı yönlendirmek istiyor', ilgisi yok" diye konuştu.
Doğan, Cumhuriyet gazetesini kendilerinin basıp dağıttığını ve karşılığını para olarak aldıklarını ifade ederek, bu gazeteye 50 bin dolar ortak gözüktüğünü söyledi. Doğan, Cumhuriyet gazetesinin çok eski bir gazete olduğunu ve yaşaması gerektiğini sözlerine ekledi.

"Hiçbir manşetimize askerlerin dahli olmadı"

28 Şubat döneminde sahibi olduğu gazetelerde atılan manşetlerin hepsinin güvenilir kaynaklardan alındığını, gazetecilik işlevinin ve kurallarının dışında olmadığını ve dönemin önde gelen kişilerin demeçlerinden oluştuğunu öne süren Doğan, "Hiçbir manşetimize askerlerin dahli olmamıştır. Biz demokrasi dışı her şeye karşıydık. Bu yönde manşetler de attık" şeklinde konuştu.

"Bu defa Silahsız Kuvvetler halletsin" şeklindeki manşette geçen ifadenin dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı'na ait olduğuna dikkati çeken Doğan, "Biz resim çekip halkın önüne koyarız. Yorumu halk yapsın" dedi.

Siyasilerin askeri müdahalelere karşı dik durması gerektiğini öne süren Doğan, "Eğer siyasiler muktedir olurlarsa, dik dururlarsa bunlar olmaz. Mesela 27 Nisan bildirisine karşı Hükümet dik durdu" diye konuştu.

28 Şubat sürecinde askerlerin Anadolu sermayesine karşı aldıkları tavrın Doğan Medya Gurubu tarafından manşetlerle destekleyip desteklenmediğine ilişkin sorulara ise Doğan, "Ben köküne kadar Anadoluluyum. Bu yüzden ben Anadolu sermayesine karşı olamam" karşılığını verdi.

Komisyon Başkanı Nimet Baş'ın Anadolu sermayesine ambargo uygulanmasına ilişkin Genelkurmay Başkanlığı'ndan bu yönde bir emir olmadığının mahkeme kararlarıyla sabit olduğunu ve böyle bir emir varmış gibi yayın yapan ilgili gazetelerin tazminata mahkum edildiğini hatırlatması üzerine Doğan, "Böyle bir haberin yalan olduğuna, ayaklarımdan assanız inanmam" dedi.

"411 el kaosa kalktı' manşeti yanlıştı"

[PAGE]

"411 el kaosa kalktı' manşeti yanlıştı"

Aydın Doğan, başörtüsüne üniversitelerde serbestlik getiren Anayasa değişikliğine tavır olarak Hürriyet gazetesinin "411 el kaosa kalktı" manşetini atmış olmasını doğru bulmadığını söyledi. Söz konusu manşetin Ertuğrul Özkök'ün ısrarıyla atıldığını dile getiren Doğan, "Bu soruyu keşke Ertuğrul Özkök'e sorsaydınız. Ben de yanlış buldum. Hatadır, hata olduğunu da hep söylerim" şeklinde konuştu.

Sanatçı Ahmet Kaya için "Vay şerefsiz" manşetinin atıldığının hatırlatılması üzerine de Doğan, "Ben de doğru bulmuyorum. Keşke bu kadar keskin ve sert manşet atılmasaydı" ifadesini kullandı.

Vergi cezası

Doğan, AK Parti hükümetleri döneminde çarptırıldığı vergi cezasıyla ilgili olarak da hiç kimsenin bu vergi cezasının haklı yazıldığına kendisini inandıramayacağını belirterek, "Dünyada hiçbir guruba yazılmış bu çapta bir vergi cezası yok. Ben dava açtım ve bu davaların hiç birini de kaybetmedim. Devlet bir uzlaşma yasası çıkardı ve Maliye ile barıştım. Ben hatalı değilim ama kan davası da güdecek değilim" diye konuştu.

