Demokrasi açılımı
Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi
Hükümet, Başbakan düzeyinde 'Kürt açılımı' adı altında, önce bir yöntem biçimi ortaya attı, içeriği sonraya bıraktı. Bu bile 'körün istediği bir göz 'misali, pusuda bekleyenleri hemen harekete geçirdi ve talepler arka arkaya sıralanmaya başladı. Bunlar arasında, İmralı sakininin de herhalde devreye sokulması, aksi halde bu girişimin akim kalacağı tehditleri de yer aldı.
Hükümetin çeşitli çevrelerle istişarelerini sürdürürken şimdiye kadar beklediğini pek bulduğu söylenemez. Bazı geniş tabanlı ve etkin kuruluşlar, İçişleri Bakanının söylediklerini not ettiklerini, ancak konuyu kendi bünyelerinde iyice tetkik ettikten sonra görüş bildireceklerini ifade etmişlerdir. Diğer bir kısım kuruluşlar da, ülkenin gerek toprak, gerek dil olarak birlik ve bütünlüğünü tehlikeye sokacak veya tartışmaya açacak düzenlemeleri kabul ve hele Türklüğü diğer alt kimliklerle ayni değerler içinde mütalaa eden düşüncelere itibar edemeyeceklerini şimdiden belirlemişlerdir.
Ortaya çıkan genel kanı özetle şu olmuştur: Anayasa muvacehesinde, vatandaşlar arasında ayrıcalıklı kollektif haklardan bahsedilemeyeceğine göre, olsa olsa, eşitlik temel ilkesinden hareketle, tüm vatandaşlar için geçerli olacak ilave bazı demokratik hak ve hukukun geliştirilmesi üzerinde durulabilir.
Hükümet, hem şimdiye kadar su yüzüne çıkan tepkileri hesaba katmak ve hem de bu sonuncu formülün daha çok taraftar toplayacağı düşüncesinden hareketle, bu defa açılımın adını değiştirmiş ve 'demokrasi açılımı' koymuştur. Bununla beraber ok bir kere yaydan çıkmış olduğu için, gelişmeler sökün etmeye başlamıştır.
Olup biteni derinden izleyen Sayın Başbakan, bu hamurun sanıldığından çok daha fazla su götüreceğini görmüş olacak ki, bazı ara formüller üretmeyi de ihmal etmiyor; bu meselenin sonuçlandırılmasının yıl sonunu bulacağını söylüyor, yani daha çok konuşulması gerektiğine işaret ediyor. Bir bakıma Başbakan da, sonunda sade suya tiritten başka bir şey ortaya çıkmayacağını şimdiden hesaplıyor.
Göle bir taş atıldı ve kurbağa ürkütüldü. Şimdi ortalığı boş bulan her kafadan bir ses çıkıyor ve bu da kamu oyundaki tedirginliği fazlasiyle artırıyor; örneğin, Saadet Partisi, karşılıklı olarak operasyonların durdurulmasından bahsediyor. Emekli Büyükelçi, değerli meslekdaşımız Ümit Pamir bile, bu ortam içinde ayrışma referandumundan söz edecek kadar engin fikir jimnastiği ile meşgul. Ancak ilginçtir, kimse Devlete , ülkeye ve halkımıza karşı baş kaldıran ve kürtçülük siyasetinin silahlı zamiri olan kanlı terör örgütü PKK'nın içeride ve dışarıda, öncelikle ve tezelden tümüyle nasıl ifna edilmesi gerektiğini konuşmuyor.