Bireysel Emeklilik Sistemi, sadece bireysel mi?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Bilge Karadağ ERDEM

2013 yılında yürürlüğe giren Devlet Katkısı (DK) uygulamasının, sektöre getirdiği hareket ve canlılık tartışılmaz. Yılın ilk 10 aylık döneminde sisteme giren yeni katılımcı sayısı, 2012 yılının ilk 10 aylık dönemine kıyasla 2.5 kat artarak, katılımcı sayısı 4 milyona ulaşmış, fon büyüklüğünü ise 25 milyar TL’yi geçmiş bulunmaktadır. Katılımcılar tarafından bu şeklide lütüf gören sistem hakkında, sokağa çıkıp “Bireysel Emeklilik Sistemi nedir?” diye sorduğumuzda aldığımız üç popüler cevap ise;

Özel emeklilik sistemi;

- Kişilerin kendilerine emeklilik döneminde ek gelir sağladığı kaynak
ya da 

- Bir tasassuf aracı.

Her ne kadar sistemin sokaktaki tanımsal algısı emeklilik dönemine referans verse de uygulama ve kullanımda emeklilik sistemi daha çok bir tasarruf aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) tarafından, katılımcılarının tasarruf eğilimlerinin araştırıldığı anket çalışmasını da bu bilgiyi desteklemektedir. Ankette katılan katılımcılara, “sisteme girme nedeniniz nedir” diye sorulduğunda, alınan ilk üç cevap ise;

-  %59’u para biriktirmek,
- %16.7’si emeklilik döneminde ek gelir elde etmek,
-  %9.8’i ise aracı yani satıcı tavsiyesi,
olmaktadır.

Oysa, 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nun amacını “....kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak, bireylerin emekliliğe yönelik tasarruflarının yatırıma yönlendirilmesi ile emeklilik döneminde ek bir gelir sağlama...” şeklinde açıklansa da katılımcıların algısına baktığımızda emeklilik dönemine ilişkin ek gelir elde etme oranı, sadece %16,7’dir.Yani katılımcıların sadece %16.7’si emeklilik dönemine kadar sistemde kalmayı ilk girişte akıllarına koymuş bulunmaktadırlar. Bunu da sistemin uzun vadeli yapısının hala yerleşmemiş olmasının bir göstergesi olarak yorumlayabiliriz. 
EGM’nin aynı araştırması, katılımcılara “emeklilik sistemine girmeden önce tasarruf yapıyor muydunuz?” diye sorduğunda ise %52.4’ü hayır, %47,6’sı evet cevabını vermektedir.

Anketteki bir diğer önemli soru ise, “sisteme girmeseydiniz katkı payınızı başka bir tasarruf aracına yönlendirecek miydiniz?” sorusuna %63.3’ü hayır, %27,7’si evet, %9’u ise fikri olmadığını ve katılımcıları %47.9’unun da emeklilik sözleşmelerinin dışında başka herhangi bir tasarrufları olmadığını ve sadece %28’i emeklilik sistemine girmeseydi, katkı payını başka bir tasarruf aracına yönlendireceğini belirtmektedir. 

Peki, tüm bu yüzdeler neyi ifade etmektedir? 

BES yarattığı düzenli ödeme disiplin ile katılımcılara tasarruf edebilme imkanı sağlamaktadır. Özellikle bizim gibi, tüketim eğilimi yüksek, tasarruf refleksi zayıf toplumlarda BES ve benzeri tasarruf araçları, bireylere harcayacakları parayı biriktirebilme imkanı sunmaktadır. Bu tasarruf alışkanlığı hem bireye ekonomik güvence sağlarken hem de makro ekonomiye ciddi bir fon kaynağı yaratmaktadır. Bu nedenle sistemi değerlendirirken, sadece bireysel değil aynı zamanda da makro ekonomi üzerindeki etkilerini de göz önünde bulundurmamız gerekmektedir.

Özellikle Türkiye gibi, 851 milyar dolar ile dünyanın 17. büyük ekonomisi olmasına rağmen, istikrarlı ve sürdürülebilir büyüme için, öncelikle yurtiçi tasarruf oranını arttırarak, cari açığın makul yönetilebilir bir seviyede tutması gerekmektedir. Ancak, Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında da bu iki gösterge gelmektedir. Zaten bu ikisi de birbirini tetiklemektedir. Bilindiği üzere, ülkemizdeki tasarruf oranının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranı hem gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ülkeler ortalamasının altındadır. 2008 yılında %17’e yakın olan bu oran bu yıl %12.6'ya gerilemiş durumdadır. Bununla beraber Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından açıklanan 2013 yılı Ocak-Eylül dönemi cari işlemler açığı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 10 milyar 630 milyon dolar artarak 49 milyar dolara yükseldi ve yıllıklandırılmış bazda cari işlemler açığı 59 milyar 135 milyon dolar oldu. Ekonomik göstergelerde bunlar gerçekleşirken, emeklilik fonlarının yurtiçi yerleşiklerin portföy yatırım stoku içindeki yeri ise sadece GSMH’nin %1.9  olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Bu oran OECD ülkelerinde ağırlıklı ortalamada GSMH’nın %77’sine denk gelmekte ve 2012 yılsonu itibariyle fonlarını hacmi ise 20.8 trilyon dolardır. Bu hacminin, 11.6 trilyon doları ABD, 2.3 trilyon dolar İngiltere, 1,4 trilyon dolar ise Japonya ve Avustralya tarafından gerçekleşmektedir. 

Bu istatistikler, ülkelerin ekonomik büyüklükleri ve finans piyasalarının gelişmişliğinin, özel emeklilik sistemlerini de olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. Bu da, Türkiye’de sektörün daha gidecek çok yolu olduğunu göstermektedir. Ama bardağın dolu tarafına bakacak olursak, 27 Ekim 2003 tarihinden itibaren faaliyet gösteren emeklilik sistemi, 4 milyona ulaşan katılımcı sayısı ve 25 milyar TL’yi aşan fon büyüklüğü ile önemli bir yurtiçi finansal kaynak yaratmaktadır. Peki, bunun anlamı nedir? 4 milyon kişi geçen bu süre zarfında harcayacağı 25 milyar TL’yi tasarruf etmiş ve finansal piyasalara kaynak yaratmıştır.


****
(1)T.C. Kalkınma Bakanlığı, Ekonomik Gelişmeler, Nisan-Mayıs-Haziran 2013 http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim.aspx?Enc=83D5A6FF03C7B4FC3E295E984AA79A68
(2) Pensıon Markets in Focus © OECD 2013, http://www.oecd.org/finance/PensionMarketsInFocus2013.pdf

Bu konularda ilginizi çekebilir