"Bizi şeytanın avukatı yapmayın. Günah keçisi görmeyin" diyen Doğan, toplumun tümünün birbirine benzediğini ve gazetecilerin de toplumun bir parçası olduğunu ifade etti.

Türkiye'de basının güvenirliğinin bulunmamasının temel nedenlerinden birinin, "gazetecilerin birbirinin ayağına ateş etmesi" olduğunu dile getiren Doğan, gazetelerinde çalışıp ayrılmış bazı isimlerin kendisi hakkında düşmanlığa varan iftira ve yalanlar uydurduğunu anlattı.
Gazeteci Mehmet Barlas'ın "Mesut Yılmaz, Aydın Doğan'a ihya etti" şeklinde sözler sarf ettiğinin hatırlatılması üzerine Doğan, Barlas'ın kendisine düşmanlığı olduğunu belirterek, "Barlas, karısının etkisinde kalarak böyle şeyler yapıyor. Şehir efsanesi çıkarılıyor" ifadelerini kullandı.

Yeni Şafak gazetesinin patronlarını holdingine davet edip sohbet ettiklerini ancak onlardan gazeteci Nazlı Ilıcak'ın kendisi aleyhine yazı yazmaması konusunda Ilıcak'a baskı yapmalarını istediği yönündeki iddiaların doğru olmadığını belirten Doğan, merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile de birkaç kez görüştüklerini ancak ona "RTÜK Yasası'nı çıkarmak için destek ver, seni Türk dünyasının lideri yapayım" şeklinde bir söz sarf etmediğini, bunun da bir şehir efsanesi olduğunu söyledi.

28 Şubat için ne düşündüğü sorusuna Doğan, "28 Şubat bana göre olağanüstü bir dönemdi. Sivil yönetim zaafa düşünce, koalisyon da kendi içinde sağlam değildi, siyasiler yönetemediği için askerler öne çıktı" yanıtını verdi.

 

[PAGE]

 

Akşam Gazetesi patronu Mehmet Emin Karamehmet, basına girmesinin hata olduğunu söyledi.

TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu, medya patronlarını dinledi. 28 Şubat sürecinde medyada olmadığını ifade eden Mehmet Emin Karamehmet, ailesinin darbelerden çok zarar gördüğünü ama hepsinden çıktıklarını dile getirdi.

Kemal Ilıcak'ın yakın dostu olduğunu anlatan Karamehmet, ölümünden sonra oğlunun gazeteye ortak olmasını istediğini, ortak olamayacağını söylediğini ancak bir miktar yardım yaptığını kaydetti. Karamehmet, "Aradan zaman geçtikten bir süre sonra Özer Çiller aradı; Erol Aksoy'un gazeteyi aldığını yarısına ortak olmamızı istedi, o şekilde girdik. Maaşlar ödenemeyince alacağımızdan vazgeçip çıkmak istedik, ama olmadı, üzerimize kaldı" diye konuştu.
Yazar Nazlı Ilıcak'ın gazeteden ayrılmasıyla ilgili olarak Karamehmet, "Nazlı Hanım'ın ayrılmasını oğlu istedi; 'babamı batırdı, burayı da batıracak' diyerek annesinin ayrılmasını istedi. Ama farklı konuşuldu" dedi.
Erol Özkasnak ile görüştüğünü, ancak kendisine davetin Çevik Bir 'den geldiğini anlatan Karamehmet, "Tam ne görüşütüğümüzü hatırlamıyorum. 'Bunu, şunu yapmayın' diye değil, 'vatan millet Sakarya' şeklinde görüşmeler oldu.
Karamehmet, fona devredilen bankalar arasında en büyük zararın Pamukbank'ta olduğunun ifade edilmesi üzerine şunları söyledi:
"1989 yılında IMF Türkiye'de olduğu için Fiskobirlik'in fındık paraları ödenemiyordu. Devlet bizden Fiskobirlik'e para vermemizi istedi. O zamanki kanunlara göre, özel şirketler kamu bankalarına kredi veremiyordu. Kanun değişti. Para ödenmedi. Pamukbank devrolduktan sonra da ödenmedi. 3,6 milyon doların içinde bu rakam da vardır. Her şeyimizi satarak 2 yıl içinde ödedik. Demirbank'ın Fona alınmasından 1 gece önce bizi Ankara'ya çağırdılar. İşbankası, Garanti Bankası, Akbank ile biz vardık. 'Yarın sabah 1 milyar dolara ihtiyaç var' dediler. 'Kur çıpasıyla hiçbir zararınız olmayacak' denildi. Diğer bankalar veremeyeceklerini söylediler, sadece biz 384 milyon doları götürüp yatırdık. Çıpa kalktı, 600 liraya sattığımız dolar 1400'e çıktı. Aradaki farkı şirketlerimizin üstüne yazdık. Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'e gittim, 'vergi kabul edin' dedi."
Karamehmet, "Ağır bir duruma maruz kaldınız, kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?" sorusuna, "Özel bir şeyden dolayı olduğunu zannetmiyorum. Çaresizlikten dolayı yapılan hareket diye düşünüyorum. Biz belki beceriksiziz, basını bu şekilde kullanmadık. Benim basına girmem hataydı. Çıkması kolay değil, inşallah düzelteceğiz" dedi.
Devletle iş yapmadıklarını ifade eden Karamehmet, siyasi baskıya maruz kalmadıklarını, kendilerinin de siyasete uzak kaldıklarını söyledi.
Karamehmet, "Aytaç Yalman'ı bir kere gördüm, tebrik etmek için gittim. Kimseye teslim olmadım. Kimseden bir şey istemedim ki teslim olayım" dedi.

