Büyük bir kayıp: Libya

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA / Emekli Büyükelçi

Albay Kaddafi'ye nihai olarak 'artık git' dendiği gün, 'Libya politikasına' da son nokta konmuş oluyordu. Zira, Libya ne Tunus ve ne de Mısır'dı. Libya ile 350 yıllık tarih birlikteliği yanında, son kırk yıldan bu yana adım adım örülen sıkı bir iktisadi, ticari ve sosyal işbirliği ilişkisi vardı. Başlıca bu nedenle, Türkiye olarak, yönetimlerden çok, Libya'da ülke ve halk bizim için tartışmasız bir bütün ifade ediyordu. Bütün çabamız bu bütünü korumaktı. Netekim bu deruni telakki yara almasın diye, daha olayların başında, orayı boşaltma pahasına, büyük özveri ve beceri sergilemek suretiyle, Libya'daki çalışanlarımızı, güvenlik adına tahliye etmiştik. Neyi amaçlıyorduk? Durumun kısa süre içinde düzelmesini ve yarım bıraktığımız işlerimizin başına dönmeyi. Ancak Libya için Batı kançılaryalarında çok önceden hazırlandığına şüphe olmayan planlar hesaplarımızı boşa çıkardı. Kılıf bulma adına, Birleşmiş Milletler'e el altıldı. Çaresiz Güvenlik Konseyi'nin 1973 sayılı kararını biz de kabul ettik. Ancak bir bakıma gönüllü bazda oluşturulan koalisyonun Libya üzerindeki icraatından rahatsız olunca, işin NATO'ya devrine çalıştık. Fakat ' uçuşa yasak bölge 'teşkili bahanesiyle, bu defa Libya'nın temel savunma alt yapısıyla, savunma imkan ve kabiliyetinin çökertilmesine, tüm çabamıza rağmen, NATO içinde engel olamadık. Koalisyon Bingazi'deki karşıt hareketi meşru muhatap kabul edip, tanımaya kadar işi ileri götürdüğünde, ne yapacağımızı şaşırdık; bari insani yardımlara aracı olalım, yaralılıları tahliye edip, Türkiye'de tedavilerini sağlayalım ve bu suretle Libya halkı ile olan bağlarımızı koruyalım dedik. Ancak bu da yeterli olmadı, olaylar bizi, önce Doha (Katar) ve arkasından Roma'da yapılan, aslında muhaliflere daha ne şekilde yardımcı olunacağının araştırılmasına yönelik koordinasyon toplantılarına kadar sürükledi. Sonunda, ne İsa'ya ve ne de Musa'ya yaranabildik. Bingazi'deki muhalifler Başkonsolosluğa saldırdılar. Bu durumda biz de çareyi, koroya katılmakta bulduk ve Albay Kaddafi'ye 'artık git' dedik.

Özetle, dış politikada oyun kurucu olmak yerine, adeta oyunun bir parçası olduk. Neden?

Neden teşhiste. Albay Kaddafi'nin  silahlı ve bölücü amaçlı bir başkaldırı ile karşı karşıya bırakıldığını, savaşa mecbur edildiğini ve böylesi bir ortam içinde, ister istemez maalesef ölümlerle de yüz yüze gelindiğini,  gerçek emellerini aralıyarak, Batı'nın yüzüne, dayanışma deyip, vurmadık.

Bunca zaman sonra bilançoya baktığımızda, aktifde bir şey gözükmüyor, ancak pasifte büyük bir kayıp var; Libya.