Desene gönül vermek...

Güneş Öztarakçı, yıllardır halı ve kilim sanatının gelişimi için uğraşıyor. El emeği göz nuru desenler onun ellerinden meraklılarıyla buluşuyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Emel Yiğit

Fotoğraf: Coşkun Çeler

Aslında her biri çocuğu gibi halı ve kilimlerin… Güneş Öztarakçı onların öykülerini gördüğü anda içinde hissediyor. Renkler, desenler, dokuyan elleri anlatıyor. O da insanlar, halıları kilimleri sevsin, değerlerini anlasın istiyor. Hiç yorulmadan anlatıyor… Carpet & Kilim House’un sahibesi Güneş Öztarakçı ile Nişantaşı’ndaki mağazasında bir araya geldik…

Şu anda halı ve kilim sanatında ne durumdayız?

Şu anda halı ve kilimcilikte çok kötü bir yerdeyiz. Bunun da sebebi Çin’in bizim Türk ve İran halılarını taklit etmesi. Taklit ederken desenleri aldı ve kaliteyi çok düşük tuttu. Bizim Türk halıları dünyada neden bu kadar meşhurdur, bilenler niye Türk halısına meraklıdır? Çünkü Türk halısı çift düğümle yapılır. Siz bunu görmezsiniz halıyı alınca ama çift düğüm yapılınca halı sağlam olur. Uzun sürede yapılır. Çok çabuk olmaz. Çin’de bunu ilk başlattıkları zaman farklı bir sistemle başladılar. Ne tam el işi, ne tam makine işi. Ondan sonra tek düğüm geçmeye başladılar. Dolayısıyla çok çabuk üretiyorlar, fakat hiç sağlam olmuyor. Ve şöyle bir bakınca sanki

desenler aynı gibi görünüyor. Çok ucuz fiyatlarla girdi piyasaya. İlk ithalat serbest olduğunda herkes onları ithal etti. Hele toptancıların işi mahvoldu. Çünkü çok ucuzdu. Çok büyük bir ipek imalatçısıyla konuşmuştum o zaman ‘tezgah çıkışı bin lira olan malı 150 dolara getirip sattılar’ demişti. Dolayısıyla üretim bitti. Üretim bitince bizim Türk halılarını üreten azaldı. Hereke’de fabrikalar vardı, hepsi yok oldu. Üç beş tane evde yapılıyor şimdi. Dolayısıyla halı üretimi durdu, Türk halısı ihraç edenler çok zorlandı. Çünkü fiyat tutturamadılar hiçbir şekilde.

Çin’le Türkiye’nin fiyatı alakasız. İkincisi üretim bitince ve bunlar çok ucuz olunca arkasından Afganistan girdi sonra Pakistan girdi piyasaya. Vietnam bile girdi. Bir de son senelerde açık renk modası çıktı. Halbuki koyu renk olsa o kadar başarılı olamazlar. Çünkü renk tutturmak kolay değildir. Açık renk olarak renk uyumu iyi ama bizim hakiki Türk halılarıyla alakası yok. Fakat bizim çok tanınmış isimlerimizi aldılar. Mesela Uşak, Hereke gibi. Çünkü biz tescil etmemişiz. Bu arada bir de dünyada bir moda çıktı ki, işte minimalist dendi, düz halı kullanılır açık renk olur dendi. Dolayısıyla Nepal’den bile halı ithal edildi buraya. Bir takım halıcılar da o tarza döndü. Halı piyasasına kötü dememin sebebi üretimin bitmesi. Biz Türkiye olarak halı üreticisi bir ülkeydik. Gelen turistin yüzde 99’u iyi kötü bir şey alır giderdi. Tam Türk halısını tanıtmıştık. Herkes evine eski yeni bir şeyler alıp koyuyordu. Gençlere kilimi aşılamıştım. Çok aksi ki, bu çıktı.

Gerçek halı ve kilim meraklılarının taklit ürünleri ayırt etmesi gerekmiyor mu, bunlara neden bu kadar prim verildi?

Diyelim ki siz açık renk bir halı istiyorsunuz. Ne alacağınızı bilmiyorsunuz, fikriniz yok. Şimdi bir halıcıya giriyorsunuz, gösteriyor size. Fiyatlar ucuz. İkinci, üçüncü halıcıya gidiyorsunuz bakıyorsunuz herkeste üç aşağı beş yukarı aynı şeyler var. Hangisini beğeniyorsanız alıyorsunuz. Ben başta çok zorlandım. Mesela bana geliyorlardı ‘sizde Uşak var mı metrekaresi kaç lira’ diyorlardı. Şimdi Uşak eski ve kıymetli bir halıdır. Öyle metrekareyle satılan bir şey değildir. Yoktur ya da çok azdı. gösterdiğim, anlattığım zaman herkes bayılıyor bir tane alıyordu. Halı sanatının nesilden nesile geçmesi yönünde bir adım atılmış oluyordu. Şimdi o kadar çok etrafta yeni şeyler görülüyor ki, sanattan çıktı ticari meta oldu. Halbuki halı ve kilim bizim asırlar öncesinden kalma, büyük bir sanattı.

Ne oldu o sanat şimdi?

Dünyada trendler değişiyor tamam ama çok özümüz olan bir şeydi bu. Ve biz hala fakir bir ülkeyiz. Köylerimizde hala endüstriyel sanayi gelişmiş değil.

Ama bu sanatı da kaybettik.