Baş ile Erdoğdu tartıştı

Türk Telekom ihalesine girmediklerini belirten Karamehmet, "Girseydik de verilmezdi. Turkcell'e ortak olduğumuz için verilmesi zordu. Yasal bir engel olmasaydı girerdik" sözlerine Komisyon Başkanı Nimet Baş'ın "rekabet nedeniyle..." demesine, CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu tepki gösterdi.
Baş, "Konuğa müdahale etmeyin" diyen Erdoğdu'ya, "Konuğun söylediklerine ekleme yapmam baskı değil. Biz sakin bir ortamda çalışıyoruz. Bu çalışmaları provoke etmenize izin vermem" dedi.
Erdoğdu, "Türkiye'nin bütün işadamlarını çağırarak engizisyon mantığıyla sorgulamak doğru değil" demesine Baş, "İlk kez katıldığınız toplantıyla ilgili yargılama yapamazsınız" sözlerine Erdoğdu, "Albayrak Grubu'nun İstanbul Belediyesi'nden aldığı ihaleler benzerdir. Aynı sonuç ortaya çıkar. Koza Grubu'nun altın madeninde aynı ilişkiler çıkar, daha karanlık ilişkiler çıkar" karşılığını verdi.
Erdoğdu, "Sayın Başkan AKP'nin sorularını sorun, kendi darbenizi yazın. Sizi protesto ediyorum" diyerek salondan çıkarken, Baş'ın, "Siz böyle ancak reklam yaparsınız" sözlerine de "Reklam yapmaya ihtiyacım yok. Siz kendi bakanlığınızın reklamını yapın" dedi.

"Yanlış yaptık..."

[PAGE]

"Yanlış yaptık..."

Zafer Mutlu da 28 Şubat'ı savunmanın mümkün olmadığını, kötü ve yanlış olduğunu vurgulayarak, "28 Şubat'ın savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Basının da yanlışları olmuştur. Evet 28 Şubat sürecinde yanlışlarımız oldu. Takım tutar gibi bir siyasi partiyi tutup, öbür siyasi partiye karşı olmak yanlıştı. Türkiye o seçime giderken bir parti gazetesi gibi davrandık. Kendimizi fazla kaptırdık. Kendimizi bir tarafta bulduk. Bugün de var. Basın etiği açısından yanlış yaptık" diye konuştu.
28 Şubat'tan 5 gün önce Tansu Çiller ile evinde önce baş başa görüştüğünü anlatan Mutlu, kendisine "iktidarı alacağını, askerlerin kendisini desteklediğini" söylediğini ifade etti. Mutlu, kendisine "yanlış düşünüyorsunuz, öyle bir hava yok" dediğini belirterek, "Bana itiraz etti. Sonra aşağıya indik, Fatih Çekirge ve Hasan Cemal de vardı. Kahvaltı sırasında 'teybi kapatın bir şey söyleyeceğim' dedi. Bana yukarıda söylediklerini anlattı. Aradan 1 ay geçti, Fatih Çekirge bunu yazdı. O zaman kime gitseniz askerlerin estirdiği hava konuşuluyordu" şeklinde konuştu.
Mutlu, Dinç Bilgin'n hatasının Etibank'a ortak olmak kadar Cavit Çağlar'ın hissesini Hazine'den devralmak olduğunu kaydederek, "Tekerlek orada kırıldı" dedi.

"Kendimizi korumak için yaptık"

"Manşetler kendi düşünceniz miydi yoksa size böyle yayın yapmanızı telkin eden başkaları var mıydı?" sorusuna Mutlu, şu karşılığı verdi:
"Hayatımda tek bir brifinge gittim. Hiçbir komutanı tanımam. 28 Şubat döneminin meşhur basın toplantısına gittim. Fatih Çekirge, 'Çevik Bir sizinle tanışmak istiyor' dedi. Brifingden sonra gidip kendisiyle tanıştım. 15 dakika sürmüştür. Çetin Doğan brifingde söylediği, 'gerekirse silah kullanırız' lafını orada da kullandı. Erol Özkasnak bana 3-4 kez telefon etmiştir. Asker karşıtı isimler bizde yazıyordu. Askerden gelen telefonlar, 'bunlar demokratlık uğruna TSK'ya zarar veriyor' şeklindeydi. Beklentisi atın... Tamamını tuttuk. Darbeden sonra ayrılan oldu. Andıç alçakça, onursuzca bir olaydı. Ortam çok gergindi. Mehmet Ali Birand ile yolları ayırdık. Çok yanlıştı, kendimizi korumak için yaptık."
Mutlu, bir soru üzerine, "Askeriyeden hiçbir haber yapmadım, onlarla hiç ilişki kurmadım. O dönem türbanlı örgencilerin tek girdiği yer benim, kardeşimin ve babamın kurucusu olduğu Bilgi Üniversitesi'dir. Kardeşimin hocalığı bırakmasının tek nedeni gördüğü baskılardır" dedi.

 

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na bilgi veren Sabah Gazetesi'nin eski sahibi Dinç Bilgin, 28 Şubat sürecine ilişkin "O zamanki Türkiye başka Türkiye'ydi. O zaman başbakanlar faklıydı. Şimdiki gibi Başbakan, Meclis olsaydı, Türkiye'nin başına bunlar gelmezdi" dedi.

 
TBMM Muhtıraları ve Darbeleri Araştırma Komisyonu, gazete patronlarını dinliyor. 28 Şubat sürecine ilişkin komisyona bilgi veren Bilgin, gazeteci bir ailenin çocuğu olduğunu ve kendisinin de 1960'dan beri gazetecilik yaptığını belirterek, "28 Şubat'a giden günlerde 4 ulusal ve bir yerel gazete, 40 yakın dergi ve 2 ulusal televizyon kanalının sahibiydim. Talihsiz bir bankacılık serüveni yaşadım. 2001 yılında tutuklandım, ancak hiçbir hüküm giymeden 11 ay çete kurma suçundan tutuklu kaldım" dedi. Bilgin, ayrıca 2000 yılından sonra bütün mal varlığını kaybettiğini, emekli eski gazeteci olduğunu söyledi.
Bilgin şöyle devam etti:
 
DYP'ye destek olduk
"Büyük servetim, her şeyim vardı. 28 Şubat sonrasında hiçbir şeyim kalmadı. O döneme gelmeden önce basında inanılmaz güçlü bir rekabet sürüyordu. Doğan ile benim grubum arasında promosyon savaşları vardı. Bu iş siyasi arenaya da sirayet etti. Grup olarak DYP'ye destek olduk, Doğan Grubu da ANAP'a. Basının işlevi o tarihte bozulmaya başladı. Bir gazetenin dağıtımını yapmaktan vazgeçtiğimiz doğrudur; Akşam Gazetesi. Büyük televizyon promosyonu vardı. Biz mali sorumluluk altında kalmamak için almadık. Bunun siyasi yönü yok."
 
Bankası olmayan patron yoktu
 
[PAGE]
 
Bankası olmayan patron yoktu
Komisyon üyelerinin "Bankacılık işi, yönetimdeki generaller ve Fatih Çekirge'nin transfer ücreti" gibi sorularına da cevap veren Bilgin şöyle devam etti:
"Bankası olmayan gazete patronu yoktu o zaman. 28 Şubat'ta banka sahibi olmadım, ondan çok sonradır. İhaleyi alan da ben değildim. Güneş Taner pek doğru bilgi vermemiş. Ben sonradan ihaleyi alan Cavit Çağlar'a, büyük hata yaparak ortak oldum. Bankasının kötü durumda olduğu bana söylenmedi" dedi. Bilgin, "Vural Beyazıt vardı, başka generaller yoktu. Rasyonel, akılcı bir gerekçe söyleyemem. Vural Beyazıt, rahmetli Ercan Arıklı'nın dostuydu, onun tavsiyesiyle yönetime aldık. Zamanın ruhu o tarihte farklıydı. Hataydı bana göre. Kıyasıya rekabet halindeydik. Grup olarak büyümüştük, büyük reklam gelirlerine varmıştık. Büyük İstanbul sermayesi de bizim rekabetimizden hoşlanmıyordu; 'oturup konuşun, kavga etmeyin, uslu çocuk olun' diyorlardı. Ben yaramaz çocuktum. Manşetleri ortak atma, önceden hazırlama olmadı. Ama rekabeti durdurduk. Fatih Çekirge Ankara temsilcimizdi; Uzanlar gazete çıkarınca oraya geçmek istedi. Geçmemesi için maddi imkan sunduğumuz doğru. Çekirge söylenin çok üstünde bir rakamla transfer oldu. Benim duyduğum 5 milyon dolardı.
 
Benim fakirleşmem bir büyük talihsizlik. Sabah Grubu olarak büyük suikasta maruz kaldık. Kim yaptı, onu bilemem. Biçilen görevi yapmayacağımız, yapmadığımız. Bir miktar onun da etkisi vardır. Ankara'ya sık gelen, siyasi lobi yapan gazete patronu değildim. Eğlenerek gazete yapan biriydim. Askerlerle hiç ilişkim olmadı. Genelkurmay'a gidip gelen, kuvvet komutanlarını tanıyan biri değildim. İstanbul Orduevi'ne bile gitmedim.
 
Bir kez Genelkurmay'a davet edildim. Karadayı ile görüştüm, bir odaya alındım, orada Genelkurmay ikinci Başkanı Çevik Bir ve Erol Özkasnak ile pek hoş olmayan 15-20 dakika geçirdim. Sabah Grubundaki yazarlarla ilgili şikayetlerini söylediler. Bana bir bülten gösterdiler. Askerlere servis edilen bülteni gösterdiler. Yazarların yazısının altında 'aslında şunu demek istiyor' şeklinde notlar vardı. Gazetenin böyle okunmasının doğru olmadığını söyledim. Onlar Türk ordusunun geleneklerinde söz edip ben de karşılık verince aramızda tatsız bir hava oluştu. Yemekte Allah'tan Özkasnak yoktu. Havadan sudan konuşarak çıktım oradan. Gazetecilerin işten atılmasına ilişkin telkin yapılmadı, bana mektup yazılmadı. Genelde o tür işler Ankara büroları kanalıyla gelirdi. Bana manşet telkini yapılmadı" dedi.
 
