Dışarıdaki paralar ve biz

Hıdır ORHAN / TOKER- Bankacı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Her nedense zaman zaman Türk vatandaşlarının yurtdışındaki tasarrufları üzerine iştahımız kabarmış ve özellikle kriz halleri içinde iken, bunları nasıl yurda getiririz ve milli ekonominin emrine sunarız hadisesi üzerinde kafa yormuşuzdur. Her defasında da umduğumuzu bulamamış, hüsrana uğramışızdır. Zira yurtdışındaki paraların miktarı ve kimlere ait olduğunu ve yurtdışında tutulmasındaki saiki iyi tespit edememişiz. Bize göre hava hoş!

Bu paralar nasıl kazanıldı vs hiç düşünmemişiz.

Hep zannetmişiz ki bir iki tedbirle dışarıda mukim vatandaşlarımız çadırları toplayıp geri dönecekler. İşin aslı öyle değil beyler. İster Türk vatandaşlığını muhafaza etmiş olsunlar isterse etmesinler, onlar artık Türkiye'ye yazları gelen, sahillerde tatil yapıp geri dönen turisttirler. Radyoyu, TV'yi sırtlayıp köyüne giden vatandaşlar değildiler. Köyünde kentinde bir ev yaptırma dönemi bitmiştir. Şimdi onlar deniz kenarında bir yazlık peşindelerdir. Ne güzel değil mi! Bunları, dışarıda alın teri ile hayatlarını kazanmış olan vatandaşlarımızın kendi düzenlerini kurmuş olmalarından duyduğum sevinci ifade etmek için yazdım.

Şimdi isterseniz dışarıda bulunan paraların ve dışarıda tutulma saiklerine kısa bir göz atalım.

Dışarıda mukimler

Bu kategorideki vatandaşlarımız-ister Türk vatandaşı olsun, ister bulundukları ülkenin vatandaşlığına geçip Türk vatandaşlığından çıkmış olsunlar veyahut çalışmak üzere gidip şu veya bu şekilde dışarıda kalan ve yurda dönmeyen/dönemeyen çifte vatandaşlar kategorisine dahil olsunlar, bunların ilk jenerasyonları ve onların çocukları pek tatsız ve talihsiz bir dönemin içinden geçmişlerdir.

Zira 1960'larda yurtdışına ilk giden kadın veya erkek işçilerimiz ailelerini geride bırakarak yola çıkmış ve 3-4 sene çalışıp biriktireceği paralarla ülkesine dönme fikri ana hedefleri olmuştur. Bulundukları ülkelerin dillerini bilmedikleri gibi öğrenmeye de hiç niyetli olmamışlardır. Ama para biriktirme amaçlarına ulaşmışlardır. Nitekim 1970 ve 1980'li yıllarda ödemeler bilançomuzun en önemli kalemini işçi dövizleri teşkil etmiştir. Yurtdışı görevlerde iken yurda görevli her gelişimde, Merkez Bankası eski Başkanı ve Başbakan rahmetli Naim Talu'yu ziyareti adet edinmiştim. Sohbetlerimizin bir yerinde dışarıda çalışan işçilerimizi birer kahraman olarak nitelendirdiğimde, Sayın Talu sebebini sormuş ve ben de 1960 yılından bu yana işçi dövizi girişleri ile ihracat girişleri kalemlerini kıyasladığımda, haklısın demiş idi. Bu kalemdeki azalmalar bütün hükümetleri telaşlandırmış ve çeşitli teşvik tedbirleri alma yoluna gitmişlerdi.

Daha sonraları, işçilerin ülkelerindeki çocukları için ödenen mali yardımlar, çocukların

Almanya'da oturmaları şartına bağlanmış ve işçilerimiz bu defa çocuklarını da yanlarına aldırmışlardır. İşte bir nevi sosyal facia o zaman başlamıştır. Lisan dolayısıyla okul çağına gelip okula gidemeyen çocuklarımız sokaklarda kalmışlardır. Devletimiz çok bilinçsiz bir şekilde çocukların kültür ve eğitimleri üzerine eğilmiş ama bu gayret onları sokaklardan kurtaramamıştır. Çok iyi hatırlıyorum Ziraat Bankası Genel Müdürü Rahmetli Davut Akca ile birlikte ziyaret ettiğimiz Deutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı, sosyal meseleler meyanında, ' Türk çocukları ne sizden ne de bizden garip yaratıklar olarak yetişiyorlar, bari onları bizim eğitim sistemine verin de adam gibi yetişsinler demişti'. Haklıymış.

