Dubai'nin motoru durdu mu?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Serdar KİRMİT / Güven Makine sanayi Ticaret Ltd. Şti Genel Koordinatörü

 

'You built, they will come!' (Siz inşa edin, oturmaya gelen olur!)

Bu vizyonla başladı Dubai'de her şey. 10 yıl önce her taraf neredeyse kuru çölden ibaretti. Ve şimdi bir New York (ya da Hong Kong mu demeliyiz) yükseliyor çölün ortasında. Yüzlerce gökdelenden oluşan ve kilometrelerce uzanan bir 'gökdelen ormanı' hayal edin. Saatte 300 km hızla giderken birden durdu Dubai'nin motoru. Tıpkı pitstop (mola) yapan bir Formula arabası gibi durdu. Ve Dubai'de yaşayan herkes şok oldu!

Emirates HavaYolları'nın, kendisi için özel olarak inşa ettirdiği 3. terminale girince Tom Cruise'un başrolünü oynadığı 'Minority Report' (Azınlık Raporu) filmini hatırladım. Gelecekte, insanların kimliklerinin göz (retina) taramasıyla tespit edileceği ve bu şekilde her yerde kolayca izlenebileceği varsayılıyordu filmde. Ancak kahramanımız (Tom Cruise) bir operasyonla retinasını değiştirtiyor ve bu şekilde polisin elinden kurtulmayı başarıyordu. Retina taraması, Dubai havaalanına adım atan yabancılar için rutin bir prosedür. Bu yöntemle, ülkeye girenlerin kimliğinden emin olmak ve daha önemlisi, sınır dışı ettikleri yabancıların yeniden giriş yapmasını engellemeyi amaçlıyorlar. Retina taraması ve pasaport kontrolünden geçip, bavulumu alıyor ve 10 dakika içinde havaalanından çıkıyorum. Bu bir rekor olmalı. Geçen yıl geldiğimde buradan çıkmam tam iki saat sürmüştü. Önümde bekleyen yüzlerce yolcu vardı ve neredeyse tamamı, çalışmak için gelmiş oldukça yoksul insanlardı. Bugünse tam tersi, sırada bekleyen kimse yok ve havaalanı bomboş. Bu bile tek başına, krizin Dubai'yi ne kadar sarstığının göstergesi.

'Nerelisiniz efendim?' diye sordu kaldığım otelin genç komisi. Teninin renginden ve şivesinden, Hintli olduğu hemen anlaşılıyordu. 'Türkiye, Türküm' diye cevap verdim. 'Türkiye'yi biliyorum' dedi. 'Antakya, Ankara ve İzmir'e gittim. Hepsi çok güzel. İş için mi geldiniz buraya?'. 'Evet' dedim. 'İş görüşmeleri yapmaya geldim'. 'Piyasaya girmek için çok kötü bir zaman efendim, dikkat edin. Yapacağınız bir hata size çok pahalıya mal olabilir'. Yaşından beklenmedik bir bilgelikle beni usulca uyaran bu çocuktan etkilenmiştim.

Kriz, dolandırıcılığı da artırmış burada. Polis 30.000 doların altındaki karşılıksız çek başvurularını dikkate bile almıyor. Zaten ellerinde bir tomar karşılıksız çek var, fazlasıyla uğraşmak istemiyor. Dubai'de de bizde olduğu gibi çekin hiçbir hükmü kalmamış. Hapishaneler borcunu ödemeyenlerle dolup taşmış. Herkes Ramazan ayını bekliyor. Buradaki eski bir geleneğe göre Ramazan ayı geldiğinde birçok suçlu affediliyor. Borçları devlet tarafından alacaklıya ödeniyor. Bu gelenek espri konusu dahi olmuş burada. Birinin parası battığında ya da karşıdaki borcunu ödemediğinde "Merak etme Ramazan'da alırsın paranı" diye teselli ediliyor. 'Paranı Ramazan'da alırsın' lafı 'sen en iyisi üstüne soğuk su iç!' anlamında da kullanılıyor.

Piyasada her gün yeni bir söylenti dolaşıyor. Herkes 'büyük abi' Abu Dhabi'den gelecek paralara bel bağlamış durumda. Piyasaya para girdiği an (bankalar kredi musluklarını tekrar açtığı an) işlerin düzeleceği beklentisi hakim. Birleşik Arap Emirlikleri'nin başkenti (ve en büyüğü) olan Abu Dhabi tam bir petrol zengini. Kasasında en az 1 trilyon dolar nakit olduğu tahmin ediliyor. İşte Dubai piyasası da bu paradan bir kısmının kendilerine kredi olarak kullandırılmasını talep ediyor. Yakın zamanda Abu Dhabi Merkez Bankası piyasaya likidite vermiş, ancak yaklaşık 10 milyar dolarlık bu paket piyasalara ilaç olamamış. Dubaili müşterim bu paranın büyük inşaat şirketlerine aktarıldığını anlatıyor. Ancak şirketler paradan % 35 - 40 kesinti yaparak alt taşeronlarına aktarmışlar. Bu kesintiler silsile halinde daha alt taşeronlara ve tedarikçilere aktarıldığı için kimsenin 'dişinin kovuğuna' yetmemiş. Büyük şirketler alacaklılarına şöyle bir anlaşma önermiş: "100 liralık alacağınızın 35-40 lirasını kesiyorum, ya bu parayı alırsınız ya da tamamını almak için belirsiz bir tarihe kadar beklersiniz, seçim sizin."