Devlet bizim vergimizi, kitabımızı, defterimizi kontrol ediyor. Ama siz benden bir şey alsanız ve ben size desem ki ‘bu 200 senelik ve 100 bin lira’. Siz de bir yabancı olsanız ve alıp gitseniz. Gidiyor bakıyorsunuz ki halı ne 200 senelik, ne 100 bin dolar. Şikayet edeceğiniz bir yer yok. Ticaret Odası’na belki söylersiniz, o da belki gelir ceza verir. İş bu işi yapanlara kalıyor. Ben bu işi Türkiye’de tanıtan kişilerden biriyim. Tabii ki para kazandım. tabii işin ticaretini yaptım ama değişik bir yolla. Tanıttım öğrettim sonra da satıp paramı kazandım. Kimseye hediye etmedim. Ama bunu Türke de böyle yaptım yabancıya da.

Sizin ilgi ve merakınız nasıl başladı?

Çok eski bir halı görerek başladım. Çok eski bir halı gösterdiler bana ve o halının 150 sene önce dağdaki bir kız tarafından çeyizi için yapıldığını söylediler. İnanmadım, çok gençtim. ‘Nasıl olabilir, 150sene önce o kız ne biliyordu ki bunu yapabilsin. Ben bunu bakarak resmini yapamam’ dedim. Bana anlattılar. Desenleri anneannesinden görür, annesinden öğrenir kendisi yapar. Ama herkes bir şey katar.

Peki bu renkler bu yün dağın başında nasıl çıkmıştır? ‘O yün koyundan kırkılır, eğilir, doğadan çeşitli bitkiler toplanır, çiçek yaprak vs. kaynatılır istediği rengi alır yününü boyar. Ondan sonra dokuma başlar’ dendi. Şimdi böyle bir şey duyduğunuz zaman inanamıyorsunuz. Bu nasıl bir kabiliyettir. Okula gitmemiş şehre inmemiş, dergi TV hiçbir şey yok…(Duvarda asılı bir kilimi gösteriyor) Şu gördüğünüz 200 senelik bir parça. Şu renklere bakar mısınız? Şu bugün Galliano’nun en moda diye bağırdığı renk. Bu kızın tamamen içgüdüsel sanatı. Ben o kadar bayıldım, sevdim ki, böylece başladım ve devam etti. Başlarda uzun seneler satamadım bile. Onun için çok büyük bir koleksiyonerim şimdi. Bu çok güzel, bu daha da güzel diyerek kıyamadım satmaya.

O zamanlar Türkiye’de hiç bilinmiyordu. Benmağazayı açtığım zaman sırf eskiyle açtım. ‘Ah kızım vah vah sende hiç halı yok mu’ diyorlardı. ‘Bir de size kilim göstereyim’ diyordum ‘yok yok biz evimize kilim almayız’ deniyordu. Kilim o kadar kıymetsiz bir şey zannediliyordu. Avrupalı nasıl okumuş, bilmiş, keşfetmişse o gelip topluyordu bizler kilim almıyorduk. Keşke benim gibi 15 kişi daha olsaydı, şu anda eski Türk halıları daha çok olurdu. Mesela ben hep Türkiye’de kalsın istedim. Hep Türke satmak istedim. Ama bu tabii bu tamamen bakış açısı. Onun için hiç kimseye bir şey demiyorum. 28 sene önce burada (Nişantaşı) mağazayı açtığım zaman ne bu caddede ne arka caddede bir tane ticaret yapan yer yoktu. Bilhassa burada açtım ki, kendi yaptığım şeyi, herkesten uzak kimse karışmadan yapabileyim. Kendi başıma uzak bir yerde çalışayım istedim. İçine girdikçe daha derin olduğunu gördüm. Bütün yörelerimizde o kadar çok halı dokunmuş ki… Doğu Anadolu bambaşka renkler kullanmış, Kars tarafı başka, Erzurum bambaşka. O Erzurum’dan öyle kilimler çıkmış ki inanılır gibi değil. İnsan hakikaten inanamıyor. Nasıl böyle bu desenler kullanılmış. Picasso, Matisse gibi. Mesela çok eski halılarda isimler vardır. Dokuyan kız Ayşe yazmak istemiş, ama yazamamış eğri büğrü bir A yapmış. Yabancılar bayılır bunlara.

Koleksiyonculuktan bahsedebilir misiniz?

Türkiye’de güzel kilim ve halıları olanlar var. Ama çok az. Çevremde bana güvenen, inanan insanlar var. Üç beş arkadaşım var bugün müthiş halıları olan. Onlar benim önerilerimle başladılar. Bu arada halı hiçbir zaman çok pahalı olmadı. Çok yanlış bir imaj bu. Değeri kadar pahalı olmadı. Bir tabloda mesela milyon dolarlardan, 200-300 bin dolarlardan bahsediliyor. Halıda çok eski, çok müthiş bir şey olacak ki 200 bin dolar olsun. Bizde fiyatlar 5-10 bin 20 bin dolar. Koleksiyoner olmak da çok önemli değil. İllaki çok kıymetli parçan olmasın. İyi bir mal al, kullan, sıkıldığın zaman katla çocuğun kullanır.

Hedefleriniz nedir bu alanda? Hepsi birer sanat ürünüdür eski halıların. Moda için tamam herkes istediğini alsın. Ama sanat gözüyle bakıyorlarsa iyi mal bulup iyi malları almaya çalışsınlar. Ama benden ama başka yerden… Nereden olduğu önemli değil. Bakın çok ilerledi her şey. Modern resim toplayanlar çoğaldı, koleksiyonerler çoğaldı. Halı meraklıları da çoğalsın istiyorum.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir