Doların güçlenmesi ABD için avantaj mı, yoksa dezavantaj mı?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Orhan AKIŞIK

Son zamanlarda piyasaların dikkati, Amerikan dolarının geleceği üzerine yoğunlaşmış durumda. Gazete ve dergilerde bu konuda haberin yer almadığı gün yok gibi. Söz konusu olan, yaklaşık bir asırdan beri dünya ekonomisine damgasını vuran para birimi olunca, bunu doğal karşılamak gerekiyor. Merak edilen ise doların güçlü olduğu eski günlerine dönüp dönmeyeceği. Asya ve Avrupa ülkeleri doların değerlenmesini istemelerine rağmen, bu, ABD'nin çıkarlarıyla acaba ne ölçüde örtüşüyor?

Başta, ABD Hazine Sekreteri Geithner ve Merkez Bankası Başkanı Bernanke olmak üzere Amerikalı yetkililer, hemen her fırsatta güçlü dolardan yana olduklarını dile getirmekle birlikte, bu isteklerinde samimi olduklarını söylemek zor. Zira, cari işlem açıklarının 2005 yılında gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 6'sından yüzde 3'üne gerilemesinde uzun süren resesyon ve petrol fiyatlarındaki düşüşün yanı sıra doların değerindeki azalmanın da payı büyük. Şimdiye kadar ithalatı ucuzlatarak dış açıkların devasa boyutlara ulaşmasında payı olan güçlü dolar, küresel dengesizliğin bir an önce giderilmesi gerektiği konusundaki Amerikan teziyle de çelişiyor.

Kasım ayında, Singapur'da yapılan Asya-Pasifik ülkeleri ekonomik işbirliği toplantısında Asyalı liderler, doların güçlenmesi yönündeki isteklerini tekrar gündeme getirdiler. Fransa maliye bakanı Christine Lagarde da hemen hemen aynı zamanlarda benzer bir istekte bulundu. Nedeni açık; ekonomileri ihracata dayalı ülkeler, dolardaki değer düşüşünün devam etmesinin ihracatlarını ve dolayısıyla büyümelerini sekteye uğratacağından endişe duyuyorlar.

Bundan çıkarılacak sonuç ise başını Çin'in çektiği Asya ve de Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinin büyüme stratejilerini değiştirmeleri ihtimalinin en azından görünür bir gelecekte düşük olduğu. Başkan Obama'nın, Çin devlet başkanı ile görüşmesinde yuanın serbest piyasada dalgalanmaya bırakılması önerisine, Hu Jintao'nın sessiz kalması, küresel krizden çıkış için tüm ülkelerin sıkı bir işbirliği içinde olmaları gerektiği konusundaki düşüncelerin de en azından şimdilik temenniden öteye geçemediğini gösteriyor.

Peki, büyüme sürecinde ülkeler para ve döviz politikalarını serbestçe belirleyemezler mi? Ülkelerarası ekonomik ve politik ilişkilerin günümüzde ulaştığı boyut dikkate alındığında bu zor. Hele, söz konusu ülkelerin siyasi ve ekonomik süper güç olmaları, bunu büsbütün imkansız hale getiriyor. Bundan dolayı, ABD yönetiminin ve başkan Obama'nın, 21. yüzyılın ekonomik ve siyasi problemleriyle başa çıkabilmek için ülkelerin birbirleriyle yakın işbirliği içinde bulunmaları gerektiği yönündeki düşüncesi, son derece önemli.

Doların, Asya ve Avrupa ülkelerinin beklentileri doğrultusunda değer kazanması, Amerikan ekonomisinin güçlenmesiyle doğrudan alakalı. Bu ise tüm dünya ekonomilerinin dengeli, yani dış açık ve fazlaların azaldığı bir büyüme sürecine girmelerini gerektiriyor. Bu tür bir büyümenin, doların güçlü rezerv para özelliğini sürdürmesine katkıda bulunması kuvvetle muhtemel. Bir başka deyişle, doların değer artışının ABD'nin dış açıklarını artırıp, ekonomik büyümesini yavaşlatacağı argümanının mutlak anlamda doğruluğu tartışmalıdır.

Son yıllarda doların değer kaybına uğramasında, küresel krizden çıkmak için Amerikan Merkez Bankası tarafından uygulanan gevşek para politikası sonucu dolar arzında meydana gelen artış kadar, daha güvenli ve getirisi yüksek yatırım araçlarına yönelmeden dolayı talep azalmasının da payı olduğunu unutmamak lazım. Amerikan ekonomisinin nispi büyüme hızı dolara olan talebin önemli belirleyicileri arasında. Bu, şu anlama geliyor: dış ticaretleri fazla veren ülkelerin, özellikle de ABD'den nispi olarak hızlı büyüyen Asya ülkelerinin büyümelerini bundan böyle iç talebin genişlemesine dayandırmaları halinde, bu sadece ABD'den yaptıkları ithalatta değil, aynı zamanda doların değerinde de artışa yol açabilecektir.

Başlığa dönersek, güçlü dolar ABD'nin işine gelir mi? Muhtemelen, evet. Zira, doların değerlenmesi, ABD'nin ekonomik ve siyasi gücünü devam ettirebilmesi için gereklidir. Dış ticaretleri fazla veren Asya ve Avrupa ülkeleri gerçekten doların güçlenmesini istiyorlarsa, ABD'nin işbirliği önerisine sıcak bakmalıdırlar. Bunun ön koşulu ise büyüme stratejilerinin ihracat artışı yerine iç tüketim artışına dayandırılmasıdır. İşbirliğinden uzak bir tutum içine girmenin, korumacılık eğilimlerini güçlendireceği, bunun ise sonuçta daha büyük krizlere yol açacağı ihtimalini unutmamakta yarar var.