Türkiye başka Türkiye'ydi
Bilgin, 28 Şubat sürecine yönelik bir başka soruyu yanıtlarken, sürecin farklı bir süreç olduğunu belirterek, "Türkiye koptu, gazeteciler olarak biz de koptuk. O zamanki Türkiye başka Türkiye'ydi. O zaman başbakanlar faklıydı. Şimdiki gibi Başbakan olsaydı, şimdiki gibi Meclis olsaydı, böyle komisyon kurup darbeleri araştıracak Meclis olsaydı, Türkiye'nin başına bunlar gelmezdi" dedi.
Basının o ödemde "Yeter derecede demokrat, cesur" olmadığının altını çizen Bilgin, şöyle devam etti:
"Buna sağduyu demek çok ayıp olur. O zamanı bir hatırlayın. O zamanki Türkiye'yi hatırlayın. Bırakın Genelkurmay başkanlarınınkini, üst düzeylerin beyanatı ortalığı inletirdi. O tarihte demokrat, cesur, askeri darbelerle kavga eden basın çıkmadı. Uzlaşmak basının işine geldi. O tarihte bütün müesseseleriyle iş sakata varmıştı. Basın da kendini soyutlayamadı. Daha kahramanca davranabilir miydim emin değilim ama davranmalıydım. O günkü iklim, yalnız asker değil, bir de yargı vardı. Hatırlayın o tarihte başsavcıları, savcıları. Kahramanca direnmeliydi ama sonuç alır mıydı pek emin değilim."
 
BDDK veya TMSF'nin, Dinç Bilgin'in elinden aldığı bir çöp dahi yoktur
 
[PAGE]
 
BDDK veya TMSF'nin, Dinç Bilgin'in elinden aldığı bir çöp dahi yoktur
Habertürk'ün sahibi Turgay Ciner, ''BDDK veya TMSF'nin, Dinç Bilgin'in elinden aldığı bir çöp dahi yoktur. Bana göre 1 milyar 100 milyon dolara satılan maldan Dinç Bilgin'e hayatının en büyük hediyesini yapmışlardır, bütün borçlarını ödeyerek'' dedi.
 
Ciner, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun bünyesinde bulunan 28 Şubat-27 Nisan Alt Komisyonu'na bilgi verdi.
 
28 Şubat'ta, bunu takip eden süreçte, 27 Nisan bildirisi döneminde medyanın içinde olmadığını belirten Ciner, meydanın içinde olanların yaptığı çalışmalar sonucunda 1 Nisan 2007'de yeniden medyanın içinde kaldığını söyledi. Ciner, o dönemde yapılanlardan, kapatma davası, 27 Nisan bildirisinden oldukça uzak olduğunu dile getirdi.
 
Ciner, medyaya arzu ederek değil zorlanarak, para kaptırarak girmek zorunda kaldığını anlattı. Ciner, ''Yiğit vurulduğu yerden ayağa kalkar'' iddiasıyla bu işe girdiğini, bu iddiayı ispat ettiğini, önemli bir medya grubunun başında olduğunu kaydetti.
5 Nisan 1994'ün önemli bir tarih olduğunu, doların arttığını, çoğu kişinin iş hayatında önemli şeyler kaybettiğini söylen Ciner, bazılarının ise fırsatları değerlendirerek, kazanmak için hamleler yaptığını, bu sürecin 2001'e kadar sürdüğünü kaydetti. Bu süre içinde medyanın aldığı rolün de bundan pay kapma olduğunu savunan Ciner, ''Burada siyasi entellektüelite, ideoloji, tarafgirlik bana göre subjektif kriterdir. Objektif kriter, pay kapma kavgasıdır. Pay kapma kavgası da ikiye ayrılır; biri hayatta kalma için pay kapma, diğeri daha büyük parça almak için pay kapma. Birisi et derdinde, birisi can derdinde olan gruplar olabilir'' diye konuştu.
 
