Bölükbaşıoğlu'nun tahliye isteği 4. kez reddedildi

Ergenekon Davası'nda Savcı Pekgüzel, tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşıoğlu'nun tahliyesini 4. kez talep etti.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL – "Ergenekon" davasında Cumhuriyet savcısı, tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşıoğlu'nun tahliyesini 4. kez talep etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan tutuklu sanık Oktay Yıldırım, sanıkların delilleri çürüttüğünü, süren soruşturmanın yeni dalgalarında savcıların çürük noktaları tamamladıklarını öne sürdü.

Ümraniye'de ele geçirilen bombaların imhası öncesi ve sonrası çekilen fotoğrafların, 19 ay sonra dava dosyasına gönderildiğini belirten Yıldırım, bu fotoğraflar ve bombalara ilişkin tutanaklar incelendiğinde çok sayıda çelişki bulunduğunun görüldüğünü iddia etti.

Yıldırım, şöyle konuştu:

"Bombalar, iddianamede söylendiği gibi 27 adet değildir. Tutulan tutanaklar ve çekildiği iddia edilen fotoğraflara göre 35 maşa grubu ve 36 bomba gövdesi vardır. Her tutanak ve fotoğraf grubu, birbirinden farklı bombaları konu almaktadır. Ele geçirildiği iddia edilenler, imha edildiği iddia edilenler değildir. Veya inceleme tutanağında bahsedilenler, ele geçtiği iddia edilen ya da imha edildiği iddia edilen bombalar değildir. İmha tutanağında, 27 el bombası ve aynı sayıda fünyenin imha edildiği, 20 bomba ve fünyenin TEM Şubesine iade edildiği yazıyor. Oysa imha öncesi fotoğraflarda 27 fünye ve 9 gövde bulunmaktadır. İmhadan sonra 28 fünye ve 27 gövde görünmektedir. Bombalar doğurmuş veya mitoz bölünmeyle çoğalmıştır."

Bombaların imha işleminin de nasıl, nerede ve kimin gözetiminde yapıldığının belli olmadığını savunan Yıldırım, bombalara ilişkin tutanakları ve fotoğrafları mahkeme salonundaki LCD ekranlara yansıttırarak, her bomba için ayrı ayrı açıklama yaptı.

"Ortadaki kuvvetli tertip şüphesini görmemek mümkün değildir" diyen Yıldırım, mahkemenin yanıltıldığını öne sürdü.

Yıldırım, bombaların imhasında kullanılan malzemenin sarf raporunun, imha sırasında jandarmadan izin alınıp alınmadığının sorulmasına, Mehmet Demirtaş'ın yerine tutanaklara imza atan kişinin tespiti için tutanaklarda imzası bulunan diğer kişilerin yazı örneklerinin istenmesine karar verilmesini talep etti.

Söz alan Muzaffer Tekin, duruşma sırasında gazeteci Tutkun Akbaş'ın adının geçtiğini hatırlatarak, bu kişinin hakkında "Alman ajanı ve uyuşturucu baronu" olduğu yönünde haber yaptığını söyledi.

Mehmet Adnan Akfırat'ın, bu kişinin Mehmet Eymür ile hareket ettiğini söylediğini belirten Tekin, kısa bir süre sonra haberde bahsi geçen kişinin, 1972 Lice doğumlu Muzaffer Tekin olduğunun ortaya çıktığını kaydetti.

Böyle haberlerle davanın sanıklarına çamur atıldığını savunan Tekin, "Benim bundan sonraki mücadelem buradan çıkmak değil, bunlarla mücadele edeceğim" dedi.

Tekin, yakın zamanda hakkında "Takdirnamesi sahteymiş" başlıklı bir haber yayınlandığını ve emekli Tuğgeneral Mahir Kök tarafından hatıra olarak verilen takdirnamenin sahte olduğunun iddia edildiğini anlattı.

Meslek hayatı boyunca önemli nişanlara sahip olduğunu belirten Tekin, söz konusu takdirnamenin Mahir Kök tarafından verilip verilmediğinin sorulmasını, gerekirse Kök'ün tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Tutuklu sanıklardan Behiç Gürcihan, Yassıada'da yapılan yargılamalar sırasında hakimin sanıklara, "Sizi buraya tıkan güç böyle olmasını istiyor" dediğini ifade ederek, Adnan Menderes'i tasvip etmemesine rağmen bu sözleri okuduğunda hakime çok kızdığını anlattı.

Gürcihan, şunları söyledi:

"Bizi buraya tıkan güç sizin kulağınıza ne fısıldarsa fısıldasın, sizlerin prim vermeyeceği konusunda ümidimi sürdürmek istiyorum. Tempo dergisinde sizi tanıyanlarla yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan bir haber yayınlandı. Önünüze koyulanlarda suç arayan biri olduğunuz söyleniyor. Bunu tekzip ettiniz mi bilmiyorum. Polis ve savcılık önüne koyulanlarda suç aradığında onları yadırgamadım. Fakat sizleri yadırgarım. Sizin göreviniz suç aramak değil, maddi gerçeği bilip adaleti sağlamak olmalıdır."

