Cari açığa dair düşünceler

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yavuz AKBULAK / SPK Başkanlık Danışmanı

Ödemeler dengesi, bir ülkenin döviz gelirleri ile döviz ödemelerinin yol açtığı açık veya fazlanın hangi kalemlerden kaynaklandığını göstermekte olup, ödemeler dengesinin ana hesabı olan cari denge, mal ve hizmet alım-satımı sonucu oluşan mal ve hizmet dengesinden, kişi ve şirketlerin diğer ülkelerden elde ettikleri faiz-kar ile yabancı ülkelerin o ülkede gerçekleştirdiği her türlü yatırımları sonucu oluşan yatırım dengesinden, mal, hizmet veya varlık karşılığı olmadan karşılıksız olarak yapılan ödemeler olan transfer dengesinden oluşmakta ve bütün bu dengeler sonucu oluşan döviz açığı veya fazlası da cari işlemler dengesi olarak anılmaktadır. Ödemeler dengesinin ikinci ana hesabı olan sermaye hesabında, ülkelerin dış ülkeler ile karşılıklı olarak gerçekleştirdikleri tahvil, bono, hisse senedi alımı gibi ülkenin net sermaye stokunda gerçekte bir artış meydana getirmeyen portföy yatırımları ile doğrudan yatırım denilen ülkelerin dış ülkelerde karşılıklı olarak şirket alarak veya şirket kurarak ülkenin net sermaye stokunu etkileyen döviz girdileri veya çıktılarından oluşmakta, son olarak ödemeler dengesinin diğer ana hesabı olan ve ülkenin gerek merkez bankası nezdinde gerekse Uluslararası Para Fonu (IMF) nezdinde sahip olduğu altın ve döviz rezervlerinden oluşan resmi rezerv hareketleri hesabıdır. İşte mal ve hizmet dengesi, yatırım dengesi ve transfer dengesinde oluşan negatif pozisyonun sermaye dengesi veya resmi rezerv dengesiyle finanse edilememesi sonucunda cari işlemler açığı veya kısaca "cari açık" doğmaktadır.

Yukarıda kuramsal olarak verilen cari açığın ülkemizdeki nedenlerine ilişkin saptamalar şunlardır:

1. Kuşkusuz ülkemizdeki tasarruf oranının çok düşük düzeylerdedir. Asya ekonomilerinde 1980?li yıllardan bu yana en önemli etken sürdürülebilir tasarruf oranları olmuşken, Türkiye'de tasarruf oranları %15-16'lar seviyesindedir. Kişi başı gelirimiz artmasına karşın, tasarruf oranlarında iyileşme kaydedilememiş olmasının nedeni olarak yüksek genç nüfus oranı, yüksek yapısal işsizlik oranları, gelir dağılımındaki bozukluk sayılabilmektedir.

2. Son yıllarda toplam ithalatımız içerisinde ham petrol, akaryakıt ve doğalgaz olmak üzere enerjinin payında ciddi artışlar olmuştur. Ülkemizin 2010 yılında yaklaşık 38 milyar dolar olan enerji ithalatının, Orta Vadeli Programa göre 2013 yılında 53 milyar dolar düzeyine çıkması beklenmektedir.

3. Artık enerji dışında, Türkiye'nin bakır, demir vb mal ithalatları da son birkaç yıldan beri yüksek oranlara erişmiştir: 2010 yılında demir-çelik ithalatı 16,1 milyar dolar, bakır-bakırdan eşya ithalatı 3.3 milyar dolar, kıymetli taş ithalatı ise 3.1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.

4. Ülkemize yönelen doğrudan yabancı sermaye tutarı 2004-2010 döneminde toplam 83.4 milyar dolar düzeyinde; kar transferleri ise toplam 13.8 milyar dolar olmuştur. 2011 yılının ilk üç ayında yabancı sermaye 3.011 milyon dolar iken, kar transferi 1.519 milyon dolar olmuştur. 2007 yılından bu yana doğrudan yabancı sermayede azalma eğilimi varken, kar transferlerinde ciddi bir artış görülmektedir (Lütfen bkz. Sevinç AKBULAK, "Türkiye'ye Yönelen Yabancı Yatırımlar ve Kar Transferleri", SPK Araştırma Raporu, 2007).

