Çocuklara depremi nasıl anlatmalıyız?

Deprem veya doğal afetler, fiziksel yaralanmaların yanı sıra tedavisi uzun bir sürece yayılan psikolojik travmalara yol açabiliyor. Bedensel ve ruhsal olarak olayın izleri canlılığını devam ettiriyorsa mutlaka bir uzmana başvurulması öneriliyor. Özellikle söz konusu çocuklar olunca, psikolojik desteğin önemi daha da artıyor.

Haber Merkezi
YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Doğal felaketleri algılamaları, korkmadan hayata tutunabilmeleri için ebeveyn davranışları kadar alacakları uzman yaklaşımları da tedavinin sürecini ve niteliğini etkiliyor. Travmaya müdahalenin yöntemleri kadar, ne zaman olması gerektiği de dikkate alınması gereken noktalardan. Millî Eğitim Bakanlığı sitesinde yayınlanan, Afet Sonrası Aileler İçin Çocuklara Psiko-Sosyal Yardım Kılavuzu, Deprem ve Psikolojik Travma başlıklı broşürde çocuklar 5 ve 6, 6-11 ve 12-17 yaş arasında sınıflandırılarak, ne gibi problem yaşanabileceğini belirtiyor. Beş yaşındakinin, ebeveynlerinin yanından ayrılmama davranışına karşılık, 6 yaşından büyük olanların herkesten uzaklaşarak, içine kapanabileceğine işaret ediyor ve çözüm önerilerini sunuyor. Depremden kurtulmuş fakat hala enkaz arasında, artçı sarsıntılarla yaşayan çocuklara nasıl yaklaşılmalı? Normal hayata geçildiğinde nelere dikkat edilmeli, yapılması ve yapılmaması gerekenleri uzmanlarından öğrendik.

“Yaşa göre değişen basit ama doğru bilgi verilmeli"

Pedagog Dr. Yeşim Kesgül Sercan, “Deprem yaşamış bir kişinin ruh sağlığı için yapılacak ilk şey temel gereksinimlerin karşılanmasıdır. Sıcak ve güvenli bir barınma ortamı, beslenme, uyuma, temel hijyenin sağlanması ve yakınlarla birlikte olabilmek” diyor.

“Depremin ardından çocuğumuza nasıl davranalım” sorusu, çok sorulan ve yanıtı da değişken bir soru. Çünkü yanıt bir yandan çocuğun yaşı, kapasitesi, psikolojik dayanıklılığı gibi kendi özelliklerine bağlıyken bir yandan da depremi nerede ve ne şekilde yaşamış olduğu, ne kadar etkilendiği gibi deprem deneyimine göre çok farklılaşır. Hatta bu saydıklarımızın çeşitli bileşimlerine göre değişir. Benzer özellikte iki çocuk benzer deprem deneyiminde bile çok farklı etkilenmeler yaşayabilir. Bir çocuğun travmatize olup tedavi gerektiren durumu, yanındaki bir başkası çok daha hafif atlatabilir. Yani her çocuk gibi deprem deneyimi de biriciktir. Her örnek kendi içinde değerlendirilmelidir. Her derde deva formüller olmadığı gibi her deprem yaşayan çocuk travmatize olur da diyemeyiz. Dolayısıyla burada genel geçer doğrulardan söz ettiğimizi belirtmek isterim. Öncelikle çocuk, genç ya da yetişkin fark etmez, deprem yaşamış bir kişinin ruh sağlığı için yapılacak ilk şey temel gereksinimlerin karşılanmasıdır; sıcak ve güvenli bir barınma ortamı, beslenme, uyuma, temel hijyenin sağlanması ve yakınlarla birlikte olabilmek… Afetler sonrasında, özellikle erken dönemde, kişilerin güvende olduklarını hissetmeleri ve yakınlarına kavuşmalarının ruhsal etkilenmeyi azaltan en önemli iki etmen olduğu görülmüştür. Öte yandan kaybettikleri yakınlarının yasını yaşamaları da temel önemdedir. Ailenin, kaybettiği kişilerin cenaze törenlerini yapmaları, sonrasında geleneklerine uygun yas törenlerini uygulamaları ve çocukların da bu törenlerde bulunması sağlanmalıdır.

Ayrıntıya girmeden yanıt verilmeli

Depremin bir doğa olayı olduğu, yer kabuğunun hareketlerinden kaynaklandığı, aslında korkutucu olsa da kendi başına çok da tehlikeli ve zarar verici olmadığı; doğru yerlere, uygun binalar yapılır, gerekli önlemler alınırsa büyük bir zarar görmeyeceğimiz, kısa ve basit cümlelerle, ayrıntıya girmeden anlatılmalı, çocuk sordukça ve onun sorularıyla sınırlı olarak ayrıntılandırılmalıdır. Bunlar bir deprem yaşantısının ardından konuşuluyorsa daha sonra olacakları anlatmak önemlidir. Çocuğa bunun ardından daha küçük sallantıların geleceği, bunun normal olduğu, zamanla şiddetinin ve sayısının azalarak biteceği, sallantılar azaldığında evine dönebileceği, “Her şeyin eskisi gibi olacağı” anlatılmalıdır. Eskisi gibi olmanın olanaksız olduğu bir durum yaşanıyorsa, çok üzülecek olsa bile bunun da olabildiğince basit ama doğru olarak anlatılması gerekir.

