Çelişkili büyüme

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Erhan BİLGİN

Türk basınında ekonomiyle ilgili köşe yazarlarının hemen çoğunun yazılarında rakamların bol biçimde sergilendiği görülür. İşi tablolara dökmeye vardıranlar hatta grafiklerle yazısını süsleyenlere de sık biçimde rastlanır. İktisat yazınında rakamların bir anlatım biçimi olarak kullanılmasına kuşkusuz ihtiyaç var. İktisadî  olgular (Meselâ geçen hafta açıklanan Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrek milli gelirine [GSYİH] ilişkin verileri) genellikle sayı olarak ölçülebilen değerleri içerdiği için rakam kullanmak, hatta bunlardan istatistik üretmek de  zorunlu da olabilir. Rakamlar ve buna bağlı hesaplamaların daha sistemli bir hali olan istatistik, ekonomik olguları tümüyle ortaya koyamaz ama olguların varlığına işaret edebilir. Ama rakamların, istatistiğin ve hatta olguların bizatihi, iktisadi kavramların önüne geçmesi hatalı bir yaklaşım olur. Bu hatalı yaklaşımın nedenlerini izah etmek ayrı bir yazı konusu, ama geçerken şunu belirtelim ki sosyal alanın (ve sosyal bilim disiplinlerinde) hemen tüm alanlarında bu vülger ya da vasat yaklaşım gittikçe egemenliğini artırıyor.

Diğer yandan iktisadi alana ilişkin köşe yazılarında, gazete haberinden daha çok, 'analiz yapma' öne çıkıyorsa rakamların ve istatistiğin arkadan gelmesi gerekir, üstelik biraz da topallayarak… Rakamların ve istatistiğin öne çıkarak kavramları ve hatta olguların peşinden sürükletilmesi, modern ekonominin işleyiş yasalarının vi iktisadî kavramların üzerini örter. Örttükçe, bunların açıklayıcılığını da sakatlayabilir. Çoğunlukla da böyle olur, olgular ve kavramlar, rakamların yol açtığı 'görüntülerin geçici etkisi' altında silinmiş gibi geride du-rurlar.

Beklenen davranış

Türkiye gayri safi milli gelirinin (GSYİH) geçen hafta açıklanan sonuçları da, Türkiye basınında -çok sınırlı sayıda iktisatçı dışında-  benzer bir muameleye maruz kaldı.  Mesela 'Özel taraf durdu, kamu destek sağladı' başlıklı Deniz Gökçe'nin yazısında da (Akşam Gazetesi 13 Aralık 2012) ekonomik büyümeye (GSYİH'ya ilişkin) sonuçlar rakamlarla bezenerek anlatılıyor.  Basında geniş biçimde yer alan rakamların sözle veya yazıyla yeniden anlatılmasının konunun sarihliğini artırmak gibi faydaları olduğu kuşkusuz… Ayrıca Gökçe'nin yazısında büyüme verilerinin detaylarına nasıl bakılacağına ilişkin yararlı bilgiler de mevcut: “Büyüme verilerinin detaylarına iki farklı şekilde bakılıyor. Biri üretim diğer de talep tarafı” gibi..!

Malum, ekonomi 2012 yılı üçüncü çeyreğinde reel olarak yüzde 1,6 yılın ilk dokuz ayında ise yüzde 2,6 oranında büyüdü. Profesör Gökçe yazısında büyüme hızının düşük olmasının nedenini “ … büyümenin cari dengede gittikçe büyüyen açığı azaltmak için bilerek düşürüldüğünü de unutmamalıyız. Avrupa kaynaklı riskler ve Suriye ile ilgili risk algılamalarının etkisi, içeride siyasi karmaşa ve kavgalar ve Güneydoğu sorunu da göz önüne alınmak zorunda” şeklinde açıklıyor. Biraz ilerideki bir pasajda da özel tüketim ve özel yatırım harcamalarındaki istatistik bilgiyi vererek “Özel tüketim ve yatırımdaki daralma, cari açıkta düzelme gerçekleştirmek alınan tedbirlerin doğal bir sonucu” değerlendirmesini yapıyor.