İşte karşılaşılan bu güçlükler nedeniyle ve çocukların çalışma yaşına gelip çalışmaya başlamaları, işçilerin kafasındaki yurda dönüş planlarını tersine çevirmiş yarım asra varan

ızdırap ve sıkıntı, artık onları 'Oralı' yapmıştır. İyi de olmuştur. Bu satırların yazarı 1990lı yılların sonuna doğru Koçbank Nederland NV'nin Genel Müdürü iken bankanın Frankfurt şubesinin açılış fizibilitesi rakamları arasında, Almanya'daki Türklerin kurdukları işyerlerinde çalışan Alman işçilerinin sayısının 74.000.-rakamına ulaştığını görüp pek sevinmişti. İftihar edilecek bir durum değil mi! Bunları ifaden muradım, Türk orijinli bu insanlarımız, artık kazıklarını bulundukları yere çakmış olduklarını ifade etmek içindir. Deyim yerinde ise 'Bir kimsenin karnı nerede doyuyorsa, vatanı orasıdır'. Kısaca bu kimselerden para transferi beklenmemelidir. Üstelik, geçmişte, yatırım, sosyal yardım vs saikleriyle kandırılıp dolandırıldığını ancak iş işten geçtikten sonra anlayabilen bu kesimden nasıl para transferi beklersiniz. Çok şükür ülke harpte değil, fakru zaruret içinde değil ki arş yiğitler vatan imdadına diyesiniz.

Zaman zaman Türk işçilerinin Alman bankalarındaki tasarruflarının miktarına refere edip

'Bunlar bize gelse kurtuluruz' naraları da atmışızdır. Halbuki söylenen bakiye rakamlarının cesameti bile aldatıcıdır. Zira bunların önemli bir kısmı, mortgage, kredi teminatı gibi birçok sebeple işçilerimizin serbest tasarrufu altında değildir.

Üstelik bu kesimin Türkiye'ye para transferinde ekonomik bir menfaati de yoktur. Bir ya da iki puan faiz farkı için rahatlarını bozmazlar. Bir kısmının geçmişte ağızları yanmıştır, geri kalanının ise kafaları çalışır. Belki biraz nostalji hariç, Türkiye ile manevi bağlarını olmasa bile ekonomik bağlarını koparmışlardır. Onları rahatsız etmemek gerekir.

Türkiye'de mukim kişilerin yurtdışındaki bankalarda olan tasarrufları

Şu ya da bu sebeple son 20-25 yıldır yurtdışında akümüle olan bu kategoriye giren paralar bir ralite haline gelmiştir. Allah'tan, bu paraların sahipleri, alternatif maliyet konseptlerine vakıflardır da dışarıda bankalardan alacakları çok cüzi faizlerle tatmin olmayacak kimselerdir ve içeride emniyet ve istikrarı müşahade edince bir yolunu bulup bu paraları kendi dış ticaretinin veya Türk dış ticaretinin finansmanında kullana gelmişlerdir.

Bu konuya ilk defa en gerçekçi ve fizibil yaklaşımı gösteren rahmetli Turgut Özal olmuştu.

İki yıldan uzun vadeli yurtdışı banka kredilerini, Kaynak Kullanımı ve Destekleme Fonu'ndan muaf tutmak suretiyle yurtdışındaki tasarrufları Türk dış ticaretinin emrine sokmuş idi.

Türk hükümetleri gerekli ortamı tesis etsinler bu paralar toplanıp yurda geleceklerdir. Gelmiştir de. Her ne kadar Hazine 'BORÇ' kütüğüne kayıtlı olsalar da bunlar bizim paralardır. Af yasaları vs ye ihtiyaç olmadan da gelirler.

Öyle ise

Hal böyle iken Maliye Bakanlığımız neyin hazırlığını yapıyor, mevzuatını hazırlıyor. Bizce bu noktada kamuoyunu aydınlatsalar çok iyi olur. Bavulla, çuvalla gelecek paralardan bahsediliyor. Zaten Deniz Feneri dolayısıyla dile dolandığımız bugünlerde istenmeyen durumlarla karşılaşabiliriz, bunu hatırlatalım. Bu tarafta uygun mevzuat ortamı da hazırlandığından devletimiz de bu ayıptan nasibini alabilir, bizden söylemesi.