Çin sermayesi dışarıya açılıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Orhan AKIŞIK

Uzun yıllardan beri sermaye akımlarını kontrol altında tutan Çin, nihayet bu politikasından

vazgeçiyor. Çin Merkez Bankası, geçtiğimiz yılın son günlerinde ihracat gelirlerinden sağlanan döviz kazançlarının yurtdışında tutulabileceğini ilan etti. Karar, ülkede başgösteren enflasyonist eğilimi kontrol altına almak ve döviz rezervlerindeki artışı yavaşlatmak gibi değişik nedenlerden kaynaklanıyor. Geçmişteki uygulama, Çinli ihracatçıların yurtdışında kazandıkları dövizin ithalatları için gereksinim duydukları bölümü dışındakini ülkeye getirip, merkez bankasına satmalarını gerektirmekteydi. Uzun yıllardan beri uygulanan bu politikanın Çin'i, yaklaşık 2.6 trilyon dolarla dünyanın en yüksek döviz rezervine sahip ülkesi yapması dışında, enflasyon tehlikesini de arttırdığı görülüyor. Geçen yılın Kasım ayı itibariyle % 5.1'lik bir artış gösteren enflasyon şimdilik yüksek sayılmaz. Ancak, kontrol altına alınmadığı takdirde ihraç ürünlerinin fiyatlarını arttırarak uluslararası piyasalardaki rekabeti olumsuz etkileyecektir. Ayrıca, yüksek enflasyonun gelir bölüşümünü bozarak sosyal çalkantılara neden olma ihtimali de vardır. Bunun önüne geçmek için, yönetim bir vergi reformu hazırlığı içinde. Düşük gelirli kesimin gelirlerinde artışı öngören reformdan amaçlanan gelir bölüşümünü iyileştirmenin dışında tüketimi de teşvik etmek. Şimdiye kadar Çinli  yöneticilerin üzerinde pek durmadığı bir konu olan tüketim artışı, dış piyasalarda olası bir daralmanın ekonomi üzerindeki etkisini hafifletmeye de yardımcı olacaktır.

Para politikasındaki bu son değişikliğin belirtileri aslında, Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin geçen aralık ayındaki açıklamasıyla ortaya çıkmıştı. Açıklamada, 2008 yılından bu yana gevşek para ve maliye politikaları yardımıyla resesyona karşı koyan Çin'in, yeni yılla birlikte para politikasındaki gevşekliğe son vermeyi planladığı belirtiliyor. Öte yandan, harcama politikasında ise bir değişiklik öngörülmüyor. Kamu harcamalarına devam edilmesi ekonomik büyümenin sürekliliğini sağlamak için gerekli.

Cari işlemler hesabındaki fazlalığın piyasalar üzerindeki etkisi, döviz kurunda artış beklentisine yol açması. Ülkeye giren döviz miktarındaki artış, müdahale edilmediği takdirde ulusal paranın değerlenmesine neden oluyor. Merkez bankasının bunu önlemek için döviz alımlarına başvurması ise para arzını arttırarak enflasyonu uyarıyor. Bu bağlamda Çin'in, cari işlemlerinde  fazlaya neden olan faktörleri kontrol altına alması gerekmektedir. Bunun için, yuanın dalgalanmaya bırakılması ve GSYİH içindeki payı %50'lere ulaşan toplam tasarrufların azaltılması şarttır. Zira, küresel düzeyde cari işlemlerin dengede olması gerekmektedir. Şu halde, bu tasarruf fazlalarının açık veren ülkelere doğru yönelmesi beklenebilir. Bu, hem Çin'in hem de diğer ülke ekonomilerinin istikrarı için gereklidir.

Yaptırım içermeyen kararın sermaye akımları üzerinde etkisi olabilir mi? Bu şimdiden

bilinmemekle birlikte, karar Çin'i serbest döviz kuru sistemine bir adım daha yaklaştırmıştır.

Deniyor ki, kendi ulusal parası değerlenen Çinli istikrarsız dolar ve euroya neden yatırım yapsın?

Mevcut ekonomik konjonktür içinde, Çinli ihracatçıların döviz kazançlarını yuana tahvil etmesi akla daha yakın görünmektedir. Ancak, portföy yatırımları açısından bakıldığında doğru olan bu düşünce, yabancı sermaye doğrudan yatırımları açısından geçersizdir. Şimdiye değin ABD ile birlikte dünyanın en çok doğrudan yabancı sermaye çeken ülkesi olan Çin, artık uluslararası pazarlara açılmaya hazırlanıyor. Aslında, Çin yönetiminin uzun süreden beri yabancı ülkelerde doğrudan yatırımları arttırmaya yönelik politikası olduğu biliniyor. Çin'i ülke dışında yatırıma iten nedenler çeşitli. Bunların başında sanayiinin enerji ve hammadde ihtiyacını güvence altına almak isteği geliyor. Ekonomik kalkınmanın sürekliliği için bu gerekli. Devasa boyutlara ulaşan döviz rezervleriyle Çin'in enerji ve hammadde kaynaklarına sahip yabancı şirketlerle ortaklığa gitmesi, hatta bunları satın alması ekonomik büyüme ve gelişmenin güvence altına alınması açısından önemli. Dışarıya yönelik yatırımlarda ilgi odağını oluşturan diğer bir alan, taşımacılık ve sigortacılık. İhracata destek sağlamak için Çin şirketleri bu alanlara da yatırım yapıyorlar. Çin kaynaklı yabancı sermaye emek yoğun sektörlerdeki yatırımlara da ilgi duyuyor. Çin firmaları, ülkelerinde emek ucuz olmakla birlikte, özellikle işgücünün nispeten ucuz olduğu ülkelerde emek yoğun sektörlerdeki yatırımlarını arttırıyorlar.

Bir de şu meşhur ekonomik krizin başladığı ABD'deki emlak sektörü var. Krizden bu yana

sektör bir türlü toparlanamadı. Emlak piyasasındaki satışlar hala beklenenin altında. Faiz ve

fiyatlardaki düşüklük yatırımları şimdiye kadar olmayan biçimde cazip hale getiriyor. Zengin

Çinlilerin bu alanda yapacağı yatırımlar emlak piyasasının canlanmasına yardımcı olacaktır.

Amerikalıların yapamadığını Çinliler yapar mı ne dersiniz?