Cari açık, hayali ithalat

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Erhan BİLGİN

 

 
İSTANBUL - Türkiye'de istatistiklerin, bilhassa ekonomiye dair verilerin güvenilir olmadığı yakın zamana kadar daha çok sosyal araştırma yapanlar tarafından ileri sürülürdü. Verilerin sınırlı olması bir yana yöntem sorunları, iç tutarlılığın olmaması, hesaplama hataları, baz yıllarının sık sık de-ğiştirilmesi, paralel kontrol eksikliği vb sorunlar halen çözülmüş değil. Devlet kurumlarının (en başta TÜİK)  üstlenmesi gereken veri toplama ve zaman serisi haline dönüştürme işini çok sınırlı da olsa sendikaların ve bazı sosyal bilimcilerin üstlendiği de olmuştur. 
Gelgelelim, istatistiklerin güvenilirliğini sağlamak üzere, inandırıcı, bilimsel temellere dayanan adımlar atıldığına da tanık olamadık. 
 
Zaman zaman bazı istatistik serilerinin hesaplama usulleri değiştirildi. Bunlardan çok azı bi-limsel ihtiyaçlardan kaynaklandı. Çoğunlukla politik ve ekonomik ihtiyaçlar, seçim endişeleri istatistik yöntemlerinin değiştirilmesine neden olmuştur. 
Geçtiğimiz hafta turizm istatistiklerinin hesaplama biçiminin değiştirilip (açıklamaya göre daha kapsayıcı hale getirildi) sektör gelirlerinin daha yüksek olduğunun ‘istatistikle gösterilmesi' de maalesef cari açık meselesinin çözümü ihtiyacından kaynaklandı. Yeni istatistikler turizm gelirlerini yüksek gösterince cari açık da azalmış oldu.  Şimdi benzer bir hesaplama biçim değişikliğinin ithalat harcamaları için yapılacağını Sabah yazarı Süleyman Yaşar'dan öğreniyoruz. 
 
Süleyman Yaşar'ın yazdığına göre hükümet ithalata ilişkin hesap yöntemini değiştiriyor. Kal-kınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Süleyman Yaşar'a yaptığı açıklamada, “İthalatta referans fiyat uygulaması yapılıyor. Halbuki ithalatçı referans fiyatın altındaki bir fiyattan ithalat yapabiliyor.  Oysa ithalat rakamları bu fiyata göre kayıtlara geçiyor. Bu çalışma bittiğinde turizmde olduğu gibi açıklayacağız. Ve fiktif ithalatı ortadan kaldıracağız. Gerçek cari açık rakamına ulaşacağız. Böylece cari açık risk unsuru olmaktan çıkacak” bilgisini vermiş… 
 
Böylece turizm istatistikleri ile sektör gelirlerinin yükseltilmesinden sonra, ithalat istatistikleri de düzeltilerek (muhtemelen ithalat harcamaları belli ölçüde düşmüş olacak) cari açık rakamı gerilemiş olacak. Turizm gelirlerindeki düzeltmelerin ne kadar bilimsel ölçütler dikkate alınarak yapıldığını ve ithalata ilişkin istatistiklerin de aynı şekilde ne kadar bilimsel ölçütlere dikkat edilerek yapılacağını bilmiyorum. 
Fakat bu düzeltmeler yapılırken, zaman serisi tutarlılığı açısından önceki yıllara (hiç olmazsa 20 yıllık bir süreyi kapsayacak şekilde) ait düzeltmelerin yapılması  da gerekir. Diğer iktisadi ve sosyal istatistiklerle tutarlılık açısından bu ‘geriye doğru revizyon' şarttır. Ayrıca ithalattaki kaçakların da dikkate alınmasında yarar var. İthalata ilişkin istatistiki düzeltmelerin dış ticaretin tümünü dolaysız etkileyeceği dikkate alınarak, ihracat hacmini de kapsaması gerekti-ğini de belirtelim. İhracata verilen büyük teşvikler, ayrıca kara para aklama girişimleri, Türki-ye'de her zaman ihracatın hayali boyutunun olmasına neden olmuştur. (Resmi vakalardan kayıtlardan yapılacak derlemeler hayali ihracatın boyutlarının küçümsenmeyecek düzeyde olduğunu ortaya koyabilir.) İhracata ilişkin düzeltmelerin hesaba katılmadığı bir ithalat istatis-tiği değişikliği eksiklik içerecektir. 
 
Bu tür istatistik hesaplamalarla cari açık rakamı kağıt üzerinde bile çok azalmayacaktır. Bir an için önemli ölçüde azalmış olduğunu varsaysak bile ne faiz hadleri ciddi ölçüde düşer ne borçlanma ihtiyacı azalır ve ne de kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye ilişkin de-ğerlendirmeleri farklılaşır.
 
Süleyman Yaşar, cari açığın kağıt üzerinde büyük görünmesinin ‘risk primini' artırdığını ve faizlerin yükselmesine neden olduğunu ifade ediyor.
 
O ‘risk primi'nin artışında cari açık düzeyinin etkisi var kuşkusuz.  Uluslararası sermayenin (daha çok borç veren bankalar kesimi) ülkelere borç verirken cari açığın rolünü abartması da mümkündür. Ama böyle olsa bile bu diyelim ki faiz hadlerinin aşırı yükselmesine neden ola-maz.  (Hatta cari açık kredi derecelendirme kuruluşlarının not düzeylerinde de belirleyici de-ğil.) Olması da beklenmemeli. Çünkü her şeyden önce uluslararası sermaye (ve kurumları) Türkiye dahil pek çok ülkede borç geri ödemesi de dahil uluslararası kredi sisteminin selameti ile de ilgilidir. Yani elindeki muazzam ölçüde nakit-sermayeyi dünya ekonomisine dahil etmek zorundadır. Aynı şekilde bu borçların geri ödenme koşullarının iyileşmesini de gözetmek durumundadır.  Çünkü, gerek ülkelere gerek şirketlere borç verilmesindeki daralma bizatihi uluslararası mali bir soruna işaret eder. 
 
Diğer yandan o risk priminin artışında esas sorun cari açığın düzeyi değil verilecek borcun geri ödemesini sağlayacak ekonominin sermaye biriktirme kapasitesinin düzeyidir. O kapasite genişledikçe (Türkiye örneğinden biliyoruz, bu her zaman cari açığın azalmasına neden olmaz) faiz hadleri de düşer, borç geri ödeme kapasitesi de genişler. 
 
Cari açık olmasa veya bu açığın yol açtığı risk pirimi 0'a yakın olsa, ve nihayet ekonominin borçları milli gelirin küçük bir yüzdesi haline gelse bile Türkiye ekonomisinin temel sorunları çözülmüş olabilir mi? Ekonomik gelişme doğrusal bir hat izlemediğine göre önce şu cari açık sorunun çözümü, sonra risk priminin düşürülmesi gibi bir rota izlenmeyecek demektir.