Dördüncü Din Şurası başladı
Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca Bilkent Otel'de düzenlenen 4. Din Şurası'nın açılışında konuştu
ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bazı ülkelerde çocuklar, gözlerini refaha, huzura, en gelişmiş eğitim ve sağlık imkanlarına açarken, bir başka yerde çocuklar yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe, savaşa, çatışmaya, kitle imha silahlarına, fosfor bombalarına açabiliyorlar" dedi.
Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca Bilkent Otel'de düzenlenen 4. Din Şurası'nın açılışında yaptığı konuşmada, şuranın, Türkiye'ye, tüm insanlığa hayırlı olmasını temenni etti.
Bilim insanları ve düşünürlerin, bu köklü problemler karşısında bakış açısını da kapsayacak şekilde genel bir durum değerlendirmesi yapmalarının, meseleleri derinlemesine irdelemelerinin gerekli olduğunu belirtmek istediğini ifade eden Erdoğan, geçen hafta IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarının İstanbul'da yapıldığını hatırlattı.
Çok sayıda katılımcının, küresel ekonomiyi, ekonomik krizi ve dünyanın geleceğini konuştuğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orada, yıllık toplantının açılışında da ifade ettim; bugün dünyanın bir bölümü varlık içinde, her türlü imkan ve fırsattan istifade ederek, hatta lüks ve israfı bir hayat tarzı haline getirirken, onlardan çok daha fazla insan, günde bir dilim ekmek bulmaktan zorlanıyor. Dünyanın bir bölümünde insanlar, süpermarketlerde alışveriş arabalarını tıka basa dolduruyor, sınırsız şekilde harcıyor, sınırsız şekilde tüketiyor. Dünyanın başka coğrafyalarında, 1-2 dolar karşısında 18 saat çalışmak zorunda olan insanlar var. Bunu görüyoruz. Bazı ülkelerde çocuklar, gözlerini refaha, huzura, en gelişmiş eğitim ve sağlık imkanlarına açarken, bir başka yerde çocuklar yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe, savaşa, çatışmaya, kitle imha silahlarına, fosfor bombalarına açabiliyorlar.
Küreselleşmenin, bu boyutunu görmezden gelmek, işte bugün içinden geçtiğimiz küresel finans krizine zemin hazırladı. Gelişmiş dünya, bu tabloyu, bu manzarayı, bu adaletsizliği görmemek, duymamak, hissetmemek noktasında ısrarcı olursa, geleceğin çok daha karanlık bir tablo olarak şekilleneceği de artık çok net görülebiliyor.
Artık dünyadan yükselen çığlığa, mazlumların sesine, mağdurların feryadına kulak vermek, onları duymak, dinlemek zorundayız. Hele hele bu biz Müslümanlar için çok daha farklı bir önem ifade etmektedir. Bu gidişe 'dur' diyecek, bu adaletsizliği adalete çevirecek, müşahhas karşılıklar, somut karşılıklar, uygulanabilir alternatifler üretmek zorundayız.
Irak işgal edildi. Bağdat ve Basra, tüm insanlığın televizyonları başında izlediği, canlı yayınlarla, bombardıman edildi. Aynı şekilde Gazze'de masum çocukların üzerine yağan fosfor bombalarını, tüm dünya, tüm insanlık rahat koltuklarında, emniyetli yuvalarında seyretti. Ama bunlar yapılırken uluslararası tartışma platformlarında zaman zaman ne yazık ki 'İslami terör' ifadelerini kullanmak suretiyle, Müslümanlara ve İslama fatura kesilmeye gayret edildi.
Bunlara karşı çok ciddi bir duruşun, omurgalı bir duruşun, haysiyetli, onurlu bir duruşun olmasını ne İslam dünyasında ne de farklı objektif bakabilecek mercilerde beklerdik ama göremedik, duymadık. Bunu başarmamız lazım. Bunu yapmamız lazım.
Bütün bu olaylar olurken, gazetelerin 3. sayfalarını dolduran ve kanlarımızı donduran insanlık dışı manzaralar sanki bir başka dünyada, bir başka boyutta, bir başka evrende yaşanıyormuş gibi, vicdanların yanına uğramadı uğramıyor."
Böyle bir manzara karşısında, sessiz, tepkisiz, eylemsiz kalmanın elbette mümkün olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Modern dünyanın bu içler acısı ve umut vadetmeyen bir kısım olumsuzlukları karşısında yeni bir söylem ortaya koymak, bu güncel meselelere karşılık olacak cevaplar üretmek, siyasetçilerle devlet adamlarıyla birlikte hatta daha da çok bilim insanlarının, düşünürlerin ve elbette din adamlarının mesuliyetindedir" dedi.