5. Türkiye'de son birkaç yıldan bu yana nominal faiz oranları %10'un altına inmiş, buna bağlı olarak tüketici kredileri ile gayrimenkul edinme kredilerinde çok yüksek tutarlarda artışlar olmuş, tüketim eğiliminde hızlı bir artış kaydedilmiştir.

6. Bireysel gelir artışına bağlı yurtdışı seyahatler artmış; 2008-2010 döneminde yurt dışı seyahate çıkan kişi sayısı toplam 31.4 milyon olmuş, yalnızca 2011 yılının ilk 3 ayında ise bu sayı 2.7 milyona yaklaşmıştır.

7. Ülkemizde eksikliği pek de hissedilmeyecek ya da muadili yerli üretimle karşılanabilecek olan lüks tüketim ürünleri ithalatında son 5-6 yıldan bu yana patlama olmuştur. Geleneksel yapısına bakıldığında, ülkemiz ithalatının %84-85'inin hammadde ve yatırım mallarından, %15-16'sının ise tüketim mallarından oluştuğu ortaya çıkmaktadır. Oran halen %13'ler seviyesinde olup, oranın ülkemiz sanayisinin ve ekonomisinin geleceği bakımından %10'ların altına çekilmesi kaçınılmazdır.

8. Türkiye'de yıllık 2,5 milyar dolar düzeyinde bir bavul ticareti hacmi bulunmakta ve bunun %25'i Rusya kaynaklı olup, Rusya'nın getirdiği vergi nedeniyle bavul ticaretinde de bir miktar düşüş yaşanmıştır.

9. Ve Çin ülkemizin son yıllarda tek başına cari açığın %25-30'unu verdiğimiz bir komponent haline gelmiştir.

Cari açıkların finansmanının çoğunlukla kısa vadeli ve portföy yatırımlarından oluşması ekonomideki temel kırılganlıklardan birisini oluşturmaktadır. Açığın finansmanında uzun vadeli ve doğrudan yabancı yatırımlar (greenfield) finansmanın sürdürülebilirliği açısından önem taşımakta; bu bir yandan üretim-istihdam artışına yol açmakta, bir yandan da akışkanlığının az olmasından dolayı genel ekonomi için daha sağlıklı sonuçlar vermektedir. Esasen kaçınılmaz olan ulusal tasarrufların artırılmasıdır. Üretim yapısının değiştirilmesi, montaj tipi üretim yerine teknoloji-inovasyon içerikli üretim tipine geçilmesi de zorunluluktur. Zaten 5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile teknoparklar için tanınmış olan vergi istisnalarının Ar-Ge merkezlerine yönelik olarak genişletilmesi, Ar-Ge ve yenilik niteliğindeki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının hızlandırılması, Ar-Ge faaliyetlerine yapılan teşviklerle orta ve uzun vadede, sanayide ithal girdi talebinin yani üretimin ithalata bağımlılığının ve dolayısıyla cari açığın azaltılması planlanmaktadır. Ayrıca, 2011-2014 dönemi Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi'nin vizyonu orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya'nın üretim üssü olmak biçiminde belirlenmiş; bunun için orta ve yüksek teknolojili sektörlerin üretim ve ihracat içindeki payının artırılması (yüksek oranlı mal ihracatı/toplam ihracat oranı Çin'de %35, ülkemizde %7), düşük teknolojili sektörlerde katma değeri yüksek ürünlere geçişin sağlanması ve becerilerini sürekli geliştirebilen şirketlerin ekonomideki ağırlığının artırılması şeklinde temel hedefler saptanmış, rekabet gücü yüksek sanayi sektörleri otomotiv, makine, beyaz eşya, elektronik, tekstil ve hazır giyim, gıda ve demir-çelik olarak tespit edilmiş ve KOBİ'lerin finansmana erişiminin kolaylaştırılmasına ilişkin özendirmeler yapılması öngörülmüştür. Son olarak, TC Merkez Bankası'nın banka kredileri ve parasal tabandaki, dolayısıyla cari açıktaki genişlemeyi kontrol edebilmek amacıyla Aralık (2010), Ocak ve Mart (2011) aylarında yaptığı Türk Lirası zorunlu munzam karşılık oranlarını yüksek oranlarda artırmasını da önlemler arasında saymak gerekmektedir.