Hiç kuşkusuz Gökçe'nin söz ettiği tedbirlerin ekonomik büyüme üzerinde, daraltıcı etkileri olmuştur. Bilhassa 'cari açığı düşürmek' adı altında yurt içi kredi hacmini nispeten sınırlayan, para arzını ve paranın dolaşım hızının düşmesiyle (Çek kullanımının tahdit edilmesi gibi) sonuçlanabilecek uygulamaların, 'tüketici talebini' azaltarak büyüme hızını dü-şürmesi beklenir. Hatta tüketim talebindeki düşüş, yatırımların sınırlanması yönünde de etkili olabilir. Ama bütün bunların, ekonomik büyüme üzerinde ciddi ölçüde bir yavaşlamaya yol açmasını bekleyemeyiz.

Yapısal ve karşıt eğilimler

Ekonomik büyümenin bilinçli şekilde bazı tedbirlerle düşürülmesini bir an için varsaysak bile bu ancak ve ancak kısa vadede geçerli olabilir. Kaldı ki hiçbir iktisadi tedbir ekonomik büyümenin (sermaye birikiminin tıkanması) yavaşlamasını doğrudan hedeflemez. Hedeflendiğini varsaysak bile, uzun bir dönemi kapsayamaz. (İşletme çıkarları, siyasi ve sosyal bakımdan sürdürülmesi mümkün değildir)

Modern kapitalist ekonominin hareket yasaları, bu tür tedbirlere bir taraftan uyum gösterir. Ama aynı zamanda bu tür tedbirleri kısa sürede sermaye birikiminin ihtiyaçlarına tabi kılar, bir anlamda başlangıçta hedeflenen amaçları işlevsiz kılar. Şunu da belirtmeliyiz ki bir dizi karşıt olgu da idari tedbirlerin etkilerini sınırlayacak işlev görmüştür bu dönemde: Faiz hadlerinin istikrarlı seyri, uluslararası sermaye yatımlarının (kısa ve uzun vadeli)  kesintisiz biçimde devam etmesi, uluslararası piyasada düşük maliyetli borçlanma imkânlarının genişlemesi, özel kesime sağlanan muazzam ölçüdeki teşvikler, kamu yatımlarının artarak sürmesi… Bu karşıt olgular, o idari tedbirlerin etkisini muhakkak ki belli ölçüde telafi etmiştir.

Bütün bu nedenlerle söz konusu tedbirlerin bir yıldan daha bir kısa sürede yatırım hacmi üzerinde bu ölçüde, keskin sonuçlar (Toplam gayri safi sabit sermaye -reel olarak- 3. Çeyrekte yüzde 7,6 oranında azaldı.) doğurmasını bekleyemeyiz. Yine, 2011'de yüzde muazzam bir sermaye biriktiren, yüzde 8,5 oranında büyüyen bir ekonomiyi, yapısal sorunlar olmadan (ekonominin işleyiş yasalarında) sonraki yıl içinde, idari tedbirlerle yavaşlatmak mümkün olmaz. Meselâ geçen yıl yaklaşık 4 milyar TL düzeyinde değer elde eden sanayi sektörünün, bu gelirin kontrol ettiği kısmını neden yatırımlara aktarmadığı sorusunun cevabı olarak idari tedbirleri, göstermek kolaya kaçmak olur.

Nedenleri 'yüzeye yansıyan' olgularda değil, arka planda, daha açık biçimde 'yapısal olgularda' görebiliriz. İşletmelerin verimlilik artışının yavaşlaması, rekabet kapasitelerinin daralması, ihracat pazarlarında talebin düşmesi, kar oranlarındaki oynamalar, ekonominin yavaşlamasında, söz konusu idari tedbirlerle kıyas kabul etmeyecek şekilde tayin edici olmuştur.

Diğer yandan Gökçe'nin yazısında açıklanmaya muhtaç olan birçok konuların biri de son yıllarda özel kesime sağlanan muazzam ölçüdeki teşviklerin bu süreçte neden etkisiz oldğEn azından şunu belirtelim ki ihracat kredisinden, sabit yatırım ve istihdama kadar uzanan ve son üç yılda hacmi muazzam ölçüde genişletilen
İktisadi kavramları istatistik ve rakamlarla değil, tam tersine istatistik ve rakamları, kavramların ışığında açıklamak çok daha yararlı olabilir.