Şuranın, ana başlığının, "sosyal problemler karışında din ve diyanet" olarak konulmasının kendisine göre çok isabetli olduğunu belirten Erdoğan, şuranın, bu soru ve sorunların cevabını bulması ve vermesi gerektiğini dile getirdi.
Medeniyetler ittifakı
Başbakan Erdoğan, Türkiye olarak kasıtlı bir şekilde sürdürülen ''Medeniyetler çatışması'' tezine karşı son derece başarılı bir şekilde ''Medeniyetler ittifakı'' tezini ortaya attıklarını anımsatarak, İspanya ile bu girişimi güçlendirerek sürdürdüklerini kaydetti.
Erdoğan, şu anda 100'ün üzerinde ülke ve uluslararası kuruluşun Medeniyetler İttifakı girişimine destek verdiğini, katılımın arttığını, yürütülen projelerin de artık etkisini bariz bir şekilde gösterdiğini söyledi.
Yüzyılın bu en önemli girişimine bilim insanlarının, sanatçıların, siyasetçilerin destek vermesi, katkıda bulunması için İspanya ile çalışmalarının olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, şu anda üniversitelerde bu yönde ortak çalışmaların yapıldığını ama bu girişimin daha geniş bir katılım ve daha yoğun bir akademik mesaiyle desteklenmesi gerektiğine inandığını dile getirdi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, dinin, insanı ahlaki ve insani yönden olgunlaştırmayı hedefleyen, insan-ı kamil yolunda, ona rehberlik yapan bir rahmet, kurtuluş ve diriliş çağrısı olduğunu söyledi.
Bardakoğlu, açılış töreninde yaptığı konuşmada, Şurada "Din ve toplum" üst başlığı altında, "Sosyal problemler karşısında din ve diyanet" konularının ele alınacağını bildirdi.
Dinin, insanı ahlaki ve insani yönden olgunlaştırmayı hedefleyen insan-ı kamil yolunda, ona rehberlik yapan bir rahmet, kurtuluş ve diriliş çağrısı olduğunu belirten Ali Bardakoğlu, "Dinleri deruni ve külli muhtevasından kurtarıp, kuru ideolojik bir söylem stoku olarak değerlendirmeyi ya da dine kültürel bir obje olarak bakmanın maliyeti oldukça ağır olmuştur" dedi.
Bardakoğlu, günümüzde din konusunun her zaman bir laiklik tartışmasıyla birlikte ele alındığını hatırlatarak, "Öncelikle laiklik tüm dinleri hesaba katan bir denge arayışının nitelikli bir ürünüdür. Laiklik, devletin herhangi bir dinle kendi gerekliliklerini karşılayacak bir talepkarlık içerisinde ilişkiye geçmemesini, toplumun dinle kuracağı bağlara müdahale etmemesini öngören, hatta bu sınırları garantiye alan, din de kamusal hayatı bütünüyle kuşatan siyasi proje kılınmasını önleyen bir kontrat olarak okunmalıdır" değerlendirmesinde bulundu.
Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, devletin laik yapısı ile toplumun dini hassasiyetleri arasında tansiyona ve gerilime yol açacak, insanları birinden birini tercihe zorlayacak söz tavır ve davranışlardan kaçınmanın herkese düşen ortak bir vecibe olduğunu vurguladı.
Çelik: Diyanet İşleri Başkanlığına sorumluluklar düşüyor
Devlet Bakanı Faruk Çelik, dinin yeni toplumsal talepler dikkate alınarak nasıl yorumlanacağı, ilahi vahyin tabiatına halel getirmeden, bugünün modern insanının bilgi ve hikmetle nasıl buluşturulabileceği konusunda, Diyanet İşleri Başkanlığına önemli görev ve sorumluluklar düştüğünü söyledi.
Din ve dinlerin kurumsal varlıklarının, gerek Türkiye'de gerekse dünya ölçeğinde derin ve kapsamlı tartışmalara konu edildiğini söyleyen Bakan Çelik, geçen 200 yıl içinde "Dinleri bütünüyle reddeden çıkışlar, dinlerin mesajlarına karşı haddi aşan eleştiriler ve gündelik hayatı en basit haliyle fukaralaştıran müdahaleler" olduğunu ifade etti.
Türkiye'de dinin, "Demirbaş tartışma konuları" arasında yer aldığını anlatan Devlet Bakanı Çelik, Cumhuriyet kurulurken dinin ve Diyanet'in statüsünün tam bir açıklıkla belirlendiğini, buna rağmen süreç içinde dinin, ya hiç yokmuş gibi davranılarak zayıflatılmaya çalışıldığını ya da kendi doğasına ters bir şekilde kullanıldığını ifade etti.