Eski Dubai'den yeni Dubai'ye doğru giden 6 şeritli otobanda yol alıyoruz. Dubai siluetini oluşturan yüzlerce gökdelenin ışıltısı azalmış sanki. 'Hava biraz puslu galiba, gökdelenlerin ışığı görünmüyor.' Diye soruyorum müşterime. "Tasarruf tedbirleri" diyor. "Işıkların yarısını söndürüyorlar artık. Eskiden inşaat halindeki gökdelenlerin bile ışıkları pırıl pırıl yanardı. Hatta bak üzerinden geçtiğimiz otobanın aydınlatma ışıkları bile yanmıyor". Gerçekten de o an fark ediyorum ışıkların yanmadığını. Biz Türkiye'de otoban ışıklarının yanmamasına alışık olduğumuzdan olsa gerek diyorum kendi kendime. Gökdelenlerin camlarına yazılmış devasa 'kiralık' tabelaları dikkatimi çekiyor, kiralar da yarıya inmiş, başlanmamış projeler iptal edilmiş. Dubai eski günlerini çok arıyor.

Aslında Dubai'de bir şeylerin değişmeye başladığını 3 yıl önce burada telefonum çalındığında anlamıştım. Yine 3 yıl önce Dubaili bir müşterim şunu anlatmıştı bana, "Burası öyle güvenli bir ülkedir ki, bir gün evimin kapısını kilitledikten sonra telaştan anahtarı üzerinde unutup gitmiştim. Bir hafta sonra eve döndüğümde anahtar hâlâ kapının üzerindeydi ve hiç kimse kapıyı açıp içeri girmeyi denememişti bile". Demek ki, ülkedeki ilk hırsızlık olaylarından birinin mağduru ben olmuştum.

Yazının bundan sonraki kısmı biraz teknik. Sıkılan okurlar isterlerse burada bırakabilirler. Ama devam etme sabrını gösterenler Dubai'nin neden krize girdiğini öğrenme fırsatı bulabilecekler. Dubai'nin ilk krizi bu. Fiyatların sürekli artmasına, gayrimenkulün sürekli değer kazanmasına alışmış Dubaililer ve Dubai'deki yabancı yatırımcılar için büyük bir şok! Gayrimenkul fiyatları serbest düşüşe geçti. Dubai'nin en büyük inşaat ve yatırım şirketlerinden Arabtec'in hisse değeri krizle birlikte 25 dirhemden 1 dirheme (nominal değerine) düştü. Müşterim, 'Bu kriz aslında bizi biraz kendimize getirdi' diyor. 'Saatte 300 km hızla giden araba gibiydik. Ancak bizim de bir limitimiz olduğunu, daha fazla hızlanamayacağımızı öğrenmiş olduk. Daha ilk palmiye adasını bile tam olarak bitirmemişken 3'üncüsünü yapmaya kalkıştık.' Gerçekten de dünyanın en güzel otellerinden biri olan Atlantis'in içinde olduğu 1. palmiye adası (Palm Jumeirah) daha tam olarak yerleşime açılmamıştı. Yine de bu haliyle bile nefes kesiciydi. Özellikle Atlantis otelin içindeki devasa akvaryum gerçekten hayranlık uyandırıyordu. Ancak benim ve müşterimin de anlamadığı şey, Qatar ve S. Arabistan gibi finansman problemi olmayan ve en kısa zamanda devasa projelerini bitirmeyi planlayan ülkelerin neden bu krizle birlikte frene bastıklarıydı. Öyle ya, Dubai ile rekabet etmeyi hatta geçmeyi amaçlayan bu ülkeler için kriz aslında tam bir fırsattı. Hem Dubai'nin motoru durduğu hem de inşaat maliyetleri dip yaptığı için.

Yaygın bilinen kanının aksine, Dubai petrol zengini bir ülke değildir. Dubai bütçesinde petrol gelirlerinin oranı sadece % 20, geri kalanı ticaret ve turizmden kaynaklanır. Emirliklerin petrol vanası, büyük abi Abu Dhabi'nin kontrolündedir. Ama vizyon sahibi Dubaili yöneticiler bu handikap aşmayı başardılar, yabancı yatırımcılar ve uluslararası firmalar için son derece elverişli bir ticaret iklimi yaratarak onları ülkelerine davet ettiler. İlk yatırım hamlelerini kendi paralarıyla yaparak taşın altına önce kendi ellerini koydular. Bunu gören yabancılar ülkeye gelmekte tereddüt etmediler ve paralarını da getirdiler. Bu hareketlilik başta gayrimenkul olmak üzere ülkedeki her şeyin değerini onlarca kat artırdı. Böylece ülke ve dolayısıyla da vatandaşları zenginleşti ve yüksek refaha kavuştu. Ancak hiçbir şeyin sonsuza dek artmayacağını söyleyen fizik (ve ekonomi) kanunu devreye girdi ve küresel krizin vurduğu Dubai emlak piyasası 'dibe vurdu!' Ancak bir başka fizik kuralı şunu der: 'Dibe vuran şeyler genellikle yükselişe geçer!'