Refahyol iktidarında Hükümetin aldığı enerji özelleştirmeleri ve kamu paralarının bir havuzda toplanması kararının önemli kilometre taşı olduğunu vurgulayan Ciner, iki kararı, ''yüzde bir milyon doğru'' olarak değerlendirdi ancak bu kararların akamete uğradığını anımsattı. Ciner, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın, elektrik özelleştirmelerini yapmak için halen uğraştığını dile getirdi.
 
Parayı ödeyemedikleri için belirli hisse verdiler
 
[PAGE]
 
Parayı ödeyemedikleri için belirli hisse verdiler
Ciner, 1994'ün bazıları için et, bazılar için can derdi olduğunu belirterek, 1994'te Sabah-ATV Grubu'nun battığını, bunun 2000'e kadar sürdüğünü ifade etti.
Medya terörünü işadamı olarak iyi bildiğini, eziyet çeken bir işadamı olduğunu kaydeden Ciner, 1994'teki kırılmanın, Sabah grubunu, 2000'e taşıdığını söyledi. Ciner, 2000'de Sabah-ATV grubundan alacaklarına karşılık belirli oranda hisse aldıklarını vurgulayarak, şunları anlattı:
 
''En azından parayı ödeyemedikleri için belirli hisse verdiler. Ama yönetimde değiliz. Sonra, sistem rakip medya grubunun eline geçti. 2002'de bu arkadaşlar bizi tekrar çağırdı, 'Biz batıyoruz, katkı verir misiniz' dediler. Belli miktarda paramız içerde batık olduğu için bu işin içine girdik. TMSF veya o günkü BDDK, sadece bu işin tarafı olarak izin verdi, dahli, sadece izin vermekle oldu. Yaklaşık 5 yılda o grubu ayağa kaldırdım. Ben tekil biriyim, TÜSİAD, MÜSİAD'a üye değilim, ticaret, sanayi odasına gitmem, Silopi, Sivas, Konya'da, dağda, bayırda çalışıyorum. Kurulu düzenin adamı değilim. Kurulu düzenin adamı olmadığınız için hem İstanbul hem Ankara kurulu düzeni, sizden hazzetmez. Çünkü ilişkileriniz yoktur, kullanılmaya açık değilsiniz. 1 Nisan 2007'de o günkü kurulu düzen, bu taraftaki kurulu düzeni ikna ederek, kandırarak, ne oldu bilmiyorum, onun üstü kapandı. O olay vuku buldu, biz gazeteciliğin dışına çıktık. Ne BDDK ne TMSF'nin, Dinç Bilgin'in elinden zorla aldığı birşey yoktur. Batmış bir Dinç Bilgin'in, kanunlar gereği, bankaları batan kişiler nereye gittiyse, o adrese gitmiştir. Kurulu düzen dışardan gelenleri sevmez, hemen dışladılar, mücadele o şekilde devam etti. BDDK veya TMSF'nin Bilgin'in elinden aldığı bir çöp dahi yoktur. Bana göre 1 milyar 100 milyon dolara satılan maldan Dinç Bilgin'e hayatının en büyük hediyesini yapmışlardır, bütün borçlarını ödeyerek veya bilmiyorum, ödeyeceklerdir.''
 
Ciner, Cumhuriyet gazetesiyle ilgilerinin tamamen ticari olduğunu, ideolojik, siyasal ve sosyolojik hiçbir nedeni bulunmadığını söyledi. Ciner, Tercüman gazetesini almasının da bunun ideolojik olmadığını gösterdiğini belirtti.
 
CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk'ün, siyasetin, işadamlarını dizayn etme girişimi olup olmadığı sorusuna Ciner, ''1994-2001 arasında medya terörüne maruz kaldım. 2002-2007 arasında önemli bir medya kuruluşunun patronuydum. Ne hiçkimseye şantaj, tehditle yayın yaptım; ne de hiçkimseden herhangi bir şekilde baskı gördüm. Asosyal kişiliğe sahibim, görüştüğüm insan sayısı 3 kişiyi geçmez. Bu binaya da yaklaşık 15 yıl önce geldim'' karşılığını verdi.