Bu kadar savunmasız olamayız

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA / Emekli Büyükelçi

Son defa Diyarbakır'da yapılan bir 'çalıştay' sonrası ortaya atılan 'iki dil' ve 'demokratik özerklik' istem ve teorilerini bazı siyasilerle birlikte, bir kısım medya ve  entellektüel çevrenin kendi bilinen amaçları doğrultusunda nasıl yorumlamaya çalıştıklarını hayret ve üzüntü ile izlememek mümkün değil. Onlara göre, Türkiyemiz artık hür ve demokratik bir ülke olmak itibariyle, her düşünce ve öneri tartışılabilir, yeni yeni fikirler üretilebilir ve ancak bu sayede doğru ve ülke çıkarlarına uygun olan bulunabilir. Çalıştayın ortaya çıkardığı taslağın içeriği hakkında ilave bilgi vermeye ihtiyaç olmasa gerek. Aksi halde, bu sözde davanın hevesli zimamdarlarına hizmet edilmiş olur ki, bunu hakettiklerini hiç zannetmiyorum.

Bir kısım çevre, bu yayılmak istenen düşünce ve önerilere 'kamuflaj amaçlı' ezber bozmak adını vermek eğiliminde. Aslında bozulmak istenilen ezber değil, fakat Türkiye'nin kutsallarıdır. Mesele bu derece önemli ve yapılmaya yeltenilenler de bu derece vahimdir.

Bu kutsallar gizli değil, alenidir. Açılsın Lozan'a bakılsın, Anayasa'ya bakılsın, nelerle oynandığı görülecektir. 

Türkiye Sevr'i boşuna yırtıp atmadı. Türkiye Lozan'dan ulus ve üniter devlet olarak çıkmış ve azınlık statüsü ise, sadece Rum, Ermeni ve Musevilere tanınmıştır. Bunun dışında her teşebbüs, önce Lozan'a el atılması anlamına gelir.

Anayasa'nın değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek  III'ncü maddesini bilmeyenimiz yoktur; Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı 'İstiklal Marşı'dır ve başkenti Ankara'dır.

Bu sayılanlar Türkiye Cumhuriyetini tanımlayan temel ögelerdir. Yeni düşüncelerin hangilerinin bu vazgeçilmez tarife uyduğu iddia edilebilir?

Sözü edilen kutsallar milletin kutsallarıdır. Dolayısıyla, bunların savunulması da millete düşer. Sorumluluğu, bir çok ahvalde seçim mülahazalarının ağır baskısı altında hareket eden siyasi partilerde görmek yeterli sayılamaz. Savunma  topyekun olmalıdır.

Yaşanmakta olan gelişmeleri siyasi iktidarın da iyi değerlendirmiş olacağını ummak gerekir. Uzunca bir süre  tedavülde kalan, sonradan adeta kendi haline terkedilen 'açılımı'n bu defa  maksat ve hedefler açısından nerelere çekilmek istendiğini ve boş bulunan meydanlarda nasıl at oynatıldığını keza iyi görmekte yarar vardır.  Aslında durup dururken lanse edilmiş olan  'açılım'ın kötüye kullanılmak istendiği aşikardır. Bu olgu not edilirken, öte yandan, seçimlerden sonra 'daha demokratik bir Anayasa' hazırlığı içinde olunacağını aceleyle ilan etmeden önce, geçirmekte olduğumuz deneyimlerin unutulmaması ve çok daha ihtiyatlı olunması temenni edilir.