Bunun üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, "O dergide başka şeyler de yazıyor. Bir kelimesini değil de onları da alsaydınız" dedi.

Tutuklu sanık avukat Kemal Kerinçsiz, iddianamede belirtilen örgütün eğitim kurumlarında gizli bir yapılanma içerisinde olduğunun kaydedildiğini anımsattı.

İddianamede belirtilen örgütün kendi görüşündeki öğrencilerle çeşitli eylemler gerçekleştirdiğinin öne sürüldüğünü kaydeden Kerinçsiz, bu konuda Yüksek Öğretim Kurumuna, öğrenci ve akademisyenler arasında idari soruşturma olup olmadığının sorulmasını talep etti.

Savcılığın, MİT'in hazırladığı bilgi notu ve Ergenekon şemasını direkt Başbakanlık'tan talep ettiğini belirten Kerinçsiz, bu belgelerin birer kopyasının kendisine verilmesini istedi.

"Ergenekon" davasındaki iddiaların dava öncesinde internette dolaştığını ve bazı dergilerce yayınlandığını söyleyen Kerinçsiz, "Hiçbir sanık, hakkındaki suçlamaları kabul etmedi ve sanıklar iddianamenin internetten indirildiğini söylüyor. Kamuoyu tarafından bilinen şeyler davada kanıt diye sunuluyor. Kanıt diye sunulan bu belgeler delil niteliği taşımıyor" dedi.

Doğu Perinçek'in avukatı Mehmet Cengiz, davada kanıtların tersine döndüğünü savunarak, "Dün iddialara dayanak yapılan ne varsa, bugün savunmanın tertibi açığa çıkaran kanıtlarına dönüştü" şeklinde konuştu.

Bunların başında Şenkal Atasagun'un yönetimindeki MİT tarafından 2002'de hazırlanan "Ergenekon Şeması"nın geldiğini öne süren Cengiz, Aydınlık dergisinin 8 Şubat 2009 tarihli sayısında MİT'in gizlenen şemasında yer alan 69 ismin açıklandığını kaydetti.

Mahkemenin şemaya ilişkin son kararında, "saygınlığı korumak" anlayışına vurgu yaptığını belirten Cengiz, kararın, şemaya dayanak gösterilen mülakatın iftira olduğunun kabulü anlamına geldiğini savundu.

Cengiz, "Bu kabul, söz konusu şemayı hazırlayıp belli merkezlere servis eden Şenkal Atasagun ve arkadaşlarının, kamu yetkilerini kötüye kullanarak, başta TSK'nın üst düzey komutanları olmak üzere kamu görevlilerine ve müvekkillere ağır hakaret ve iftiralarda bulunduklarının mahkemeniz kararıyla saptanması anlamına gelmektedir. Bu, kamu adına soruşturulması gereken bir suçtur" dedi.

Avukat Cengiz, Aydınlık dergisinin 8 Şubat 2009 tarihli sayısını mahkemeye sundu.

Talepler konusunda görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmanın içeriği bilinmediğinden ve savcılığın verdiği takipsizlik kararı mahkeme açısından emsal teşkil edemeyeceğinden, bu kararın dosyaya getirtilmesi yönündeki talebin reddini istedi.

Savcı Pekgüzel, tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşıoğlu'nun tahliyesini 4. kez talep etti.

Duruşmada verilen aranın ardından Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, alınan kararları açıkladı.

Tutuklu sanıklardan Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın'ın talebi doğrultusunda MİT Müsteşarlığına yazı yazılarak, 10 Temmuz 2003'te Genelkurmay Başkanlığına belgelerin hangi yoldan gönderildiğinin kime ve hangi tarihte teslim edildiğinin sorulmasına karar veren Mahkeme Heyeti, buna yönelik varsa evrak örneklerinin gönderilmesinin istenmesini kararlaştırdı.

Tutuklu sanıklardan Oktay Yıldırım'ın talebi doğrultusunda Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğünden dava konusu bombalarla ilgili kamera görüntülerinin ve buna ilişkin tüm belgelerin istenmesine karar veren Mahkeme Heyeti, yine Yıldırım'ın dilekçesinde belirttiği konuların kabulüyle, bu konuda İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılmasına hükmetti.

Mahkeme Heyeti, tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz'in talebi doğrultusunda Adana Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyasında bulunan fezleke ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların tasdikli birer suretinin istenmesini karara bağladı.

Tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına karar veren Mahkeme Heyeti, duruşmayı 12 Şubat Perşembe günü saat 09.30'a bıraktı.