Deprem “Korkulacak bir şey”dir

Genel eğilim, “Korkulacak, üzülecek bir şey yok” diyerek ‘korkma ve üzülme’ mesajı vermektir. Oysa deprem korkulacak bir şeydir. Hepimiz az ya da çok korkarız. “Evet haklısın korkutucu bir süreç yaşıyoruz, ben de korktum hâlâ da biraz korkuyorum ama şimdi uygun ortamdayız, güvendeyiz ve korkum giderek azalıyor. Sence korkumuzu azaltmak için başka neler yapabiliriz?” tarzı yaklaşımlarla duygusunu anladığımızı, bu durumda herkesin korku yaşamasının doğal olduğunu ve bu duyguyla baş etme yolları bulabileceğimizi söylemiş oluruz.

Çocuğu sakince dinlemeli

Sorgulamadan, yorum yapmadan, önerilerde bulunmadan, teselli etmeden, anlattığı kadarını dinlemek ama sadece ve sakince dinlemek en uygunudur. Bazen çocuk çok fazla anlatmak isteyebilir yine aynı şekilde, bu sefer de kesmeden, durdurmaya çalışmadan dinlemek önemlidir. Çocuk ancak gerçekten dikkatle, ilgiyle, göz temasını kaybetmeden dinlendiğinden duygularının anlaşıldığından emin olacaktır. Konuşmak istemeyen çocuğu oyunlarından, resimlerinden anlamaya çalışmak gerekebilir.

Yakınlarla temasta olmak

Çocuğun sevdiği güvendiği kişilerle birlikte olması, sarılması, kucakta oturması, değecek şekilde yakın olmaya çalışması, elini tutması gibi fiziksel temas onu rahatlatacaktır. Bunlardan kaçınılmamalı, hatta desteklenmelidir.

Sosyal dayanışmada rol almak

Çocuğa yaşına ve becerisine uygun yapabileceği görevler vermek dayanışmasını ve böylece kendini iyi hissetmesini sağlar. Örneğin 3-5 dakika Ali Amca’nın elini tutarak onun korkusunun azalmasına destek olmak, Ayşe Teyze’ye bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormak, kendisinden küçük bir çocuğu biraz oyalamak vb. Yaşanılan ortamda (örneğin çadır kentte ya da toplanma alanında) erişkinler ortak çabalara katılmışlarsa okul çağında ya da ergen çocukların yapabilecekleri görevler üstlenmeleri doğru olacaktır. Etkileyici haberleri ortalıkta çok fazla konuşmak, TV ya da sosyal medya gibi çeşitli kanallarda çok fazla ve tekrar tekrar haber, özellikle de travmatik görüntüler izlemek, sürekli bu haber ya da bilgileri konuşmak yalnızca çocuklar için değil, yetişkinler için de travmatiktir.

Olağandışı davranışlar

Daha küçük yaş davranışlarına dönme, anne babadan ayrılmama, alt ıslatma, halsizlik, isteksizlik, parmak emme, tırnak yeme gibi davranışlar, aşırı korku ya da aşırı tepkisizlik, mide bulantısı, baş ağrısı, iştahsızlık, uykusuzluk gibi durumlar bir dönem için olağandır. Rahatladıkça çocuğun toparlanması gerekir, aksi halde çok gecikmeden uzman yardımı alınması uygun olur. Sonuç olarak deprem sonrası dönemin “olağandışı ama normal” olduğu, yani böyle bir durumda farklı tepkiler görülmesinin doğal bir süreç olduğu ve bunların birçoğunun zaman içinde koşulların da iyileşmesine paralel olarak toparlanacağı bilinerek, davranılması önemlidir. Çocuklar için en iyi onarıcılardan birinin oyun çocukların etkilenmelerinin ve kendi kendilerini onarma güçlerinin yetişkinden farklı ve yüksek olduğu akılda tutulmalıdır.

Depremde kayıp yaşayan çocuklarda algısal problemler ortaya çıkıyor

Dr. Yankı Yazgan ve meslektaşlarının* gerçekleştirdiği, 2002 yılında yayınlanan “Türk çocuklarının 1999 deprem sonrası travma, yaş semptomları araştırması” adlı çalışma; depremi yaşayan ve depremi doğrudan yaşamayan çocukların travma şekillerini ve boyutlarını gösteren ayrıntılı bir saha araştırması. Elde edilen veriler, depremin çocuklar üzerinde etkisini ve ruhsal boyutlarını ortaya koyuyor. Araştırma 17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgesi’nde 7,4 şiddetinde ve 30 bin kişinin öldüğü depremi yaşayan depremzede okul yaşındaki öğrencilerle gerçekleştirildi. Katılan 303 okul öğrencisinin 202’si (% 44 erkek, % 56 kız öğrenci) Adapazarı yakınlarında evleri hasar gördüğü için geçici prefabrik evlere yerleştirilenlerden, diğer 101 öğrenci (% 46 erkek, % 54 kız) ise, depreme direkt maruz kalmamış İzmir’de yaşayan okul çağı öğrencilerinden oluşuyor. Kayıp yaşayan çocuklarda algısal problemler ortaya çıkıyor. Araştırmada, “Gözlenen belirtiler; depresyon, korku, uykusuzluk, gerileme ve çeşitli stres bozuklukları. Travma sırasında algıda değişiklikler ve duygusal çöküntü. Çocuklarda uyanıkken rüya görmüş gibi hissetme, kafa karışıklığı, kaybettiği kişiye benzetme, kendi kimliği ile ilgili belirsizlik, tek bir yerde oturmakta güçlük, suçluluk, yorgunluk, sinirlilik ve kendini gerçek hayatta değil de bir filmde gibi hissetme. Yapılan araştırmada, depremde kayıp yaşayan çocuklarda kayıp yaşamayanlara göre daha fazla semptomlar gözlenmiştir. Hatta iki kayıp yaşayan çocukların tek kayıp ya da hiç kayıp yaşamayan çocuklara göre algısal problemleri daha yüksek olduğu izlenmiştir” deniliyor.

Zihinsel ve fiziksel güven önemli

Psikolog Buğrahan Kırbaş, depremi yaşayan sekiz yaşın altındaki küçük çocukların, zihinsel sağlık sorunları açısından özellikle risk altında olduğunu söylüyor.

Yüksek şiddetli ve yıkıcı bir depremin ardından çocukların kaygı, korku, üzüntü, uyku bozukluğu, sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü ve öfke patlamaları yaşayabildiğini belirten DoktorTakvimi uzmanlarından Psikolog Buğrahan Kırbaş, sekiz yaşın altındaki küçük çocukların, zihinsel sağlık sorunları açısından özellikle risk altında olduğunu söylüyor. Bazı çocukların depremden sonra kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi bozukluklar geliştirebileceğini belirten Psikolog Buğrahan Kırbaş, “Stres ve duygusal sorunlar, çocukların fiziksel sağlığını, yaşam kalitesini ve evde, okulda, topluluklarında nasıl davrandıklarını etkiler. Afet sırasında ve sonrasında çocukları zihinsel ve fiziksel olarak güvende tutmak önemlidir. Çocukların zihinsel stresinin belirtilerini fark edebilen ebeveynler, çocuklarının stresle başa çıkmalarına ve sağlıklı kalmalarına en iyi şekilde yardımcı olabilir” diyor.

Çocuklar bir yetişkin kadar algıya sahip değil

Depremden kaynaklanan stresin çocuklar için daha zor olabileceğini söyleyen Kırbaş, “Çocuklar durum hakkında bir yetişkin kadar algıya sahip olamaz ve yaşananları anlamlandıramaz. Daha az kontrol sahibi olduğunu hisseder ve bu tarz zor durumlarla başa çıkma konusunda daha az deneyime sahiptir” ifadelerini kullanıyor. Kırbaş, aileler ve yetişkinlerin çocukların depremle başa çıkmaları noktasında nasıl yardımcı olabileceklerini ise şöyle anlatıyor: “Çocuklarınıza yaşadıkları veya bu konuda ne düşündükleri hakkında konuşmaları için fırsatlar verin. Onları endişelerini paylaşmaya ve soru sormaya teşvik edin. Konuşmak onları rahatlatacaktır. Çocuklarınızın sizinle veya kendilerini güvende, sakin hissetmelerine yardımcı olabilecek ve onlara umut duygusu verebilecek başka bir güvenilir yetişkinle birlikte olmasına izin verin.

Kitle iletişim araçları kısıtlanmalı

Deprem ve sonrasına ilişkin kitle iletişim araçlarına maruz kalmayı sınırlayın. Doğrudan bir depreme maruz kalan çocuklar, yaşananları hatırlatan şeyleri gördüklerinde veya duyduklarında tekrar üzülebilirler. Çocuklarınızı doğrudan depremle ilgili harekete geçmeye teşvik edin. Bu, kontrol duygusunu yeniden kazanmalarına ve duygularını yönetmelerine yardımcı olabilir. Örneğin, çocuklar bir felaketten sonra güvenli bir ortamda topluluk veya aile üyelerine yardım etmek üzere başkalarına yardım edebilir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, afet temizleme faaliyetlerine kesinlikle dahil olmamalıdır.”

Destek alınmazsa sorunlar büyüyebilir

Çocuklar, büyük bir depremin ardından aylarca veya daha uzun süre devam eden ruh sağlığı desteğine ihtiyaç duyabiliyor. Kırbaş, depremin ardından dört haftadan daha uzun bir süre çocukların çok üzgün, endişeli, korkmuş ve kızgın ruh hallerinin devam etmesi durumunda profesyonel bir destek arayışına gidilmesi gerektiğini söylüyor. Kırbaş, “Eğer bir destek alınmazsa çocuğunuzun sorunları zamanla iyileşmek yerine daha da kötüleşebilir. Okul çalışmaları etkilenebilir, arkadaşları veya ailesiyle olan ilişkileri zarar görebilir” diyor.